Söyleşi: A Place to Bury Strangers

Son güncelleme:

Kapak Görseli: Pooneh Ghana

Efsanevi deneysel noise yıkım grubu A Place to Bury Strangers 3 Ağustos akşamı ilk İstanbul konserleriyle Blind sahnesinde olacak. Bunun şerefine gruptan Oliver Ackermann ile konuşup çok keyifli bir söyleşi yaptık.

Soldan sağa: John Fedowitz, Oliver Ackermann, Sandra Fedowitz

Nasılsın Oliver? Her şey yolunda mı? Yavaştan turneye hazırlanıyorsunuz herhalde?

Oliver Ackermann: Evet, turneye az kaldı. Her şeyi kaldırıp edip sonra tekrar monte edeceğimiz günler başlıyor. Yola çıkmaya hazırlanıyorum ben de.

Malum, haftaya da İstanbul’da, Blind’da çalıyorsunuz.

Aynen. İlk seferimiz. 2015’te de çalacaktık güya, ama konser son anda iptal oldu. Yanlış hatırlamıyorsam Yunanistan’daydık ve İstanbul’a doğru yola çıkmak üzereydik, sonra işler ters gitti.

Bunca senedir sahnede gürültülü müzik icra ediyorsun. Kulaklarının sağlığı yerinde mi?

Evet, gayet yerinde. Bolca kayıt alıyorum, üstüne başkaları için mixing tarafına bakıyorum, hâliyle kulaklarımı durmadan kullanıyorum. Nasıl sağlıklı kaldılar bilmiyorum, belki kafam kalındır. (gülüyor) Şanslıyım bu konuda, işin sırrı nedir hiçbir fikrim yok. Bunca sene sonra hâlâ işitme yetim çok iyi. Belki de gürültülü müziği çok genç bir yaştan beri icra ettiğim içindir.

Hafızanda “ekstrem müzik”le ilk temasın nedir, nasıl bir deneyim seni ilk kez bu alanda yürümeye itti?

Rhode Island’da yaşadığım yıllarda çevremde birçok ekstrem müzik grubu ve projesi aktifti. Evlerde, depolarda yeraltı sahnesinin konserleri düzenlenirdi. Kimi zaman insanlar ara sokaklarda bile çalardı. Bu gruplardan kimileri yıllar içinde şarap gibi yıllandı ve kesinlikle sahnenin en iyileri arasındalardı: Lightning Bolt, Black Dice… Çok fazla grup çıktı oralardan, öyle ki sahiden harika şeyler yapan bazı ekiplerin ismini unuttum. Püripak sertlikte bir noise müzik düşün. Onları keşfedene kadar böyle müziklerin sahiden yapılabilir olduğundan bile haberim yoktu, Weezer’a falan bilet alan bir gençtim. O sulardan ekstrem müziğe geçiş yapınca aklın uçuyor, bir yerde duyduğun şey anti müzik çünkü. Gidiyorsun, önünde insanlar bir şeyleri parçalayarak harika şeyler başarıyor. Harikulade bir deneyim.

Günlük ortalama şarkı dinleme rutinin nasıl? Belli bir tarza yatkın seyrediyor musun?

Tam bir çorba diyebilirim. Aşırı tuhaf deneysel müziklerden, endüstriyel metalden tut da popun en pop ucuna kadar her şey var. İyi ki bu internet çağı dediğimiz şey bize çok sayıda online radyo istasyonu bahşediyor, birçoğunu dinliyorum. NTS Radio gibi… Bu mecralar aracılığıyla çok eklektik şeylere maruz kalıyorsun, ufkun genişliyor. Galiba insanın kulağı sürekli farklı bir şeyler arıyor.

Konserlerdeki agresif performans tarzınız, yeri gelince mekan sahipleriyle kavgalara kapı açıyor mu?

Açmaz olur mu… Kesinlikle yaşanıyor böyle şeyler. Elbette hiç kimseye ya da hiçbir nesneye zarar vermek gibi bir niyetimiz yok, sahneye çıktığımızda kaos hüküm sürüyor sadece. İnsanlar endişelenebiliyor. Heyecanlısın ve ana kapılıyorsun, o esnada da çılgınca şeyler yapıyorsun. Kimisini korkutuyor olabilir.

Bugüne dek Nine Inch Nails, The Jesus and Mary Chain gibi harika isimlerle aynı sahneyi paylaştınız. Bir gün birlikte konser vermeyi cidden çok istediğin kimler var? İster ön grubu olarak çıkabileceğin biri olsun ister sizin ön grubunuz olacak birileri, fark etmez.

Öyle bir sürü grup var daima. İstanbul’daki ön gruplarımızdan Goblin Daycare ile aynı sahneyi paylaşacağımız için de çok heyecanlıyım mesela. O konseri iple çekiyoruz, süper bir grup. Burada, New York’ta da harika gruplar var. Hepsiyle konser veremiyor olsam da canlı izlemeye gidiyorum. Deli işi müziklere bayılıyorum. Büyük isimlere gelirsek, aslında kimsenin beklemediği bir isimle çalmayı çok isterim, Lizzo gibi, sırf sunacağı tuhaf deneyim için. (gülüşmeler) Belki sahneden yuhalanarak ineriz, kim bilir. Eğlenceli olur.

Kesinlikle olur. Pop yıldızlarının ön grubu olmalısınız ki millet şok olsun. “New York’ta gecenin konseri: Harry Styles, ön grup A Place to Bury Strangers” yazan bir afiş hayal ettim.

