Faten Kanaan: “Her Kültürün Kendi Büyüsü Var”

Deneysel sanatçı Faten Kanaan geçtiğimiz günlerde son albümü A Mythology of Circles ile karşımıza çıktı. Albümü dinledik, duyduklarımızdan büyülendik, ardından hem albüm hem de Kanaan hakkında ufkumuzu genişletmek için bizzat kendisine ulaştık. Hayli aydınlatıcı, sürprizli ve eğlenceli gelişen bu sohbetten bizim kadar keyif almanız dileğiyle…

Röportajı orijinal dilinde şuradan okuyabilirsiniz.

Öncelikle pandemi gündemiyle nasıl başa çıktığını sorayım. Şu anda Brooklyn’de misin?

Evet. Temkinli olmaya, sağlıklı kalmaya ve halime şükretmeye çalışıyorum. Elimdeki vakti mümkün olduğunca iyi değerlendirmeye çalışıyorum, oturup da her şeyin geçmesini bekliyormuşum gibi gelmiyor.

A Mythology of Circles kasvetli melodilerle, ses örüntüleriyle ve gizemlerle kurulmuş harika bir albüm olmuş. Deşifre etmeye isminden mi başlasak? Circle (çember) kelimesi ile albüm boyunca karşımıza çıkan ses döngüleri arasında bariz paralellikler var, ama olayın bundan ne kadar öteye uzandığını senden de duymak isterim.

Evet, ‘çember’ fikrini hem yapısal hem de kavramsal olarak ele aldım. Müzikte belli kısımlar tekrar tekrar karşımıza çıktığından eylemin kendisi neredeyse bir ayine ya da büyüye dönüşüyor. Albümün genel düşüncesinin ise doğadaki döngülerle ilişkili olduğunu söyleyebilirim: Mevsim döngüsü de, dönen gezegenler de, bu hareketin içindeki yerimizi arayışımız da dahil buna.

Sanırım bu senin için oldukça şahsi bir albüm, hem yarı otobiyografik bir nitelik taşıdığını belirtmiş hem de kayıtlarını büyük ölçüde kendi başına yapmışsın. Şarkı yazımı ve stüdyoda kayıt süreçleri nasıldı?

Her şarkıya farklı yaklaşıyorum. Kimi fikirler kafamda neredeyse tamamlanmış halde yola çıkıyor, kimisi bir deney ve keşif sürecinden geçiyor. Kayıt ve yazım süreçleri çok fiziksel bir hal alabiliyor, neticede aynı ölçüyü tekrar tekrar, uzun süre çaldığım oluyor; böylelikle kimi zaman bir trans haline ya da yolculuğa çıkmış gibi oluyorum.

Benim için ses mühendisliği ve miks kısımları da yazım sürecinin bir uzantısı, o yüzden onları da kendim yapıyorum. Gençliğimde klasik müzik eğitimi alsam da mühendislik konusunda kendi kendimi eğittim, haliyle çokça deneme ve yanılma söz konusu. Ses mühendisi arkadaşlarım bana bu konuda verilebilecek en iyi tavsiyeyi vermişti: Sadece kulaklarına güven. Bana çok yardımcı olan bir tavsiyeydi bu, sürece yönelik özgüvenimi de arttırdı. Mastering kısmında ise en iyi dostum, yetenekli mühendis Heba Kadry yanımda olduğu için çok şanslıyım. Biliyorum ki onun kalite kontrolünden geçen her şey iyidir. Bütün albümlerimin master’ını o yaptı.

Albüme empresyonist dememiz doğru olur mu?

Oldukça. Kendimi bir hikaye anlatıcısı olarak görüyorum. Her şarkı bir amaca hizmet ediyor: Kimisi bir karakter, kimisi bir anlatı, kimisi belirli bir an, kimisi bir duygu. Bütün bunları yakalamaya, ama açık kapılar da bırakmaya çalışıyorum ki müzik dinleyici için de şahsi bir yolculuğa dönüşebilsin.

Bu albümün yaratılışını şekillendiren mitolojiler hakkında ne söyleyebilirsin? Tarihin ve kültürün aktif bir okuyucusu olduğun ortada, şarkıların isimleri desen mitoloji göndermeleri taşıyor, VST’de sample edilmiş koro sesleri ise bir bakıma tarihin dört bir yanından arşivlenmiş sesler dinlediğimiz düşüncesini doğuruyor.

