dualizm
dualism on human

Dualizmin İronisi

“In order to know virtue, we must first acquaint ourselves with vice.”

İngilizce yazınca daha havalı olmuyor. Aslında anlayınca daha havalı. Ve şiddet üzerine bir metin olmasından çok erdemin göreceliliğini anlatan bir metin olsun istiyorum. Direk çevirisinden çok cümleyi açacağım, çünkü erdem kadar kelimelerin de göreceliliği söz konusu. Marquis de Sade, erdemi bilmek için, önce kendimizdeki zaaflarla tanışmamız gerektiğini söylüyor burada. Zaaf, kusur, ahlaksızlık, huysuzluk, kötülük… Yoksa vekil anlamıyla mı karşılamak gerek bu sözünü? Kendimizin vekili, erdemimizi bizi tanıtacak olan kusurlarımızın.

Wanda ve Severin karakterleriyle tanıdık onu. Kadın ve erkek doğasının ne kadar geniş olduğunu gösterdi bize;  Leopold von Sacher-Masoch. Kürklü Venüs’ünü yıllar önce okusam da oyununa gittiğimde anlamam gereken yani bir şeyler olduğunu fark ettim. Soyadının damgaladığı üslubundan çok daha fazlasını anlatmaya çalışıyordu aslında Sacher Masoch. 1835’de Galiçya Lemberg’de (şimdiki Lviv) emniyet şefi bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi. İspanyol Slav karışımı bir aileden geliyordu. Rol aldığı Panslavist hareketler, Avusturya idaresine ve toprak sahiplerine karşı yürütülen mücadelelere katılmasında bu kökenin etkisi büyüktü. Anne tarafından ailedeki son erkek çocuk oluşu, amcasının vefatından sonra soyadına Masoch eklenmesine neden oldu. Bu soy isimden ilhamla sonraki yıllarda Kraft-Ebbing Psychopathia Sexualis kitabında ilk kez mazohizm kavramını isimlendirdi. Bu damga Sacher-Masoch’un tepkisine yol açsa da şuan bu nevrozlarla dolu kitabı değil Kürklü Venüs’ü bildiğimiz bir gerçek. Cinsel sapkınlıklarımızdan çok kadın-erkek doğasına yönelen dikkatimizden kaynaklandığını düşünüyorum. Ya da bu sapkınlıkları yansıttığımız bir doğa yarattık mı demeliyim? Her neyse, küçük yaşlarda pek hoş sayılamayacak siyasi olaylara denk geldi. On yaşına denk gelen Galiçya Katliamı çoğu Avusturya yönetimi aristokratlarına yapılan vahşice bir katliamdı. On dört yaşında babasının yönettiği  devrimci bir ayaklanmada yer aldı. Edebi kariyeri Graz’a tarih profesörü olarak atanmasıyla başladı. Dergilerde yazdıklarının yanı sıra, yakından gördüğü çevrelerle ilgili romanlar da yazdı; Falscher Helmin(Sahte Helmin), Galizische Geschichten(Galiçya Hikayeleri), Polnische Judengeschichten(Polonya Yahudi Hikayeleri) gibi gibi. Aşk romanlarına gelecek olursak, Die Messalinen Wiens(Viyanalı Messalinalar) ve Venus im Pelz(Kürklü Venüs). Özellikle bu iki eser, cinsel bir takım yolsuzlukları (sapkınlık yerine yolsuzluk demeyi tercih ediyorum) anlattığı türden romanlarıydı. Bir yeri atladım; bu yolsuzlukların bir başlangıç noktası vardı. Freud’un herkesin bilmeden sahip olduğu bir kapasiteden bahsettiği mazoşizm noktası. Ve belki de tüm o karakterlerine hayat veren acılı özelliklerinin temel noktası.

“Tanrı onu cezalandırdı ve onu bir kadının eline bıraktı.”

