The National – Sleep Well Beast (2017)

The National’ı bu kadar sevmemize yol açan şey neydi? Müziklerinden oluk oluk akan samimiyet hissi mi? Melankolik duyguları bu kadar tadında işlemeleri mi? Yaşlandıkça giderek Feridun Düzağaç’a benzeyen Matt Berninger’ın karizması mı? Bütün bunlar ve dahası zamanında Barack Obama’nın da dikkatini çekmişti: Boxer albümünde yer alan “Fake Empire” Obama’nın 2008’deki başkanlık kampanyasında Bush yönetimini hedef almak için kullanıldı. Lâkin The National’ı son gördüğümüzden bu yana devir değişti; Obama’nın rock grubu artık Donald Trump’ın devrini yaşayan, çok şey görüp geçirmiş emekli bir amca gibi adeta. Haliyle ortaya çıkacak yeni albümlerin 2013 tarihli Trouble Will Find Me’nin yaşam dolu sound’unda olmasını beklemek de abes kaçar. Aramıza henüz yeni katılan Sleep Well Beast, bir iki istisnai nokta dışında kesinlikle The National’ın diskografisinde başka hiçbir yere münasip düşmeyen şarkılardan oluşuyor. Üstelik tam da az önce bahsettiğim çeşit bir emekliliğe dair samimi bir huzursuzluk hüküm sürüyor albüme.

Peki bu albümde bahsi geçen “uyumaya çekilmiş canavar” nedir? Açıkçası asla emin olamıyoruz; kendisi asla ortaya çıkıp “buradayım” diye bağırmıyor, ama varlığını albüm boyunca hissediyoruz. Bahsedilen canavarı besleyen şey, orta yaşın dayanılmaz ağırlığının getirdiği huzursuzluk olsa gerek; ancak o, bu huzursuzluğun verdiği güçle kükremek yerine olgun bir ev kedisi misali oturduğu köşeden kendine has bir huzuru yaymayı tercih ediyor bütün eve. Kırgınlıklar, ya-şöyle-olsaydılar, ayrılıklar, gençlik özlemi… Hepsi ve daha fazlası huzursuzluğu kabullenmeyi reddeden bir edayla albümün başından sonuna kadar bizimle. Edebi bir eserin karizması var bu albümde, alttan alttan sorulan sorularla ilerleyip yaşamın spesifik bir noktası üstüne kasvetli kasvetli düşünen bir roman dinliyoruz sanki. Eğer bu romanın olayını çözmek için öncesinde yayımlayan ilk şarkı olan (müthiş başlıklı) “The System Only Dreams in Total Darkness”’a güvendiyseniz, güvenmeyin: Kanımca senenin en iyilerinden olan bu şarkı, albüm için hayat dolu bir kaçış noktası, enerji dolu bir mola gibi. Albümün genel klostrofobikliğinde tam da ihtiyacımız olan türden bir şey.

“Why are we still out here? / Holding our coats / We look like children / Good byes always take us half an hour / Can’t we just go home?” gibi bir kıtaya sahip “Nobody Else Will Be There” ile açılan bir albüm bu tonda devam edip nasıl bize devamlı bir mutluluk aşılayabilir? Belki de Steven Wilson adındaki bir üstadın yakın zamanda öne sürdüğü bir sav herkes için doğrudur: “Mutsuz müzikler beni neşeli kılar, mutlu müzikler beni sefilleştirir.” O halde “Turtleneck”in attığı şaşırtıcı derecede vahşi salvolar, “Guilty Party”nin taşıdığı Radiohead’vari tekinsiz dinginliğe çok da büyük bir tezat oluşturmaz; neticede iki şarkının da baktığı şey alacalı bir günbatımı. Bu açıdan baktığımızda Sleep Well Beast’in ton konusundaki tutarlılığı kesinlikle büyük bir başarı. “Atmosferik” kelimesinin son zamanlarda en iyi tanımlayacağı kayıtlardan biri olabilir kendisi. “Walk It Back” gibi Depeche Mode’vari bir açılımın “Carin at the Liquor Store” gibi daha klasik tarzda bir The National’la buluştuğu, içinde çok şey saklayan bir sırlar odası gibi. Kapanış şarkısı “Sleep Well Beast” bizi günbatımı sonrası gerçek bir karanlıkta terk ediyor olabilir; ancak başa sarıp tekrar tekrar izleyebileceğiniz bir günbatımı bu. İnsan daha ne ister?

Soracağımız sorular bitmeyecek mi? Söz konusu olan şey The National gibi bir grup olunca düşüncelere dalmak, sorgulamak da kaçınılmaz oluyor; Matt Berninger da şarkı sözlerinde sorular sormayı çok seven biri olduğuna göre, tanık olduğumuz emeklilik çağı uzun ve bereketli olacak demektir. The National, tanıyıp sevenlerin çok şanslı olduğu o özel gruplardan biri. Daha uzun yıllar aramızda olmaları temenni ediyor ve yeni sorular aramaya geçiyoruz.