Folklor ile mitolojiyi gençliğimden bu yana çok sevdim, bu hikayelerin çok göz alıcı bir yanı var. Bize ortak bir geçmiş bahşediyorlar, hangi forma büründüklerinden bağımsız bir şey bu. Her kültürün kendine has bir büyüsü; doğaya yönelik bir saygı ve huşu taşıyan, zenginlikle demlenmiş öyküleri var. Tarihi ve araştırmaları da seviyorum, haliyle konuyla ilişkili materyalleri okuması ve çalışması keyifli oluyor.

Öte yandan albüm modernizmle de yakından ilişkili. Bandcamp sayfanda albümde kullandığın seslerin “teknolojik gelişim sürecinin içine düştüğü harap durumu ihtiva ettiğini” belirtmişsin.

Evet. Albümün nostaljik bir kalıntıdan ibaret olmasını istemedim. Bunca hikayenin ve mitolojinin bana niye tam şu an bu kadar şey ifade ettiğini de keşfetmek istedim. Neden başka insanlara bu kadar hitap ettiklerini, atalarımızdan öğrenmenin geleceğimize yön vermemize nasıl yardımcı olabileceğini de…

Bugünlerde içine anbean gömüldüğümüz mitoloji hakkında ne düşünüyorsun? Mitoloji diyorum, çünkü yeri gelince hayli ironik hadiselere de tanıklık eden tarihin hayli aktif bir dönemindeyiz.

Bana göre doğanın mitlerine odaklanmak, içinde yaşadığımız ve bizi aşan evrene saygı duymamızı hatırlatması açısından önemli. İnsanların çevreyle ilişkisi önceki dönemle kıyasla çok değişti. Siyasi, etik ve çevresel düzlemde hangi geleceğe doğru yol aldığımızı düşünmek önem taşıyor. Başkalarına karşı eylemlerimizde daha düşünceli, saygılı olmalıyız. Çöküşün sebebi çoğunlukla kibirdir.

ABD’nin 2020 Başkanlık seçimleri hakkında ne düşünüyorsun? Ülkenin izlediği yönde yeni bir dönemeç mi bu, yoksa sadece anlık bir soluklanma mı?

Değişim denen şeyin bir gecede olacağını sanmıyorum, ama doğru yönde atılmış bir adım olduğu konusunda umutluyum.

Arka planın geniş bir coğrafyayı kapsıyor. Taşıdığın kültürel mirasın entelektüel gelişimine nasıl katkıları dokundu?

Orta Doğu ve Avrupa arasında gidip gelerek büyüdüm, sonra üniversite okumak için ABD’ye geldim ve o gün bugündür de Amerika’da yaşıyorum. (Gerçi seneye Avrupa’ya dönme planlarım var, bakacağız artık.) Oldum olası yaşadığım yeri ‘yuvam’ belledim, yani bir bakıma bu yerlerin hepsine aidim. Entelektüel olarak ise karşılaştırmalı mitolojilere ilgi duydum zamanla: Bizi birleştiren, ama yine de bir kültürün zenginliği olarak başlı başına nam sahibi evrensel hikayeleri görmek ilgimi cezbetti. İnsanların kendi geçmişlerini paylaşırken yüzlerinin aydınlandığını görmek, bu esnada yeni bağlar kurmak… Edebiyatını, felsefe teorilerini, filmlerini, müziğini sevdiğim çok fazla coğrafya var. Şu aralar birinin bana önerdiği Amin Maalouf eseri Ölümcül Kimlikler‘i okuyorum. Bu kitabın kendimi özdeşleştirdiğim ya da kökenimin dayandığı her yere ait olduğumu, sırf bir kalıba sığayım diye olayı basitleştirmeme gerek olmadığını hatırlamamda büyük yardımı dokundu. Biraz karmaşık, evet.

Küresel bir vatandaş olduğunu rahatlıkla dile getirebiliriz sanırım. Yaşadığımız çağda ise hem küresel hem de faşist ideolojiler yükselişte. Yarının dünyasına dair ne kadar umutlu ya da umutsuzsun?

