First Nation ile İlk Albümleri Baraka’ya Dair

“Müziğe döktüğümüz hikayeler bizim için en önemlisi diyebiliriz.”

First Nation ilk albümü Baraka‘yı geçtiğimiz günlerde yayınladı. Post, deneysel, noise rock gibi tarzları bir araya getiren bu şarkıları dinledik ve sevdik. Ardından grubu biraz daha iyi tanımak için kendileriyle keyifli bir söyleşi yaptık.

First Nation ikilisi kimdir, yolculuğunuz nasıl başladı?

First Nation ikilisini Berkcan Şimşek (Davul) ve Metehan Erdoğan (Gitar) oluşturmaktadır. First Nation bir doğaçlamanın hikayesidir aslında. Yolculuk 2014 yılında başladı bizim için. İkimizin tanışması aynı projelerde sık sık yer almamızdan kaynaklanıyordu. Prova çıkışlarında aynı semtte oturuyor olmamız yolculukları hep beraber geçirmemize neden oldu. Bu durum ilerledikçe, hisler birleştikçe sahil kenarları ve kendimizi rahat hissettiğimiz yerlerde doğaçlama yaptığımız anları doğurdu. Ardından yolculuk Baraka’ya kadar uzandı. 

Müziğe döktüğünüz hikayelerinizden konuşalım mı? Baraka’daki şarkılar bize ne anlatıyor?

Müziğe döktüğümüz hikayeler bizim için en önemlisi diyebiliriz. Baraka’nın oluşumu uzun bir sürece dayanıyor. Albümün ilk şarkısı olan ‘’Saplantı’’ tahminen yedi yıl önce yapılmıştı ve zaman içinde özünü koruyarak, bizim hayat dinamiklerimize bağlı olarak yedi yıl boyunca bu son haline kadar evrildi. Bu durum aslında albümdeki tüm şarkılar için geçerli oldu. Albümdeki her şarkı ismiyle ve oluşum süreciyle bizim hayatımızdaki inişleri, değişimleri ve zorlukları yansıttı. Şarkılara tek tek bakıldığında aslında bizim için hepsi yaptığımız dönemleri ve o andaki hisleri düşündürüyor. Albüm olarak Baraka oluşmaya başladığında kendimizi kurak bir çöl yolculuğunda gibi hissettik ve tüm hikayeyi bedevi olarak sürdürmeye karar verdik. Bu noktaya geldikten sonra şarkıları çalarken artık çöl yolculuğunu hayatımızdaki dinamiklerle bağdaştırmaya başladık. Yani şarkıların ilk oluşum süreçlerini bir hikayeye dönüştürmüştük fark etmeden. Bizim için bu yolculuğun bir kurtuluşu da vardı tabi, o da albümün son şarkısı olan ‘’Kabile’’ oldu. Bu yolculuğun sonu ve yeni bir yolun başlangıcını bize aniden getirdi. 

Albümün fiziksel yapım süreci nasıl ilerledi? İncelikli bir çalışma yürüttüğünüz hissediliyor şarkıları dinlerken. Kimlerle çalıştınız? Hangi enstrümanlardan, araçlardan yararlandınız?

Albümü kaydetme planları uzun yıllarca gündemdeydi ama açıkcası kafamızdaki kayıt sistemiyle cebimiz çok fazla uyuşmuyordu. Bu süreç içerisinde çok fazla olasılık düşündük ve birçoğu olmadı. En sonunda bir karara vardık ve İzmir’de Mehmet Bekalp’in eski stüdyosu olan MTB Müzik’te albüm kayıtlarını yapmaya karar verdik. Burada istediğimiz kayıt tekniğine yakın bir şekilde albümü kaydetmeyi başardık diyebiliriz. Öncelikle albüm metronomsuz kaydedildi, bu albümde salınımı ve canlı performans hissini yaşamayı ve yaşatmayı istedik. Bu sebeple ana davul kaydı yapılırken elektro gitar, davula tüm şarkılarda pilot olarak eşlik edip daha sonra davulların üstüne gitarlar kaydedildi. Toplamda iki haftalık bir kayıt sürecimiz oldu. Kayıt ekipmanı ve hazırlıkları aşamasında birçok kişi yanımızda oldu. Bu konuda destek olan herkese tekrar teşekkürlerimizi sunalım. Albüm kayıtlarını baştan sonra Mehmet Bekalp yaptı. Tüm süreçler boyunca yanımızdaydı. Miks ve mastering aşamalarını Erdinç Öztan üstlendi. Kapak tasarımında ise bizim için kendini çöl yolculuğuna Bengi Öztorun adadı, tam bir bedevi oldu. Promo fotoğraflarımızı, grubumuzun ana logosunu ve birçok görsel tasarımımızla da Raşit Göl ilgilendi. Eğlenceli ve zorlu bir süreç oldu bizim için. 

Prodüksiyon harici süreç nasıldı? Hexe Music’le yollarınız nasıl kesişti?

Hexe Music ile yollarımız sosyal medya aracılığıyla kesişti. Albümün miks aşamaları esnasında bu konu hakkında düşünüyorduk ve Hexe Music’e mail atmaya karar verdik. Onlarla çalışmak istediğimizi belirttik ve onlar da istekli bir şekilde bizimle çalışmak istediler. Beraber güzel şeyler gerçekleştireceğimizi düşünüyoruz.

Müzik üretirken ne kadar hedef odaklı, ne kadar spontane çalışıyorsunuz?

Full spontane çalıyoruz. 🙂 

Post ve deneysel rock sularında yol alıyorsunuz. Tarzınızı şekillendiren başlıca ilham kaynaklarınız kimler?

İkili olarak çok fazla müzik dinleyip yeni keşiflerimizi birbirimizle paylaşıyoruz. Bu durum da bizim için çok fazla ilham kaynağına sebep oluyor. Ama bu grubun başlangıcı ve ilerleme sürecinde önemli olan birkaç grup olarak; Samsara Blues Experiment, My Sleeping Karma, Seven That Spells, We Lost the Sea, Red Fang, Cleft, Kes, Uluru.

Şu sıralar kimleri dinliyorsunuz? 

Kişisel olarak bu dönemlerde çok çeşitli tarzlarda müzik dinlesek de birbirimizle paylaştığımız isimlerden bazılarını ekleyelim; The Pineapple Thief, GoGo Penguin, Tommy Guerrero, Massive Attack, Alfa Mist.

Bir araya geldiğiniz 2014 yılından bu yana nasıl dönüşümlerden geçtiniz, neler öğrendiniz?  

Çalıştıkça ilerlediğimizi zaman içerisinde fark ettik. Ne kadar fazla vakit geçirirsek o kadar daha dinamik hissediyoruz First Nation adına. Biraz klişe olabilir ama bu süreçte kişisel ve müzikal olarak olgunlaştığımızı görebiliyoruz. Bu gelişimin daha oturaklı ve hislerimizi yansıtarak çalmamızı sağladığını düşünüyoruz.

İçine düştüğümüz bu belirsiz çağda geleceğe dair hedefleriniz neler?

First Nation olarak bolca konser vermek istiyoruz. İkinci albümümüzün çalışmalarına çoktan başladık, konsept, hikaye ve şarkılar neredeyse hazır diyebiliriz. İşin özü olarak üretmeyi seviyoruz ama konser vermeyi daha çok seviyoruz. Bol bol konser verebilmek en büyük hedeflerimizden biridir. 

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Kıyı Müzik ailesi olarak bize yer verdiğiniz çok çok teşekkür ediyoruz. Çok keyifli bir röportaj oldu bizim için.