Güzel bir halası vardı Sacher-Masoch’un. Kocasından habersiz aşık olduğu ikinci adamla odaya girdiklerinde Masoch gardıroba saklanmış onları izliyordu. Kocası içeri girdi, halası kocasına yumruk attı, yatağın altından çıkardığı kırbacını havada şaklattı. Masoch izlerken titredi, korktu, gardıroptan dışarı düştü. Güzel değil artık despot ve sinirli olan hala, ona yöneldi. Siyah rugan topuklu ayakkabılarıyla Masoch’un sırtına bastı, kırbacını salladı, siyah kürkünden kopan tüyler Masoch’un yaralı sırtına dağıldı. Artık mutsuz bir koca olmak yerine artık sefil bir köle olmayı seçecekti.

Oyunlarında ve romanlarında gördüğümüz tarih, siyaset, erotizm, mistisizm, sapkınlık, milliyetçilik Sacher-Masoch’u tanımlamaya yetmez. İzlerken ya da okurken yaşattı gerilim ve fantazmın bir aradalığı, cinselliği bir arınma yöntemi haline getirişidir onu diğerlerinden ayıran. Özellikle Kürklü Venüs otobiyografi gibi de değerlendirilebilir bir yerde. İçinde günden güne büyüyen düşkünlük halini, gerçekte metresi olan Fanny Pistor ile imzaladığı “itaatkar-köle” mantığına dayanan sözleşmesini Kürklü Venüs’e aktarmıştır. Evli olduğu Aurora Rumelin ise, kitaptaki Wanda karakterinin pratikteki resmidir. Kitabın kurgusal varoluşu Masoch’un iç dünyasının ta kendisidir bu noktada. Mazoşizme adını verene olmasından çok eseriyle de anılması gerektiğini düşünüyorum aslında. Sadece erotik edebiyat adı altında değil, erkeğin egoizmi üzerinden kadın ruhunun betimlenmesini anlamak gerekir. Marquis de Sade ile başlamamın bir nedeni de işte aralarındaki bu ortak noktayı göstermekti aslında. İkisi de zevk ve acı, gönüllülük ve ıstırap kavramlarını bir biçime sokarak aktarmaya çalışmışlardır bize. Sade Masoch’un Wanda’sı, Masoch Sade’ın Justine’i demek biraz daha açıklayıcı benim için. Justine-Erdemin Felaketleri kitabında da Sade bizi bir anti masal dünyasıyla baş başa bırakıyor. Kürklü Venüs’e benzer olarak mahremi ve öyle sayılan şeyleri meşrulaştırıyor. Bunları yaparken de ilahi adaleti hatta ahlak kavramını (ki Nietzsche yönünden ele almakta fayda var) ironileştiriyor. 19. Yüzyıl hoşgörü ve sansür kavramları bugünden çok daha  belirsiz, cinsellik kavramı da aslında fiziksel detaylardan daha kolay kabul görüyordu. Bu yönden bakınca birinin sadizm diğerinin ise mazoşizm kelimelerine sığdırılmak istenmesi gayet olağan. Cesaretli okuyucular için, Masoch kadar merhametli sayılamayacak Sade’ın bu eserini (Justine: The Misfortunes of Virtue) ayrıca öneririm. Bilmem kaçıncı sayfasında da geçtiği gibi, değersizlik ve yozlaşmışlığın ölçüsünün, kadın için sergilenmeye cesaret edilen duygularla ölçülür olduğunu okudukça göreceğinizi düşünüyorum.

Kürklü Venüs oyunundan hareketle, insan doğasının sınırlarını genişleten bu iki adam. Uygarlıkların, doğanın tüm kurduklarını yerle bir ederken geriye bıraktığı iki kavramdan bahsediyorlar temelde; güçlü ve zayıf. Fakat zayıf ancak güçlüye bağlı olarak yaşayabilirdi, çünkü zayıflığın özü güce maruz kalmaktı. İnsanoğlu  bunu doğadan alıp maddi dünyasına hapsetti. Güçlünün zayıf üzerindeki önceliği fiziki değil artık zenginlik olarak evrildi;  zengin/güçlü egemen olan, yoksuk/zayıf köle olan. Yaptığımız bu düalist sözleşme doğayla birlikte varoluşumuzu sürderecek olan.  

Bir de arkada çalsın önerisi; The Velvet Underground – Venus In Furs 🙂