Kimi vakitler bazı insanların geri yönde adımlar attığını, korku, yobazlık ve yargının hüküm sürdüğü bir yere çekildiğini görmek üzücü ve şaşırtıcı oluyor. Öte yandan diğer herkesin daha sevgi dolu tavırlarla ve mizah anlayışıyla yaşayabileceği, olumlu değişimlere odaklanabileceği yönünde umutluyum.

Albüme hazırlık sürecinde okumalar yaptın mı?

En çok okuduğum şeyler doğa mitolojileri üstüne makaleler, zaman tanrıları üstüne makaleler (Aion, Kronos vs), birtakım şiirler ve Deleuze’un bazı çalışmaları oldu. Hatta ilk başta albümün eşlikçisi olarak yayımlanacak bir şeyler karalıyordum, ama sonra bu yazım sürecini yarıda bırakıp fikirlerimi müzikle eşlemeye odaklandım. Böylelikle insanlar da müziğe dair kendi çıkarımlarını yapabilecekti.

Kolektif hafızaya odaklanan araştırmalar ilgini çekiyor mu?

Kesinlikle, bunun cevabını kısmen önceki bir soruda da vermiş bulundum sanırım.

Kanaan’ın Valerie and Her Week of Wonders afişine dokunan Instagram gönderisi

Geçenlerde Valerie and Her Week of Wonders filmine gönderme yaptığın bir Instagram gönderine rastladım, şimdi de favori filmlerin nelerdir merak ediyorum.

Sinemaya bayılırım! Bu sanat aracının işlerimin üstünde taşıdığı etki çok büyük. Favorilerimi belirlemek biraz zor olsa da aklıma ilk gelen yönetmenler Krzysztof Kieślowski, Sergei Parajanov, Andrei Tarkovksy, Chantal Akerman oluyor. Daha çok insan var tabi… Film müzikleri ses ve görüntü üstüne düşüncelerimi inanılmaz etkiledi, Luboš Fišer’ın Valerie and Her Week of Wonders için bestelediği müzikler bunun güzel bir örneği. Şarkı sözleri olmayınca müziğin kendisi nasıl da bir anlatıya dönüşebiliyor.

A Mythology of Circles‘ın çok sinematik bir havası da var. Film müziği bestelemeyi düşünür müydün?

Önüme doğru proje düşerse seve seve.

Diğer yeraltı müzisyenleri ve sanatçılarıyla konuştuğunda içinden geçtiğimiz zor zamanlara yönelik nasıl bir ortak haleti ruhiye gözlemliyorsun? Dünyada birçok hükümet sanatçılarına fon sağlamıyorken, kısıtlamalar bu düzeydeyken insan yoluna devam etmek adına nasıl yollar izleyebilir sence?

Sanatla uğraşan nice insan için öyle zor bir dönem ki bu… Müzik dünyasında, dirayeti böylesine yüksek bir komünün parçası olduğum için minnettarım. Birbirimize zihinsel destek sunuyoruz. Evvela kendi akli durumunun güçlü olduğuna emin olman lazım ki başkalarına destek sunabilesin. Biz de buradaki rolleri sırasıyla değiştiriyoruz, ihtiyaç halinde birbirimizin arkasını kolluyoruz ki en azından yönümüzü tayin edecek kadar pozitif kalabilelim; elimizden gelenin en iyisini yapıp yaratıcı çözümler üretebilelim.

Sorularım bu kadardı. Teşekkür ederim bu söyleşiye katıldığın için. Eklemek istediğin bir şey var mı?

(Türkçe) Teşekkür ederim Deniz! İstanbul’u çok kez ziyaret ettim, çok sevdiğim bir şehir: Tarihi, mimarisi, insanları, müziği, yemekleri, çayı, kedileri… Günbatımında Boğaz’ı seyretmek kadar güzel çok az şey var. Galata’da sokağın kıvrımlandığı noktadaki meyve suyu tezgahından nar suyu almak da ufaktan bir ritüele dönüştü benim için. Daha gençken Bodrum ile Antalya’yı da ziyaret etmiştim, Türkiye’yle böyle bir bağlantımın olması güzel şey yani. (Haha, Gümüş dizisinin Arapça dublajla ve Noor ismiyle ilk kez yayınlanışı hala aklımda. Dizinin yayınlandığı saatte sokaklar bomboş olurdu!)

Umarım bir gün oraya tekrar uğrayabilir ya da konser verebilirim.

Faten Kanaan’ın Bandcamp sayfasına şuradan göz atabilirsiniz.