Söyleşi: Black Country, New Road

“Her sene farklı bir konsept üstünde çalışacak, bir önceki albümümüze benzemeyeceğiz. Korsanlara ve ortaçağ havalarına karşı hazırlıklı olun… Her şey baştan aşağı değişecek.”

Black Country, New Road’un ilk stüdyo albümü For the First Time, aynı anda klostrofobik ve karnavalvari tınlamayı başaran hayli özgün bir iş. Albümü geçtiğimiz günlerde incelemiş, başka birçok platform gibi de bayılmıştık. Grup yedi kişilik dev kadrosuyla post-punk, caz ve klezmer gibi değişik türlerden ilham alsa da en neticede ortaya çıkan şey tümüyle kendilerine ait.

Gruba ulaştık, ardından basçıları Tyler Hyde ve davulcuları Charlie Wayne ile keyifli bir söyleşiye oturduk. İyi okumalar.

Söyleşinin orijinal dilindeki dökümünü şuradan okuyabilirsiniz.

Black Country, New Road

Nasılsınız? Karantina günleri nasıl geçiyor, Londra’da havalar nasıl?

Tyler: Pek çok insandan daha iyi durumdayız bence, o yüzden durum her ne kadar zor olsa da bu konumda olduğumuz için çok şanslıyız.

Charlie: Çok doğru. Ayrıca İngiltere hükümeti pandemiyi aşamalı atlatmamız için bir çeşit yol haritası oluşturdu. Haziran sonuna doğru tüm sosyal kısıtlamaların kaldırılacağı öngörülüyor. Uygulanıp uygulanmayacağını bilmesek de bu çok heyecan verici. Hepimiz bunun gerçekleşeceği konusunda optimist değiliz, ancak önümüzdeki günleri iple çekmemize yardımcı oluyor. Hem Londra’ya bahar geldi sayılır, artık kış mevsimini yaşamıyor olmak da hayli iyi hissettiriyor.

İlk albümünüz For the first time için kutlarım. Albüm şu sıralar müzik çevrelerinde oldukça popüler. Geçtiğimiz iki yıl sizin için çok hızlı geçti. Ninja Tune Records bünyesine alındınız, albüm harika eleştiriler aldı, anında başarıyı yakaladınız. Bu kadar hızlı bir geri dönüş bekliyor muydunuz ve bunu nasıl karşılıyorsunuz?

T: Albümün iyi olduğunu düşündük, iyi de bir grup olduğumuzu düşünüyoruz. Ama böyle bir başarı elde edeceğimizi hesaba katmamıştık. Çok yakın ve birbirlerini çok seven arkadaşlar olarak müzik yapıyoruz ve aslında müziğimizin dayanağı da bu. Dünyanın dört bir yanından insanın albümü beğenmesi bizi afallatıyor, asla anlam veremiyoruz. Şu anda buna kafa yormamaya çalışıyorum, hem muhtemelen çok zaman alır. Yalnızca biraz mesafeyi korumak ve grubumu, arkadaşlarımı düşünmek istiyorum. Bunun için buradayız. 

C: Kesinlikle. Bu çok göreceli bir deneyim. Pandeminin öncesi zamanlara dair hayal ettiğim türde bir hızlı çıkış değil bu, çünkü şu anda hiç canlı çalamıyoruz. Konserler işlerin ne kadar iyi ya da kötü gittiği hakkında bir yargıya varmamız, seyircinin performansımıza nasıl tepki verdiğini gözlemlememiz adına her zaman esasi ölçekti. Albümü çıkarmak ve bunu doğru düzgün kutlayamamak çok tuhaf bir şey, zira Black Country, New Road’un uzun bir geçmişi bile yok. Bu özellikle tuhaf bir şey, çünkü albüm herkes tarafından çok iyi karşılandı. Garip, ama bir yandan da harika.

“Başarı” tabiri üstünde biraz daha durmak istiyorum. Albümünüz çıkalı neredeyse üç hafta olacak. Görünüşe göre dinlenme sayıları da hayli iyi gidiyor. Günümüzde başarı, sektör düzeyinde tam da bu dinlenme sayısıyla ölçülen bir şey. Peki siz bunu nasıl tanımlar, ölçersiniz? Rakamlar böyle uçuşa geçmeseydi yine de dikkatleri üstünüze çekebildiğiniz için başarılı olduğunuzu düşünüyor müydünüz? Neticede bizim gibi Türkiye’den bir platform bile tak diye size ulaştı… (gülüşmeler)

T: Bu sayılar hakkında pek bir fikrim yok. Ben başarıyı mutlulukla açıklıyorum. Canlı çalmak beni çok mutlu ediyor, şu an bunu gerçekleştiremiyor olsak da mutluluğumu arkadaşlarımla şarkı üretmekten alıyorum. Sanırım tüm bu dinlenme sayısı muhabbeti aynı bağlama bile girmiyor. Bir arada olmak, beraber yazmak, beraber söylemek. Başarılı olan şey bu.

