Black Country, New Road – For the first time

Post-punk’ın yeni bir kahraman ekibi var, adı Black Country, New Road. Yedi kişiler. Vokal, gitar, bas, keyboard, saksafon, keman ve davul sesleriyle yola koyuluyorlar. Geçtiğimiz hafta ortamlara salınan For the first time adlı ilk albümleri iki yıldır büyük merakla bekleniyordu, kaldı ki daha ikinci teklileri “Sunglasses” yayınlandığında The Quietus dergisi onları “dünyanın en iyi grubu” ilan etmişti bile.

Bu olağanüstü hız ve başarının ardından yatan şey nedir? Evvela akla gelecek cevap özgünlük olsa gerek. BCNR‘ın eşsiz sound’u, bünyemizi en son black midi‘nin ilk albümü Schlagenheimı dinlerken duyduğumuz türden bir heyecana sevk ediyor. (Ekip black midi’nin yabancısı değil, konserlerin düzenlenebildiği vakitlerde sık sık aynı sahneyi paylaşmışlar.) İki grup da eklektik, iki grup da taptaze; ama BCNR’u dinlerken tür etkileşimlerini biraz daha net ayrıştırabiliyoruz: Post-punk, caz ve klezmer en net kulağa takılan ilham kaynakları. Yine de BCNR’ın müziğinde tanımları aşan bir heyecan gizli.

For the first time‘ı bu kadar büyük yapan şeyler nedir? İlk nedenin tüyosunu önceki paragrafta verdik: İleri seviye müzisyenlik becerileri, grubun bütün üyelerinde mevcut olan harika enstrüman hakimiyeti ve içtenliği. İkinci bir sebep bunca şahsın ve enstrümanın tek vücut, bir bütün halinde hareket etmeleri. Belli şarkı sözleri döngüsel, transandantal ritimler üstünde tekrar ederken çalgıcılar nezdinde asla bir ‘kalabalık’ duyumsamadığımız gibi müziğin içine adeta bir kültürel ayin misali -tabiri caizse- batıyoruz. Anksiyete ve kaos hisleriyle yoğrulmuş bu bataklığın içinde bize etkileyici hikayeler anlatılıyor, mest olmuş biçimde dinliyoruz.

Geldik albümün kalitesine meydan veren üçüncü sebebe: Şarkı sözleri. Genellikle bir anlatı içinde seyreden sözlerde bir kere duydunuz mu aklınızdan çıkmayacak anekdotlar gizli. Mesela “Sunglasses“tan şu demet: “Bu güneş gözlükleriyle yenilmezim / Modern bir Scott Walker’ım / Ne de tatlı laf yapar ağzım / Bu güneş gözlükleriyle yenilmezim (…) Kendi başıma gayet de yeterliyim / Kanye’yi bulaştırma şimdi işin içine!” Her köşe başından fırlayan böylesi mizahi, absürt sözler, yeri gelince bir tekerleme misali dilinize takılıyor. “Science Fair” bireysel bir çöküş yahut yeniden doğuş hikayesini “kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan” bir anlatıcının gözünden aktarırken her iyi hikaye gibi ilginizi teslim alıyor. “Opus” ‘inşa edilen her şeyin yıkılması gerektiğini’ belirten kapanış dizesiyle adım adım ilerleyen bir müzikal deneyimi doruk noktasında, patlamayla bitiriyor. Bu şarkıda ayrıca saksafonun BCNR müziğindeki kritik konumunu daha iyi duyumsuyor, 8 dakikada adım adım yükselen bir müzikal doyuma şahit oluyoruz.

Evet, BCNR ilk albümüyle turnayı gözünden vurdu. Takipçilerinin ne zamandır öngördüğü bir yükselişti bu, ve o yükseliş daha yeni başlıyor. Heyecan içinde dinliyor ve şahit oluyoruz.