Deneysel caz, elektronik müzik gibi çeşitli müzik alanlarından beslenen İngiliz üçlü GoGo Penguin pandemi sonrasında önce kadroda değişikliğine gitti, ardından bu sene ilk EP’leri Between Two Waves ile sıradaki albümlerinden ilk parça “Erased by Sunlight“ı yayımladı. 15 Aralık akşamı ise Zorlu PSM’de bir kez daha karşımıza çıkacaklar. Biz de gruptan piyanist Chris Illingsworth ve basçı Nick Blacka ile buluşup tatlı bir sohbete giriştik.
Turnede olduğunuz şu günler nasıl geçiyor, keyifler nasıl?
Nick Blacka: Gayet iyiyiz. Ve çok yorgunuz. Dün gece Hamburg’daydık, daha yeni İrlanda’ya, Cork’a vardık. Yorgunuz, ama turne harika gidiyor.
Chris Illingsworth: Kesinlikle. Bütün gün yolculuk ettik, tam şimdi senin röportajına yetiştik. Yoğun bir gündü, ama keyfimiz yerinde.
2022 yılını yayımladığınız müzikler anlamında single odaklı geçirdiniz. Önce birer birer ilk EP’niz Between Two Waves’i oluşturan şarkıları paylaştınız, geçenlerde de sizin için yeni bir dönemin başlangıcı olan yeni şarkınız “Erased By Sunlight” geldi. Biraz bunlar üstüne konuşalım.
Nick: Karantina vaktinde bir albüm (GoGo Penguin) yayınladık. Ardından evimize döndük. Sular durulunca da kadromuzda ufak bir değişikliğe gittik. Rob (Turner) ayrıldı, Jon Scott aramıza katıldı. Yeni plak şirketimizde, XXIM Records’tayız artık, bu da bize bir keşif halinde bulunma ve daha önce yapmadıklarımızı yapma imkanı sunuyor. Sadece eğlenmek, özgür olmak, yeni şeyler denemek istedik. Enstrüman düzeyinde bile. Biraz synth takıldık. Yeni bir dönemin başlangıcı gibi hissettirdi bu, bu yeni dönem de önümüzdeki nisan ayında yayınlanacak sıradaki albümümüzde iyice görülecek.
Chris: Single kısmında da durumlar benzer. Daha önce sadece yakında yayımlanacak albümlerimizden tadımlık sunmak için single paylaşmıştık. Yeni EP’mizi yaratan single’lar konusunda ise Nick’e katılıyorum: Yeni bir plak şirketine geçmiştik; insanlara geri döndüğümüzü, yeni müzikler yaptığımızı vurgulamak istedik. 2020’de son albümümüzü yayımlar yayımlamaz karantinaya girmiş, turneye çıkamamıştık. İşler birçok müzisyen için kesattı. Hayranlarımız durmadığımızı, paylaşmak için heyecan duyduğumuz müzikler yaptığımızı bilsinler istedik sadece. Şarkıları birer birer yayımlamak ilginç bir yöntem. Ve senin de bahsettiğin gibi tüm bunlar yeni bir başlangıca işaret ediyor. Şu anda yapmaya çalıştığımız şey, durduğumuz nokta bu.
Sıradaki İstanbul konserinize iki aydan az kaldı. Dostlarınız Portico Quartet geçtiğimiz günlerde buradaydı. Kendileri ayrıca geçtiğimiz sene yayımlanan ve içinde birçok harika ismi barındıran remiks albümünüz GGP/RMX için “Don’t Go” şarkınızı remiksledi. Sorum şu, bir gün ortak şarkı yapmayı en çok istediğiniz grup veya proje nedir?
Chris: Daha geçen gün bu konuyu konuşmuştuk aslında. Bence bunu en çok istediğimiz isim Machinedrum. O da GGP/RMX albümünde yer alıyor ve elbette remiks dediğimiz şey bir bakıma ortak çalışma sayılır. Ama o albümde yaptığımız şey sevdiğimiz, saygı duyduğumuz sanatçılara ulaşıp onlardan kafalarına göre takılmalarını istemekti. İşleri tarafımıza ulaşana kadar bizim herhangi bir katkımız olmadı. Elimize ulaşan her remikste çok heyecanlanıyorduk. (gülüyor) Machinedrum ile ondan sonra da iletişimi koruduk, kendisi birlikte müzik yapma fikrine çok heyecanlı yaklaştı. Şu anda iki taraf da aşırı meşgul, ama hepimiz gelecekte işbirliği yapmayı çok isteriz bence.