C:
Evet, buna ekleyecek bir şeyim yok.

Müziğiniz hakkında fark ettiğim ilk şey aranızdaki doğal kimya oldu. Yedi kişilik bir grupsanız böyle bir kimyaya sahip olmak herhalde daha zordur. Ama elbette sıkı dostlarsınız ve birlikte uzun bir müzik üretimi geçmişiniz var (Gruptaki neredeyse herkes önceden Nervous Conditions isminde başka bir gruba dahildi -ed.), bu da işleri kolaylaştırıyor olsa gerek. Merak ettiğim şey BC,NR’ı kurduğunuzda kafanızda yaratmak istediğiniz sound’a dair bir tasarı var mıydı, yoksa provalarda doğal bir biçimde mi kendinizi buldunuz?

C: BC,NR’un nasıl tınlayacağına dair önceden kafamızda planladığımız bir tasarı yoktu. Bence yedi kişi bir potada eriyebildiğimiz için çok şanslıyız, zaten bu şekilde çok uzun süredir beraber çalıyoruz. Grubun sound’u üzerine kafa yorup en baştan bir şey inşa etmektense bu şekilde kendinizi bulmak daha güzel oluyor. Bazılarımız 5-6 yıldır beraber çalıyoruz. Şu andaki sound’umuza bu şekilde ulaştık ve bu sound da sürekli değişiyor. Sanırım şu sıralar bunu aramızdaki diyaloglar belirliyor. Bir süre önce canlı çalabiliyorduk ve bu sound’umuzu şekillendiren esasi bir etkendi. BC,NR olarak sadece yuvarlanıp gitmek önemli oldu bizim için, bu yüzden bunca senedir beraberiz.

T: Başladığımızda hiçbir konsept fikri yoktu. Yalnızca canlı sahnelenmek için yazılan şarkılar vardı. Şu sıralar üzerinde çalıştığımız ikinci albümümüz ise her şeyiyle bir konsept albüm. Muhtemelen BC,NR her sene farklı bir konsept üstünde çalışacak, bir önceki albümümüze benzemeyeceğiz. Korsanlara ve ortaçağ havalarına karşı hazırlıklı olun… Her şey baştan aşağı değişecek.

Sıradaki albümünüzü iple çekiyoruz.

(gülüşmeler)

Belli bir görünürlüğe ilk kez (efsanevi Brixton mekanı) The Windmill’de verdiğiniz konserlerle kavuştunuz. Bu mekan müthiş grupları kitlelere önceden tanıtmakla nam salmıştır. Okuyucularımıza bu pub’ın sizin için ve müzik sahnesi için öneminden bahseder misiniz?

C: Bence kapsayıcı olmak çok önemli. Lineup küratörlüğünü yapan Tim -küratörlük burada yetersiz bir ifade olsa da- orayı yönetmek için gereken muhteşem zihniyete sahip. Sahnede yer verdiği gruplarla her seferinde ufak riskler alıyor. Karşılığı ise müthiş oluyor. Mekanın kendine has yaratıcılığını, yaratıcı özgürlüğünü ve açıklığını gerçekten besliyor. Güzel ve dost canlısı bir sahneyi şekillendirmesi çok değerli bir şey. İnsanlar oraya sahneye ne çıkarırsan çıkar ilginç bir şey bulacaklarını bilerek geliyorlar. Böylesi bir sahnenin eksikliği düşünülemez bile. Paha biçilemez bir yer, hem bize hem de pek çok arkadaşımıza çok yardımı dokundu.

Çok eklektik bir sound’unuz var. Slint’le sık sık karşılaştırılıyorsunuz, Black Midi’yle ise yol arkadaşısınız. Aynı zamanda klezmer müziğinden de ilham alıyorsunuz, bu durum İstanbul’da yaşayan biri için coğrafi düzlemde de ilgi çekici. Bu türle nasıl bir geçmişe sahipsiniz, müziğinize nasıl entegre ettiniz?

