Rinxlaya ve Parya ile Görüntü Kaybı Üstüne

Son güncelleme:

Rinxlaya ile Parya, ilk ortak albümleri Görüntü Kaybı‘nı geçtiğimiz günlerde yayımladı. “Dildeki kayıp göndergeler üzerinden histeri, öteki, büyük öteki, sümülakr gibi kavramları irdeleyen” ve “Rinxlaya’nın kolektif bellek, rüyalar-kabuslar üzerinden şekillendirdiği evrenine Parya’nın evcilleşmeyi reddeden anlatısının eşlik ettiği” albüm hakkındaki sorularımızı bizzat yaratıcılarına ilettik.

Nasılsınız, keyifler yerinde mi?

Rinxlaya: Sallantıdayız.

Parya: Keyifler yerinde denemez pek. Bezdirici dönemlerden geçiyoruz denebilir.

Görüntü Kaybı bu röportaj yayımlanana dek çıkmış olacak. Ortak albüm fikrinde nasıl bir araya geldiniz, albümün yolculuğu oradan sonra nasıl ilerledi? Siyasi hiciv, öteki, histeri, sümülakr gibi temalar bir çıkış noktası mıydı, varılan yer mi, yoksa ikisinin ortasında bir varlık mı?

Rinxlaya : Parçaların karakteri dildeki kayıp göndergeler üzerinden şekillendi, bu başlangıç noktasıydı diyebilirim. Ortaya çıkan kavramlar ise vardığımız yer ve hatta yolculuğun kendisiydi.

Parya: Aslında albüm yapmak gibi bir planımız yoktu. Epeydir vakit geçiren çok yakın iki arkadaşız. “ellikuruş”u yaptıktan sonra çok benzer motivasyonlarda müzik yaptığımızı fark ettik. Hayatlarımız da aynı dönemlerde benzer depresyonlarla birlikte bir değişim sürecine girmişti ve aslında bir çeşit rahatlama ve sinir atma yöntemi olarak albüm yaparken bulduk kendimizi.

Albümün varlığına ciddi anlamda sirayet eden bir rüyanız / kabusunuz oldu mu?

Rinxlaya: :))))

Parya: Zaten albüm genel olarak kabuslarımızdan oluşuyor bence. 🙂

Görüntü Kaybı ismi sanırım bir kitaptan alıntı, hangi kitap o ve nasıl albümün başlığı oldu?

Rinxlaya: Görüntü Kaybı ismi Hiçkimse Koyu’nda Bir Yıl isimli kitaptan alıntı. Aslında albümün birçok referans noktası var. Merak edenler için şöyle sıralayabiliriz:

Kitle ve İktidar
Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm
Etin Cinsel Politikası
Geçici Otonom Bölge Ontolojik Anarşizm Şiirsel Terörizm
Sanayi Toplumu ve Geleceği

Albümün yaratım sürecinden ortaya çıkarması en kolay ve en zor iki şarkı hangisiydi?

Parya: En zor diyebileceğim bir parça olmadı. Tüm süreç çok organik ilerlediği için sanırım. Fakat teknik olarak en fazla vakit harcadığımız parça “gizli tiyatro”. En kolay içinse “itlaf” diyebilirim.

Konuk sanatçılar olarak Oset Kankoç ile Wodashin’i dinliyoruz. Hem onları ve albüme eklemlenme hikâyelerini, hem de mutfak aşamasında başka kimlerin emeğinin geçtiğini konuşalım.

Rinxlaya: Oset’le olan parça bir konser çıkışında herkesin yeterince sarhoş olduğundan emin olduğumuz bir noktada, sabaha karşı 5’te kaydedildi 🙂 Henüz albüm planımız bile yoktu.
Wodashin’le olan parça ise en son ortaya çıkan işlerden biri. Ankara’da kaydedildi. Parçayı kaydedince “İşte şimdi albüm bitti” dediğimizi hatırlıyorum.

Parya: Mutfak kısmında “ellikuruş” ve “itlaf” parçalarının mix ve masteringleri Akın Erdem Kadız’a ait. Kapak görseli Mustafa Uysal. Karatepeler “ellikuruş”un yönetmenliği yaptı. “itlaf” videosu Uğur Engin Deniz ve Rinxlaya’nın ellerinden. Birçok ahbap ve arkadaşımız da tüm süreçte farklı alanlarda yanımızda oldular. Şimdi sırada MeddahJiggy ekibinden Ege Uysal yönetmenliğinde “gizli tiyatro”ya çektiğimiz video var.

Sonik anlamda katmanlı, dinamik ve çok yönlü bir karakteri var albümün. Bu karakteri şekillendirirken -fiziksel ya da dijital- hangi prodüksiyon araçlarından yararlandınız?

Parya: Albüm bir ev stüdyosundan çıktı. Ekipman alabildiğimiz dönemden kalan synthler ve mikrofonlar ile yaptık 🙂 Dinamik ve çok yönlü olması önceliğimizdi. Yapılmayanı yapmaya çalıştığımız için prodüksiyon açısından çok fazla öğreti barındıran bir süreçti.

