Çoğumuz tam anlamıyla farkında değiliz, ama bundan 6 ay sonra yeni bir onyıl başlayacak. Zamanın akışkanlığını yüzümüze çarpan bu gerçek, belki de içinde bulunduğumuz yılı iyice değere bindiriyor. İlk 6 ayında müzik anlamında oldukça kaliteli seyreden 2019’u isterseniz şimdiden yad edelim, bakalım bugüne kadar nasıl şaheserlerle çıkmış karşımıza. No Land’den Thom Yorke’a uzanıyor, türden türe atlıyoruz.
“No Land üyeleri, dünyadaki evlerini ararken her adımda başka bir yuva keşfedince de o toprakta şarkılar yeşeriyor işte. Ancak İkinci Yeni şiirlerini andıran “Sodom Gomorre”‘de iddia edilenin aksine, bunlar gibi 150 tane şarkı yok. Olamaz. Bir kere aynı albümdeki şarkılar, 4 farklı dilde söylenip de aynı insandan geliyormuş hissi verebiliyorsa ortada özgün bir formül var demektir.”
“Tasavvufu fiziksel uzaya taşırken evrenin sırlarına muktedirmiş izlenimi veren bir yapıt Kün. Pozitif bilimin henüz çözülemeyen gizemlerini bir konsept albüme çeviren, bunu yaparken de çok sesli ney kullanımıyla -en azından kayıtlarımızdaki bilgilere göre- müzik tarihinde bir ilke imza atmayı başaran eşsiz bir olayla karşı karşıyayız.”
Rymden – Reflections and Odysseys:
“Reflections & Odyssesys‘i var eden müziklerin köşelerinde keşfedilmeyi bekleyen bir hikaye gizli. Duygulara tercüme olmak için araya giren gitarlarda, karmaşık ölçülü, bir inip bir çıkan ritimlerde, perküsyonun diğer aygıtlarla kurduğu ahenkte ve daha fazlasında söz konusu yolculuğa dair bir şeyler görüyoruz, yanımızdaki pencerede yıldızlar bir görünüp bir kayboluyor.”
“Bir onca kelimeye ayrılacak vakit vardır, bir de uyumaya,” cümlesini karalamış zamanında Homeros. Genç ve yetenekli gitarist Efe Demiral da sözlere yer vermeyen ikinci solo albümü Uyku Pansiyon‘da rüya aleminden kopardığı her ilhamı notalara dökmüş, bir nevi bu gizemli ve maceralı diyarda kendi ‘Odyssey’ine çıkmış gibi tınlıyor. Veya macera dolu bir ‘düş günü’nün sonunda yaşadıklarını yolda bulduğu bir otelin odasında günlüğüne aktarıyormuş gibi.
The Claypool Lennon Delirium – South of Reality:
“Saykodelik deryalar, CLD‘un turnusolünde yer yer karanlık, yer yer harika bir biçimde garip renklere bürünüyor. Bu renkleri ilk albüm Monolith of Phobos‘ta da üstü örtülü biçimde görmüş, King Crimson ve Cream yorumlarını dinlerken arsız arsız gülümsemiştik. O başlangıcın ikiliye getirdiği özgüven, ortadaki yeteneği adeta mitoz bölünmeye uğratmış; yabancı bir gezegeni keşif gezisine giden iki astronotun algısını progresif -ve ziyadesiyle dumanlı- tonlara bulamış.”
“Drift Code, başlı başına gizemli bir vaka. Mesela ilk şarkı “Vanishing Heart”‘ı bilmeden, rastgele bir yerde duysak “Bu hangi Robert Wyatt şarkısıydı?” diye yeterince düşünemeden, “Yoksa David Bowie mi?” diye kararımızı değiştirmeye kalkar; neticede bambaşka bir şey olduğunu karar verip kimin şarkısı olduğunu bulmaya çalışırız. Rustin Man‘i böylece keşfettiğimizi varsayalım; bu defa da önümüzde çözülmeyi bekleyen bir yapboz var.”
“Şimdilerde İtalya’da ikamet eden Adan, ilk uzunçalarını oluşturan şarkıları Londra’da kaydetmiş. Aşık Mahsuni Şerif‘in “Arabam Kaldı”‘sı ve Fikret Kızılok‘un “Zaman Zaman”‘ı albümün vizyonuna güzelce oturmuş. Geriye kalan orijinal şarkılar günümüz Türkiye’sinin hesabını tutarken güzel kelamlar etmeyi biliyor. Öyle ki bu güzergahında sağlamca yürümeye devam ettiği takdirde Adan’ı ileride çağdaş bir ozan olarak değerlendirmemiz mümkün.”