T: O kısımdan Lewis (Evans) ve Georgia (Ellery) sorumlu. Lewis saksafon, Georgia da keman çalıyor. İyi bir müzikal geçmişleri var. Klasik müziği esas alarak nasıl doğaçlama yapılacağını biliyorlar. BC,NR’u kurduğumuzda bir hafta sonunu beraber şarkı besteleyerek geçirdik. Ortaya birtakım fikirler atıyorduk ve bunlardan bir şeyler uyduruyorduk. Lewis ve Georgia bize bir şey demeden başladılar buna, çünkü onlara öğretilen buydu ve doğaçlama anlayışlarının doğasında bu var. O sound bu şekilde ortaya çıktı. Pek de üstüne düşünülmeden. Ama bu sound’a yakın seyreden iki şarkıyla (“Instrumental” ile “Opus”) açılıp kapanan albümümüzün aranjmanına harika bir uyum sağladı.

Bu albüm için önceden yayınladığınız “Sunglasses” ile “Athens, France” teklilerini yeniden kaydettiniz, tabiri caizse güncellediniz. Bu karara nasıl vardınız, nasıl bir süreç yürüttünüz?

C: Evet, güncellemek. Bence biz olaya bu şekilde yaklaştık. Grubun Mart 2020’de nasıl bir konumda olduğunu ortaya koyan bir albüme bu şarkıların eski versiyonlarını koymak çok uygunsuz kaçardı. O noktaya gelene kadar her şey değişmişti, performanslarımızda şarkılara farklı şeyler katmıştık. Bu hamleyi “Athens, France” ve “Sunglasses” için yapmayı doğru bulduk. Zaten bir süredir kamu malıydılar ve değiştirmek istediğimiz yerler vardı, ama en önemlisi bu albümün bir bütünlüğünün olmasını istedik. Bir bütün oluşturacak şekilde kaydettik. Başka türlüsü salakça olurdu.

T: Evet, tembel de hissettirirdi. Albümü satın alan insanlar için haksızlık olurdu bu. Bu şarkıları zaten biliyorlardı. Eski halleriyle yer verip, albüm diye dinleyicilerin başına kakalayıp bir de 20-30 sterlin istemek çok adaletsiz olurdu. (gülüşmeler)

Belki de bu soru sizden çok Isaac’i (Wood, vokalist) ilgilendiriyor, ama sizin fikrinizi de duymak isterim: Şarkı sözlerinizde mizahi, entelektüel bir hikaye anlatıcılığı var. Peki sizin en sevdiğiniz hikaye anlatıcıları kim?

T: Leonard Cohen, belki Isaac de buna katılırdı. Johnny Cash, Dylan… Bütün klasik country ve folk şarkıcıları. Townes Van Zandt’ın de hikaye anlatma tarzına bayılıyorum.

C: Kesinlikle. Nick Cave’in hikaye anlatımını çok beğeniyorum. Bence harika. Adrianne Lenker’ın şarkı yazımı da çok güzel. Bence grubun hangi üyesine sorsan benzer cevaplar verir.

Kanye West size ulaştı mı henüz?

C: (gülüyor) Hala bekliyoruz, telefonumu 5-10 dakikada bir kontrol ediyorum iletişime geçmesi umuduyla. Şu anda muhtemelen tüm zamanların en iyi ayrılık albümünü yazmakla meşguldür. Bu albümün bir parçası olmayı isterdik doğrusu, ama çok da umutlu değiliz. 🙂

En sevdiğiniz Scott Walker albümü hangisi?

C: Tyler ve ben bunun üzerine daha önce de konuştuk. Son işleri hakkında ne düşünüyorsun bilmiyorum, ama en son konuştuğumuzda ikimiz de erken dönem işlerini tercih ediyorduk.

T: Son işleri çok teatral şeyler ve ben müzikal teatralliği pek de sevmiyorum, ama bazı noktalarda o sulara yanaşıyor. (gülüyor) Onun çok sıkı bir hayranıydım. İlk dört albümünün her birinden çok sevdiğim parçalar var, ama baştan sona ele aldığımızda Scott 2 diyebilirim belki? Bilmiyorum, belki de Scott 3? Bu soruyu doğru düzgün cevaplayamam, çünkü hepsi en nihayetinde farklı tarzdalar, öyle değil mi? Hepsi de Scott’ın farklı bir evresi. Tek bir evreye kendini adamak yanlış olur.

C: Ben en çok ilk albümünü seviyorum. Her ne kadar yarısı Jacques Brel yorumlarından oluşsa da…

T: Yapma yahu! Vasat bir albüm o.

C: Hiç de bile! Harika bir albüm.

T: İçinde bazı güzel şarkılar var, ama en iyisinin o olduğuna inanmayı reddediyorum.

C: Deneysel albümlerinden birini seçmem gerekseydi de Bish Bosch derdim.