Önceki röportajlarınızda sık sık müzikal tarzınız, kendinizi nasıl tanımladığınız sorulmuş. Ben bu soruyu biraz değiştirmek istiyorum: Sizce müzikal tarzınıza dair şimdiye dek duyduğunuz en çılgın, abartılı tasvir hangisiydi?
Nick: Şey… Bir keresinde biri bize free jazz demişti.
Chris: Evet ya! (gülüyor)
Nick: Bence free jazz türüyle uzaktan yakından alakamız yok. En çılgın tasvir o olsa gerek.
Chris: Kesinlikle. Müziğin farklı insanlar tarafından ne kadar farklı şekillerde algılanabileceğini görmek çok ilginç. İnsanlara kimleri çağrıştırdığımızı görmek de… Şimdiye dek 65daysofstatic ve Mogwai gibi gruplarla, sert rock yapan gruplarla, progresif müzikle, deneysel sahneyle karşılaştırıldık. Bir de elektronik ve caz tarafımız güçlü tabii. Hoşuma giden bir durum. Bazen bir konser bitiyor, hayranlarımızla eğlenceli sohbetler dönüyor. Bir insan gelip “Çok seviyorum, en sevdiğim caz grubu” diyor; diğeri çıkıyor, “Ben caz dinlemem, daha çok rock dinlerim, ama harikalar,” diye itiraz ediyor. Her seferinde farklı yorumlarla karşılaşıyoruz, ama bence free jazz hiç isabetli bir yorum değildi. (gülüyor)
Nick: Kimisi için tasvir etmesi çok güç bir şey bu. Sanırım Chris’in yorumuydu, birkaç hafta önce provada şu laf geçti: Alt tarafı bir grup, alt tarafı birkaç enstrüman. (gülüşmeler)
Bir oyun oynayalım şimdi: Kullandığınız müzik dinleme platformunun arama geçmişinde karşınıza çıkan son üç şarkı ne?
Chris: Tamam! Bir bakayım. Bende… İlginç. Sergei Rachmaninoff’tan “Vespers” var. Sonra Nas’in Illmatic albümü. Sonra da “Footwork/Juke” adlı bir çalma listesi. Orada Jlin diye bir sanatçı keşfettim. Geçenlerde Atlanta dizisi aracılığıyla müzik keşfi yaptım, oradan da bu çalma listesini keşfettim; haliyle ortaya karışık, garip bir arama geçmişi olmuş.
Nick: Bende Arctic Monkeys var, yeni albümleri nasıl olmuş merak etmiştim. (gülüyor) Sonra Radiohead’den Thom Yorke ile Jonny Greenwood’un projesi The Smile geliyor. Sonra da Alex G adlı bir sanatçı, daha geçenlerde keşfettim. Ne kadar da gitar gitar giden bir sıralama. Daha eski aramalarda Anderson.Paak ve Fransızca podcastler var ama. (gülüyor)
İstanbul’u önümüzdeki aralık ayında tekrar ziyaret edeceksiniz. Daha önce de çokça gitmiştiniz.
Nick: Evet. En az beş kez konser verdik orada.
Önceki seferlerden aklınızda nasıl güzel anılar kaldı?
Nick: Birleşik Krallık dışında verdiğimiz ilk konseri İstanbul’da verdik biz. Daha yeni v2.0 albümümüzü kaydetmiştik. Stüdyodan çıktık, havalimanına gittik, İstanbul’a vardık. Orada yaşayan bir arkadaşım vardı, karısı Türk. Şimdi tekrar Manchester’a taşındılar. O konser harikaydı, bayağı sarhoş olduk. (gülüyor)
Chris: Evet. Heyecan verici bir andı bizim için. Bolca Efes tükettik. (gülüyor) Bir seferinde de Nick ile hamama gitmiştik. Daha önce hiç öyle bir deneyimim olmamıştı. Nick’e masaj yapacak arkadaş devasa, kaslı biriydi; bana da zayıf biri düşmüştü. “Tamam, bu arkadaştan bana zarar gelmez,” demiştim. Öyle yanılmışım ki! Geniş cüsseli kişinin elleri daha nazikti, benim arkadaş ise kolumu, bacağımı incitti. Her yerimi kıtırdattı durmadan. (gülüyor) Harika bir deneyimdi ama.
Nick: Konserler konusunda da şu var, şöhretimiz arttıkça dinleyiciler yaptığımızı daha da takdir eder oldu. Bize büyük manevi destek sunuyorlar. Yeniden uğramak daima hoşumuza gidiyor.
Chris: İstanbul’u takvimimizde görmek daima heyecan veriyor.
GoGo Penguin’in resmi sitesine şuradan ulaşabilirsiniz.