The Comet is Coming – Trust in the Lifeforce of the Deep Mystery:
“Müziğe en az yarım asırdır tekrar tekrar yön veren İngiltere yine yaptı yapacağını: Cazı kozmik boyutlara taşıyacak, elinde olsa galaksiler arası savaşa son verecek yeni bir “seçilmiş” ekip çıkardı tam kalbinden, Londra’dan. Tabi The Comet is Coming‘in adını daha önce de duymuş, müziklerine elimizde olmadan bir kulak kabartıp takdirlerimizi sunmuştuk. Ancak şimdiye kadar gördüğümüz örneklerin az biraz daha yontulmaya ihtiyacı vardı gönül rahatlığıyla ‘şaheser’ diyebilmemiz için. “
“Weyes Blood, esasi olarak Natalie Mering‘in bir mahlası. Mering’in yer yer Ariel Pink ve Lana Del Rey’i, yer yer The Carpenters ve David Bowie‘yi andıran estetik pop besteleri bir süredir aramızdaydı, ancak ilk kez bu defa karşımıza çıkanlar, birlikte bir başyapıtı meydana getiriyor. Nostaljiden, hayallerden ve büyümeme isteğinden filizlenen ruh, sahiden de batmış bir gemiyi bile geri yükseltecek güçte, öyle bir pozitif enerji hasıl oluyor dinleyende.”
Andrew Bird – My Finest Work Yet:
“İsmindeki Bird’ün hakkını verecek şekilde ıslıklarıyla bir şarkının belkemiğini oluşturan Andrew Bird, kimilerinin başlığını gereksiz derecede iddialı, hatta kaba saba bulacağı My Finest Work Yet (Şimdiye Kadarki En İyi Eserim)‘te işte tema-atmosfer açısından böyle bir tezat yakalıyor, biraz da bu sayede iddiasının arkasında durmayı başarıyor.”
Glen Hansard – This Wild Willing:
“Dinledikçe başa sarmak isteyeceğiniz harikulade güzellikte bir çukur This Wild Willing. Samimiyeti ve sıcaklığı sayesinde siz daha derine indikçe garip bir biçimde bünyenize aşıladığı güç kuvvetleniyor, hüznün ve karanlığın içinde yeni sevinçler filizleniyor. Bize de tekrar tekrar içine düşmek, yorulana kadar başa sarmak kalıyor.”
The Underground Youth – Montage Images of Lust & Fear:
“Bir ayağı bugünlerde Berlin’e basan ekip, şüphesiz ki bu şehrin eşsiz müzikal mirasını tınısına güzelce yediriyor, bunu yaparken de günbegün bestekarlıkta ustalaşıyor. “Last Exit To Nowhere”‘i sürükleyen tehditkar gitarlar, “The Death of an Author”‘ın hem progresif ve planlı hem de punk ve kaotik yapısı, “This Is But A Dream”‘in havada saldırganca süzülüşü, iki tekmilli “Blind”‘ın aydınlıkla karanlık arasındaki yolculuğu ve daha nice güzel detay, bir şekilde sadece ve sadece The Underground Youth‘a ait olduğunu bağırıyor. “
“Hollandalı Jasper Verhulst, Anadolu müziğine olan düşkünlüğünü Altın Gün formunda faaliyete geçirdiğinde grubun böyle bir ivme yakalayacağını öngörmüş müydü, bilinmez. Ancak olanlar oldu, biri aslen Türk (Erdinç Ecevit) 5 Amsterdamlı arkadaş yanlarına doğma büyüme İstanbullu Merve Daşdemir‘i de alınca hem dışarıda hem de burada sevilen bir ekibe dönüştü Altın Gün. Vokaller de, müzik de yerli olunca bilhassa buralı bir ekip oldular sayılır, haliyle millet de bağrına bastı çoktan.”
“The Secret kapağı, adı ve kelamlarıyla şahsi, hatta kısmen otobiyografik bir yapıt olduğuna dair ipuçları sunuyor bize. Malumunuz, Alan Parsons’a ‘ses sihirbazı’ derler. Kapakta gördüğümüz de bir sihirbaz figürü ise duyduklarımız onun sırrına dair bir hikaye olsa gerek. İlk parça “Sorcerer’s Apprentice” bize kendi dünyasının kapılarını açıp bir karnavalın ortasına atıyorsa, hikaye de bu noktanın ötesinde başlıyor.”