T: Evet.

C: En iyisi Scott ama. (gülüyor)

T: Hayır! İlk döneminden herhangi biri kabulüm ama o olmasın. (gülüyor)

Ortak bir yönümüz var: Üçümüz de bu cehennemvari pandemi dönemini gençliğimiz baharında deneyimliyoruz. Bir grup olarak siz güncel olaylarla nasıl başa çıkıyorsunuz?

C: Bunun hakkında olabildiğince az düşünmeye çalışıyoruz. Bence inanılmaz şanslıyız, çünkü hepimiz çok yakın arkadaşlarız ve beraber çalışabiliyoruz. Ayrıca İngiliz hükümeti pandeminin bir kısmında müzik gruplarına gruplar halinde çalışma izni verdi.

T: Ama o kısım direkt olarak bizi ilgilendirmiyor. (gülüşmeler)

C: Eh, evet. Tüm söyledikleri beraber çalışabileceğimizdi ama…

Bu arada Brexit’in müzisyenler üstündeki etkisine değinmek isterseniz lütfen çekinmeyin.

C: Bu bambaşka bir konu. Bununla ilgili çok derin hislerimiz var, hayli üzgünüz.

T: Ama kendimizden çok diğer insanlar için üzülüyoruz.

C: Evet, baktığımızda hem pandemi hem Brexit esas olarak yeni kurulan gruplar için yıkıcı oldu. Biz sırtımızı büyük ölçüde ufak mekanların bize ve diğer gruplara bir şans verip sahnelerine taşımasına yaslıyorduk. Bu mekanlar bu gidişle pandemiden sonra yaşamını sürdüremeyecek, çünkü kiralarını ödeyemiyorlar. Devletin desteğini alamadıkları için çoktan kapananlar var. Bence müzik sahnesinin, bizim çıkış halindeki bir grup olarak çokça faydasını gördüğümüz eski haline dönmesi çok zor olacak. Brexit konusunda ise karşımızda çok benzer bir hikaye var. Küçük, kendi halinde bir grup olarak zaten para kazanamıyorsunuz, ancak bugüne dek hiç Avrupa’da sahne almak için vize parası ödememiz gerekmemişti. Avrupa anakarasında sahne almak için edinmemiz gereken vizenin ücretini henüz bilmiyoruz, ama diyelim ki kıta genelinde 100 avroluk bir ücreti var. Yedi grup üyesiyiz, bir de turne menajerimiz var, 800 avro etti bile. İlk Avrupa turnemizde bütün grup için gece başı 50 avro kazanmıştık. O turne bize zarar ettirdi, ama yine de yaptık, zira hafta sonu işlerimizden kazandığımız maaş bunun masraflarını anca çıkarabiliyordu. Haliyle fazladan böyle bir para da ödememizin imkanı yok. Ön grup olarak yurtdışında turneye ya çıkamayacağız ya da ön grup olarak sahne almanın genç gruplara hiçbir faydası olmayacak. Çok üzücü bir şey bu. İngiliz hükümeti için bir kara leke, sanatı hayatın değerli bir kısmı olarak görmedeki başarısızlıklarını ortaya koyuyor.

Mümkün olan en az zararla çıkmanızı umalım.

C: Tekrar vurgulayalım, esas üzülmen gereken bizler değiliz. Pandemiden ve Brexit’ten önce kapağı bir plak şirketine atmayı başardık. İlk adımlarımızı başarıyla attık yani, bu da çok önemli ve hayati bir şey. Esas bizden sonra gelecek gruplar bizi endişelendiriyor.

Buradan yolculuğunuz nereye? Daha önce “Sıradaki Arcade Fire olacağız” demiştiniz, güncel hedefleriniz neler?

T: Sıradaki stadyum turnelerinde The Killers’ın ön grubu olmak.

C: Evet, süper olur. Umarız gerçekleşir. The Killers’ın ön grubu olmak ve bundan daha iyi bir ikinci albüm yapmak istiyoruz.

T: Sonra daha da iyi bir üçüncü albüm.

C: Evet. Daima ileriye.

T: Daima yukarıya.

Bence istikametiniz yukarı zaten. Teşekkür ederim bu röportaj için. Belki bir gün burada da sahne alırsınız.

C: İstanbul’a gelmeyi çok isteriz. Teşekkürler vakit ayırdığın için. Görüşürüz.

Söyleşi: Deniz Ekim Tilif

Çeviri: Naz Yılmaz

Black Country, New Road’un resmi sitesine şuradan, Bandcamp profiline şuradan göz atabilirsiniz.