Üzeyir Hacıbeyov

Azerbaycan ve Ermenistan arasında uzun zamandır tartışılan Şuşa’da dünyaya gelmişti Hacıbeyov; üstün yetenekli biri için belki de 1885 yılında dünyaya gelinebilecek en güzel yerlerden biriydi Şuşa. Şairler ve müzisyenler için önemli bir kültür merkezi olan Şuşa’da müzik eğitimine başlamış; keman, viyolonsel ve Batı’yla özdeşlemiş olan birçok müzik aletini çalmayı öğrenmişti. Azerbaycan’ın geleneksel müzikleri içerisinde eğitim alıp Batı’ya özgü müzik aletlerini çalmayı bilen Hacıbeyov, bu iki unsuru bir araya getirince kendine has müziğini yaratmış olacak; ülkesi olan Azerbaycan’da her yıl onun doğduğu gün kutlanacaktı.

Gençlik dönemleri savaşla geçen Hacıbeyov, Azerbaycan’ın eğitim ve kültürel sürecinin kesintiye uğradığı, alfabenin birden fazla kez değiştiği, insanların kendilerini ifade etmekte zorlandığı bu dönemde, yaratımlarıyla kendini ifade etmekten çekinmeyecekti. Yaşanan savaşlar ve değişen sistemler onun müziğini etkileyen ve geliştiren faktörlerden bazılarıydı sadece.

Hacbeyov, 1908 yılında 15. yüzyıl şairi Fuzûlî’nin trajik aşk hikayesine dayanan ilk operası olan “Leyla ve Mecnun”u yazdı. Leyla ile Mecnun, Hacıbeyov’un hayatı boyunca bestelediği 7 opera ve 3 müzikal komediden ilk olacak; aynı zamanda doğuda sahnelenmiş olan ilk opera olması sebebiyle sanat tarihinde her zaman önemli bir yere sahip olacaktı.

Leyla ile Mecnun’un uyandırdığı yankıların ardından, 1909 yılında ikinci operası olan “Şeyh Sinan” için çalışan Hacıbeyov, Avrupai bir tarzla bambaşka bir içeriğin peşideydi. Yeni operası, evlilliğin uyruğa ve dine bağlı olmamasını savunuyordu. Opera her ne kadar müzikal açıdan övgüleri toplamışsa da içerik bakımından sahip olduğu ilerici bakış açısıyla birçok insanın olumsuz tepkisini almıştı; hatta operanın sahnelendiği gece birçok kişi salonu terk etmişti. Bu olayın ardından Hacıbeyov ciddi bir karar vermiş ve “Şeyh Sinan”ın notalarını yakmıştı. Asistanı Ramazan Khalilov, bunu nasıl yapabildiğini sorduğunda ise, “Operamı yok etmedim. O benim kendi yaratımım, bu yüzden daima kafamda olacak.” cevabını vermişti. Gerçekten de öyleydi; “Şeyh Sinan”dan yıllar sonra ortaya çıkan “Köroğlu”nun muhteşem müziği, 27 yıl önce insanların izlerken salonu terk ettiği bir operanın müziğini fazlasıyla anımsatıyordu.

Aynı zamanda bir yazar ve şair olan Hacıbeyov, müziğin evrensel bir niteliğe sahip olduğunun belki de en önemli kanıtlarından. Doğu ile batı arasında yakalamış olduğu sentez, müziklerindeki enstrümantal zenginlik, ilerici bakış açısının yaratmış olduğu sıradışı atmosfer yaşadığı dönemde sadece Lenin’i değil; dünyanın her yerindeki insanları, zamanın ve coğrafyanın sınırlarına takılmadan etkilemeye devam ediyor.