Hedonutopia‘nınki basamak basamak ilerleyen bir büyüme hikayesi. İlk albümleri Ucube Dizayn‘ı 2016’da yayınladıklarında “bu topraklarda doğmuş olmanın getirdiği arada kalmışlık, sıkışmışlık hissiyatını, yarattığı sentez sound ile sınırlarda gezerek çok güzel hissettirmelerini” takdir etmiş, ileride bu ikiliden çok farklı işler işiteceğimizi sezmiştik. Bir sene geçti geçmedi, Yarı Cennet ile karşımıza çıktılar, yine bir senelik aranın ardından ise Yakamoz Sandalı geldi. Her seferinde fazlasıyla tatmin olduk, günbegün kendini geliştiren bu dostumuzun üstünden gözlerimizi ayırmadık.
Grubunun adının “neredeyse çevirisi” diyebileceğimiz Arzu Ütopyası az çok yerleşmiş geleneği bozmuyor: Bir kez daha sene bitmeden yetişen yeni bir seçki, bir kez daha 7 yeni şarkı, bir kez daha fazlasıyla Şizolar’a özgü tınılar var karşımızda. Yine de Hedonutopia’nın müziğine ilişkin öngörülebilecek şeylerin bunlarla sınırlı kaldığını belirtmek gerek: Fırat Külçek (gitar, vokaller) ile Kerem Feyzi (synth, sample)’nin içine düşmediği bir tuzak varsa o da müziklerinde stabil halde kilitlenmek. Arzu Ütopyası dream pop’u saykodelik ve yerli tınılara daha bir ustaca, olgunca ve özgüvenle yediriyor. Elbette sırtını hazza yaslayan bir özgüvenden bahsediyoruz, evvela iyi vakit geçirmek lazım ne de olsa! Kapağında dahi Külçek ile Feyzi’yi dans ederken gördüğümüz albüm, Hedonutopia’nın şimdiye kadarki en kendi kimliğiyle barışık ve tam da bundan güç alan şarkılarını barındırıyor.
Taner Yücel imzalı temiz prodüksiyon, grubun “buğulu” müzikalitesini -bir şekilde önündeki sisi hiç dağıtmaksızın- el üstünde tutuyor. Açılıştaki “Dayansam Da”nın narin ilk dokunuşları, yerini Tame Impala‘vari bir cennetin kırsalına bıraktığı vakit vaat edilen kurmaca düşler evrenine zarif bir geçiş yapıyoruz. İnanılmaz vokal armonisiyle akıllara yerli bir My Morning Jacket‘i getiren “Gelecekse Gelsin” bahsi yükseltiyor, “Kördüğüm” ilk görüşte aşklara olan inancımızı başarıyla tazeliyor, “Rasimpaşa” Anadolu’dan kopup gelen bir ıslığı aşkla çalarken grubun külliyatını bir başka başyapıt kazandırıyor. Şehrin uğultusunu uzakta bir yerde arayan “Uğultu”, ekibin gotik müziğe şaşırtıcı derecede yaklaştığı dakikalar doğuruyor. “Al Beni” seçkinin saykodelik zirvesi olarak vazifesini yerine getirip bizi bir güzel uyuşturuyor, “İşimiz Güneşe Kaldı” sözün bittiği yerde güneşin getireceklerinden medet umuyor.
Sözün bittiği yerde Hedonutopia, anlaşılmayı değil hissedilmeyi bekleyen hikayeler anlatıyor. Halihazırda Radiohead misali muğlak seyreden şarkı sözleri, bir de müziksel atmosferin yarattığı sise karışıp dağılınca sayısız okumaya müsait bir ortam doğuyor biz dinleyenlere. Böylesi muğlaklıklar, kimi zaman tam da grupları efsane yapan şeydir. Hedonutopia’nınki de böyle bir büyüme hikayesi, böyle bir strateji işte: Anlatıda boşluklar bırakarak onun yerine kulakların içini doldurmak, kalplere dokunmak.
PUANLAMA: 9/10