Albümün sözleri de katmanlı ve yoğun. Bu sözler içinde zihninize kazınmış, gurur duyduğunuz birer örnek verebilir misiniz?

Rinxlaya: Benim için kendi liriklerimle gurur duymak oldukça zor ama Parya’nın “görünür boşluk”taki verse’ünü çok seviyorum.

Parya: Rinxlaya’nın “batan bir geminin güvertesinde ölmeliyim” sözü beni hâlâ her dinlediğimde çok üzüyor.

Albümün yapım sürecini aklınızda kalan üç anıyla destekleyebilir misiniz?

Parya: Bir depresyon, bir albüm hedefiyle yola çıktık ama çok depresyon bir albüm oldu. Kocaman bir blackout olduğu için çok anı kalmadı galiba 🙂

Şu aralar neler dinliyorsunuz onu da bilmek istiyorum, müzik arama geçmişinizde yer alan son üç şey nedir?

Rinxlaya: Turnstile, Burzum, clipping.

Parya: Albüm olarak yazayım; Slowthai – Ugly, Zheani – Satanic Prostitute, Pink Floyd – The Wall (Bırakamıyorum.)

Rinxlaya, görsel sanat alanında da aktif birisin. Gubbishgubbish’te ayrıca yapay zeka desteğiyle üretilmiş çalışmalar da paylaşıyorsun. Çok yeni ve tartışmalı seyreden bu alan senin için ne ifade ediyor, yüzde yüz beşeri çalışmalarla kıyaslayınca seni ne şekilde heyecanlandırıyor?

Rinxlaya: Gubbishgubbish aslında disiplinler arası bir alan, yapay zeka işleriyle sınırlı algılanmasını istemem. Benim için keşfetmesi keyifli bir alan ama sanat alanındaki etik tartışmalarından ziyade bu alandaki görünmez işçi sınıfı üzerine okumalar yapıyorum.

Parya, Görüntü Kaybı’nda önceki çalışmalarına göre vokalin farklı bir prodüksiyon üslubunda seyrediyor ve daha ön planda. Batuhan Oğuz’dansa Parya mahlasını kullanmanın motivasyonlarından biri bu mu? 

Parya: Aslında Batuhan Oğuz projesi hala devam ediyor başka bir boyutta. Parya, manasından da beslenerek biraz daha sinirli ve daha çok anlatan bir karakter. Yıllardır devam eden ve pandemiyle zirve noktasına erişen bir dışlanmıştan bahsederken sakin, arka planda ve daha az söz barındıran bir vokal düşünülemezmiş gibi geliyor. Bu rahatsızlık ve dışlanmışlık beni Parya olmaya itti ve bu fikir geldiği günden beri sadece ben değil sen de, ben de, hepimiz Parya’yız diyerek devam ediyorum. Çünkü bir şekilde öyleyiz.

Anaakım çeperin dışında üretim yapan iki sanatçısınız, bu bağımsızlığın yarattığı imkanlılıklar – imkansızlıklar spektrumu özgür üretiminizi ne şekilde etkiliyor sizce?

Rinxlaya: Bu çeperin dışında olmak aslında daha özgür üretebilmemizi sağlıyor. Farklı bir noktada olmak istemezdim.

Parya: Bu çeperin dışında olmayı biz seçtik aslında ve bence zaten bu çeperin varlığıyla ilgili rahatsızlığımız var. İkimiz de tüm imkanlara ulaşsak bile ulaşamayanların sorunlarını dile getirdiğimiz bir noktada olacağız gibi geliyor bana. Şanslı olduğumuz taraf Venüs Müzik’le çalışıyor olmamız. Nerdeyse tamamen özgür bırakıldığımız ve sürekli destek gördüğümüz, arkadaşlık üzerinden ilerleyen bir iş ilişkisi oldu.

Sanat ve üretim günümüz koşullarında iktidarın iç organlarına ne şekilde meydan okuyabilir?

Rinxlaya: Ben burada şiirsel terörizm alıntısı yapmak istedim 🙂

“İçimizde taşıyıp durduğumuz müzelerden kaçabilirsek, kendi kafataslarımızın içindeki galeriler için kendimize bilet satmayı kesersek büyücünün hedefini yeniden yaratan bir sanatı tahayyül edebiliriz: hayat dolu sembollerin işlenmesiyle gerçekliğin yapısını değiştirmek (şu anda, bu salonu hazırlayanlar tarafından bize ‘verilen’ imgeler cinayet, savaş, kıtlık ve tamah). Şimdi, bir nebze terörizm (ya da Artaud’nun dediği gibi ‘vahşet’) tınısı taşıyan, insanlardan ziyade soyutlamaların imhasını, iktidardan ziyade özgürlüğü, kârdan ziyade hazzı, korkudan ziyade neşeyi amaçlayan, estetik eylemler tahayyül edebiliriz.”