(gülüyor) Evet. Konuş Harry ile, yokla bir, kulağımızı çınlat.

Şahsen yeni yeni müzik üretimine girmeye niyetlenmiş biriyim ve pedallar dünyasının enginliği aklımı başımdan alıyor. Sizin müzikte de efekt pedallarının önemli bir yeri var. Gözünde diğerlerinden daha kıymetli olan bir pedalın var mı?

Pedalların hepsi hayatıma farklı bir noktada, farklı şeyler üstünde çalışırken giriyor. Ürettiğimiz çok özel pedallardan birinin adı Space Bender. Hologram EP’deki müziklerin önemli bir kısmını onu kullanarak besteledik. Delice bir sesi var, delay’i eğip büküyor adeta. Kesin iyi tınlamaz dediğin, ama duyunca büyüleyici ve doğal tınlayan araçlardan biri. O kadar çok şeye ilham veriyor ki.

Senin de kendi müzikal yolculuğuna adım atmana sevindim. Bazen insanlar kendilerini rahat gördükleri alanın dışına çıkmak istemez. Kendini rahatsız hissettiğin bir pozisyona sokmak aslında çok eğlenceli bir aktivite. Öyle durumlarda bildiği şeyler ışığında değil, ruhani bir boyutta tepkiler veriyor insan. Müziğe tüm varlığınla bağlanıyorsun. Bence müzik üretmek için daha iyi ve güçlü bir yöntem.

Geçen sene yayımlanan son APTBS albümü See Through You’yu da konuşalım. Albümü bestelerken zor bir süreçten geçtiğini okudum. Şimdi geriye dönüp baktığında sence içinden üretmesi en kolay ve en zor iki şarkı hangileriydi?

Bilmiyorum. Kimileri farklı farklı nedenlerle zorlayıcıydı. Duygusal olarak baktığımda ise ilk şarkıdan son şarkıya albüm kolaylaştı diyebilirim. Albümün başındaki “Nice of You to be There For Me” acılı bir sürecimdeki dibe vuruş noktamdı, iğrenç hissediyordum. Kapanıştaki “Love Reaches Out” ise tüm o acıların bitmiş gibi göründüğü andı. Daha iyi bir ruhsal duruma geçiş yapmıştım. Artık bana destek olan daha fazla dost vardı çevremde. İşler olumlu tarafa gitmeye müsait gibiydi. Sonunda her şeyin üstesinden gelmenin bir yolu olduğunu görmüştüm. Yani albümün başında sersefil bir hâldeyken sonunda şu farkındalığa vardım: “Dibi gördükten sonra bile hayatına devam edebilirsin.”

Kendine müzik koleksiyoncusu der misin?

Yani, bunun üstüne pek düşündüğüm söylenemez, ama evet. (gülüyor)

Koleksiyonundan senin için çok özel bir parça söylesene.

Zamanında ikinci el bir Orange Juice plağı almıştım, hâlâ elimde. Gençliğimde o kadar çok döndürmüşümdür ki. Bugüne kadar başka kimsenin elinde görmediğim bir plak, çok da ürkütücü bir ses kalitesi var. Bütün albümün kaydı bozulmuş gibi. Belki zamanında biri orijinal bir baskıdan aktarma yapmıştır. Acayip ve harika bir kayıt. Bende yeri başka.

Korku filmi nerd’ü bir yanın var mı?

Yeri geldikçe diyelim. Korku filmi izlemeyi severim. Bence insanların günümüzde bu türde verdiği örnekler de hoş ve ilgi çekici. Çok kısıtlı bir bütçeyle çekim yapıyorlar, bu açıdan bağımsız müziğe benziyor biraz. Manyakça fikirler barındıran deli işi şeyler çıkıyor ortaya. Çok deneysel. Bunun ötesinde izlemesi de çok eğlenceli. Oldum olası “Niye daha korkunç değil bu filmler?” diye düşünmüşümdür. (gülüyor) İzleyen herkesin korkması gerektiği hâlde seni güldüren filmler oluyor. Hiç izlemediğim bir filmin başına oturmak beni cezbediyor; korkunç çıkacak mı, ne şekilde korkacaksın öngöremiyorsun asla. İşin heyecanı da tam olarak burada.

Müzik dinleme platformunun arama geçmişine baktığında karşına çıkan son üç şey nedir?

Hesabımı birkaç kişiyle paylaşmam gibi sorun var, ama bakayım yine de. En günceli Wax Jaw’dan bir şarkı. Ardından No Juventud adlı sanatçı geliyor. Son olarak da Elvis Presley’den “Suspicious Minds.”

A Place to Bury Strangers ne zaman Elvis Presley yorumlayacak?

(gülüyor) Bilmem. Belki bir gün. Bakalım.

APTBS bundan 100 yıl sonra bir Müzisyenler Tema Parkı’nda kendine ait bir anıta kavuşsaydı üstünde hangi şarkı sözünüz yazardı?

“Hold On Tight”tan bir şey olabilir. “May as well have fun no matter what”  (Ne olacaksa olsun, biz eğlenmemize bakalım) diyeceğim.

İyi seçim. Belki de direkt rastgele bir noise sesinin rastgele yazıya dökülmüş hâli olur?

Süper. Çok daha iyi.

A Place to Bury Strangers konser biletlerine şuradan ulaşabilirsiniz.