Nick Cave’den PJ Harvey ile Ayrılığı Üstüne Taze Kelamlar

Doksanlı yıllara damga vuran, sona erdiğinde nice gönlü yakan ilişkilerden biri, şüphesiz Nick Cave ile PJ Harvey’nin aşkıydı. (İlişkinin belgesi niteliği taşıyan müzik videosu “Henry Lee” hakkındaki yazımıza şuradan göz atabilirsiniz.) Fırtına gibi esip ansızın sönüveren bu macera, Cave’e meşhur The Bad Seeds albümü The Boatman’s Call için ilham sunacaktı. Heyhat bu albümdeki şarkıların yer yer oldukça muğlak sözlerini saymazsak ayrılığın perde arkası bugüne kadar tam anlamıyla açıklığa kavuşmadı. Cave’in kendi sitesi The Red Hand Files‘ta son iki hayran mektubuna yazdığı cevap ise meseleye dair yepyeni bilgiler sunuyor. Buyursunlar, Cave’den Harvey ile ayrılığı üstüne ettiği taze kelamları aslından tercüme edelim:

“90’lı yıllarda PJ Harvey ile yaşadığınız ilişkiyi neden sonlandırdınız? Müziğine bayılıyorum. Bence kendisi harika bir insan, harika da şarkılar yazıyor.”Ramon

“Müziğiniz bana zor anlar yaşattı. Erkek arkadaşım hayranınızdı, ta ki The Boatman’s Call’a kadar. Bu albüm bana derinden hitap etti. Bu konuda ne diyorsunuz?” Tanya

Cave ile Harvey mutlu günlerinde.

“Sevgili Ramon ile Tanya,

Dürüst olmak gerekirse ben PJ Harvey’den vazgeçmedim. O benden vazgeçti. Bir gün Notting Hill’deki dairemdeyim, yerde oturuyorum, (sanırım) pencereme güneş vuruyor, keyfim yerinde -sevgilim yetenekli ve güzel bir genç kadındı sonuçta-, derken telefon çaldı. Açtım, arayan Polly idi.

‘Selam,’ dedim.

“Senden ayrılmak istiyorum.’

‘Niye?!’

‘Bitti işte.’

O kadar şaşırdım ki az daha şırıngamı düşürüyordum.

Derinlerde bir yerde aramızdaki sorunun uyuşturucu olabileceğinden şüphelendim, ama başka meseleler de vardı. Bendeniz tek eşlilik kavramını kafamda henüz doğru anlamıyla oturtamamıştım, Polly’nin ise kendi sorunları vardı muhtemelen. Günün sonunda ikimiz de cayır cayır yanan bir yaratıcılığa sahiptik, ikimiz de o kadar kendimizle meşguldük ki harbiden anlamlı bir biçimde aynı yeri işgal etmemiz zaten mümkün değildi. Birbirinin aynısı iki bavul gibiydik, bizi hiçbir yere gitmeyen bir atlıkarıncaya koymuşlardı.

Şarkı yazımı o günlerde beni tüketmişti. Mesele ne yaptığım değil, ne olduğumdu. Özümle alakalı bir şeydi yani. Polly’nin kendi işine olan bağlılığı muhtemelen benimki kadar narsist ve egoistti, heyhat kendi b.kuma öylesine derin batmıştım ki bu konuda kesin bir yorum yapamıyorum. Öte yandan birlikte geçirdiğimiz zamanları şefkatle hatırlıyorum, mutlu günlerdi. O telefon görüşmesi canımı yaktı elbette, ama böylesi sağlam bir krizi asla israf edemezdim: Neticede The Boatman’s Call ortaya çıktı.

The Boatman’s Call beni Polly Harvey’den arındırdı. Ayrıca müzik üretme şeklimi değiştirdi. Albümün kendisi sanatsal bir kırılmaydı ki bu duruma minnettarım. Kırık bir kalbin ihtiyaç duyduğu cömertlik tazminatıydı, ya da en azından o yıllarda buna ‘kalp kırıklığı’ diyordum. (Geçtiğimiz yıllarda bu kavramı yeniden gözden geçirdim.) Ayrılık, bünyemi kalp kırıklığı gibi basmakalıp insanlık deneyimleriyle ilgili şarkılar yazmaya iten delice bir enerjiyle doldurdu. Açık, cesur ve anlam sahibi şarkılardı bunlar. Böylesi bir yazarlığa o güne dek mesafeli durmuş, şahsi deneyimlerimi karakter öyküsü anlattığım hikayelerimin içine gizlemeyi tercih etmiştim. Beni belli bir yönde ve tarzda şarkı yazmaya iten bu büyüme atağı, o gün bugündür -arada kılık değiştirse de- benimle. Bu atak, ayrıca daha dokunaklı, çiğ ve yalın bir performans şekli için de bana yol gösterdi: Muallak ve neredeyse izole edilmiş bir vokal tarzından bahsediyorum. The Bad Seeds büyüklük göstererek arka plana çekildi ve piyano odaklı bu şarkılara izin verdi. Dünyada pek az müzik grubu, ‘çalmamanın’ tam da zıttı kadar önemli olabileceğini anlar.

Tanya, belki de The Bad Seeds’in müziği hakkındaki hislerini değiştiren şey, bütün bu faktörlerin bir birleşimidir. Belki de The Boatman’s Call’da cevapsız kalamayacağın dişil bir enerji dahi mevcuttur. Önceden kaydettiğim her şeyden daha bilge ve empati sahibi tınladığı kesin. Sebebi hikmeti ne olursa olsun, yuvamıza katıldığın için mutluyum.”