“Designer, manidar ismiyle kendi tasarımını geliştirirken Harding’in sesi, enstrümanları, tınısı bir vudu büyüsü misali dinleyenin kanına işliyor. Tuhaflığını olgunca sineye çekmiş bir sanatçının sakince ettiği kelamlar, gizemi ve apaçıklığı bir arada yüzümüze vuruyor. Bir eser aynı anda nasıl bu kadar açık ve muğlak tınlayabilir, onun sırrı da Harding’de gizli.”
She Past Away – Disko Anksiyete:
“Albüm beklediğimizden de erken yayınlanınca iyice kavradık: Bu eseri kanaat notu kullanmadan inceleyemeyeceğiz. Disko Anksiyete herhangi bir yeni albüm değil, bir ihtiyaç. Kendi sound’unu, duruşunu, tavrını ortaya koymuş gruplara ihtiyacımız var çünkü. İkili 80’lerin diskosuna kendi ikilemlerini, korkularını, endişelerini getirirken istemsizce bir sağa bir sola salınıyor, matemli dansımıza başlıyoruz. “
Vanishing Twin – The Age of Immunology:
“Kaybedilmiş geleceklere yakılan bir ağıt, çoğulcu rüyalara bugün bile inananların film müziği, Sun Ra ile Ennio Morricone‘un yönetici kurulda yer aldığı bir ütopya diyarı… The Age of Immunology, bunların hepsi ve daha fazlası. Biz demiyoruz, Vanishing Twin diyor. Hem de 5 farklı dilde diyor: Londra merkezli grup, her biri farklı ulustan 5 üyeye sahip, hepsi de yeri gelince kendi kültürlerini müziğe başarıyla entegre ediyor.”
Bruce Springsteen – Western Stars:
“Şarkılarında yarattığı karakterlere hem şefkatle, hem de yer yer onların gözleriyle bakıyor Patron. Bir nevi helalleşme gibi gözüküyor olan biten her şey. Öte yandan en hüzünlü tınıların dahi insanı uyuşturmayıp güçlendirmesi, Springsteen’in kendi çevresinde taşıdığı bir büyünün mahareti. O nostaljikse biz de nostaljiğiz, yorgunsa biz de yorgunuz. Bu yolculukta Patron da, biz de yalnız değiliz. Doğuştan lider birinin konumunu hak ettiğine dair daha fazla delile ihtiyaç yok, Springsteen her daim insanı güçlü kılıyor. “
“Stüdyo albümünün tanımına sadık kalacak ve geçen seneki Suspiria soundtrack albümünü hesabın dışında tutacak olursak, Anima Yorke’un hepi topu üçüncü solo albümü. Müzikalite olarak bakacak olursak en çok Flea’lı, Nigel Godrich’li süpergrup albümü Atoms for Peace‘i getiriyor akla. Anlamsal ve tarihi bir çizgiden bakacak olursak da evvela bir Psikolojiye Giriş dersine yazılmamız lazım. Hayır, ruhani bir çöküntüye gireceğimizin şakasını yapmıyoruz.”
Bunlar Da Var: Art Diktatör – Isola, Beirut – Galipolli, Beth Gibbons & Kryzsztof Pederecki – Symphony No. 3, Bill Callahan – Shepherd In A Sheepskin Vest, Biffy Clyro – Balance, Not Symmetry, Brek – Ölüpop, Bruno Sanfilippo – Pianette, Cate Le Bon – Reward, The Cranberries – In The End, Daigo Hanada – Ouka, Earth – Full Upon Her Burning Lips, Jakuzi – Hata Payı, Jane Weaver – Loops in the Secret Society, Jessica Pratt – Quiet Signs, Jozef Van Wissem & Jim Jarmusch – An Attempt to Draw Aside The Veil, Julia Kent – Temporal, Kate Tempest – The Book of Traps and Lessons, King Gizzard & The Lizard Wizard – Fishing for Fishies, Kül – Ait ve Dair, Mono – Nowhere Now Here, The National – I Am Easy to Find, Okan Meriç – Boş Plak EP, Ouzo Bazooka – Transporter, The Raconteurs – Help Us Stranger, Süha Rami – On Şarkı, Swallow The Sun – When a Shadow Is Forced into the Light, Tim Bowness – Flowers at the Scene, The Twilight Sad – It Won’t Be Like This All The Time, Weval – The Weight, Xiu Xiu – Girl With Basket of Fruit, Yan Tiersen – All