Söyleşi: Maarten Devoldere (Balthazar)

“Yaşlandıkça gitgide yeniden naif insanlara dönüşüyoruz. Eskiden daha ciddiydik, sanki ihtiyar adamlardık. Artık daha çok kendi aralarında eğlenen çocuklar gibiyiz.”

Belçikalı indie rock ekibi Balthazar beşinci stüdyo albümleri Sand’i geçtiğimiz günlerde yayınladı. Grubun kendini yeni tınılar keşfedip gelişmeye devam ederken bulduğu bu kaydı çok sevdik. Ardından vokal Maarten Devoldere’ye ulaşıp hem bu albüme hem de Balthazar’a dair sorular yönelttik. Çok keyifli geçen söyleşiyi aşağıda okuyabilir, orijinal İngilizce dökümüne ise şuradan ulaşabilirsiniz.

Haftalar önce harika bir albüm olan Sand yayınlandı ve eminim çok sayıda pozitif geri dönüş alıyorsunuz. Albümden sonra ve maalesef pandemi de devam ediyorken, günleriniz nasıl geçiyor?

Albümün tanıtımıyla bol bol uğraştık. Şimdilerde verdiğimiz röportajlar biraz azaldı. Stüdyo performansı ve belgesel arası bir film çektik, şu anda kurgusuyla uğraşıyoruz, yakında yayınlanacak. Elbette konserlere çıkamıyoruz hala, o yüzden albümü tanıtıp dinleyicilerimize ulaştırmak için yeni yöntemler bulmamız gerekti.

Albümdeki sözler, melodiler nasıl ortamlarda yaratıldı ve kayıt sürecinde ekip hep birlikte stüdyoda mıydı, yoksa uzaktan mı çalıştınız?

Aslında elimizdeki materyalin önemli bir kısmını bir önceki albümümüz Fever’ın turnesinde yazmıştık. Şarkıların, melodilerin, ritimlerin çoğu o sırada ortaya çıktı. İlk başta düşüncemiz albümü canlı kaydetmekti. Stüdyo beşimizi bir araya topladı o enerjide bir iş çıkarabilmemiz için. Derken pandemi ortaya çıktı ve her şey değişti. Evlerimize hapsolduk ve internet üstünden çalışmaya başladık. Haliyle albümün son hali ilk düşündüğümüzden çok farklı oldu, çok daha elektronik tınladı. Şimdi dönüp baktığımızda da bu durumdan hayli memnunuz. Zorlayıcı bir deneyimdi ve aslında bu zorluk, bir bakıma tam da ihtiyacımız olan şeydi. Beşinci albümümüzdü, çetin şartlar altındaydık. Bu sorunu yeni ve farklı tınılar üstünde çalışarak çözdük, iyi de oldu. Bence şarkıların bir kısmı elektronik hale gelince çok daha havalı oldu sonuç. Krizi fırsata çevirmiş olduk!

2004 yılında çocuk yaşlardan gençliğe geçerken kurduğunuz grup Balthazar’ın büyüme hikayesi sizi tatmin ediyor mu? O zamanki hayalleriniz ve şimdi yaptıklarınız aynı doğrultuda mı, yol sizi nerelere götürdü?

Grubu kurduğumuzda daha lisedeydik. Dünya çapında turneye çıkan bir gruba dönüşeceğimizi hayal bile edemezdik. 17 yaşımdayken büyüdüğümüz şehir Kortrijk’teki yerel bir barda çalmayı düşlemiştim. Konserlerin organize edildiği mekanlardan biriydi. Hem benim hem de grubun en büyük hayali orada çalmaktı. (gülüyor) Balthazar’la ilgili güzel bir gerçek de yavaş yavaş, adım adım büyümüş olmamız. Belli bir noktaya ulaştıkça sıradaki aşamanın hayalini kurabiliyorsunuz. Belçika dışında önce Paris’te çaldık, sonra Almanya’da, gerisi de çorap söküğü gibi geldi zaten.

Yine bu bağlamda, şarkı sözlerinde ve müzik düzenlemelerinde eskisinden farklı ne hissediyorsunuz? Bir dinleyiciniz olarak minimal düzenlemelerde Thin Walls’u bir kırılma noktası, Sand’i de bir ustalık eseri olarak nitelendiriyorum. “Formülü bulduk ve buradan devam” mı diyorsunuz, yoksa deneysellikten mi yanasınız?

Gençliğimizde daha çok kafa yorardık böyle konulara. Bilhassa ilk albümümüz Applause’u yaratırken. Onu yayınlamak için çok uzun süre beklemiştik, zira bir grup olarak kendi sesimizin temellerini atmış olmayı çok önemsiyorduk. O ilk kaydı yaratırken kendimize çokça kural koyduğumuzu hatırlıyorum: “Şurada hiç akorlu enstrüman kullanmayalım, nakaratlarda simbal olmasın…” Çok minimal bir şeyler ortaya çıkarmak için koymuştuk bu kuralları. Bunun da aslında kendi imzamızı yaratmamızda etkisi büyük oldu. Bence bu yaklaşım bugün bile şarkı yazarken DNA’mızda geziniyor, ancak artık bunun üstüne pek düşünmüyoruz. Sadece durmadan şarkı yazıyor, hangilerinin içinde açıklayamadığımız sihirli bir şeyler barındırdığına bakıyoruz. Yaşlandıkça gitgide yeniden naif insanlara dönüşüyoruz. Eskiden daha ciddiydik, sanki ihtiyar adamlardık. Artık daha çok kendi aralarında eğlenen çocuklar gibiyiz. 

Peki Sand sizce de başyapıtınız mı?

Evet, ama zaten daima son albümümüzün başyapıtımız olduğunu düşünürüz. (gülüyor) Bunu da başka birçok gruptan duyarsın, ama işte… Elbette en nihayetinde zevk meselesi her şey. Mesela ikinci albümümüz Rats şu anki müziğimizden çok farklı bir sound’a sahip. Kimisi de onu daha çok sevecektir kuşkusuz. Şahsen yaptığımız her albümün o ana kadarki en iyi sanat eserimiz olması gerektiğini hissediyoruz. Böyle düşünmezsek yayınlamayız o albümü. Bu albümün de şimdiye kadarki en iyi şarkılar koleksiyonumuz olduğuna inanmasaydık hemen paylaşmaz, üstünde biraz daha çalışırdık.

Yola ilk çıktığınızda ürettiğiniz şarkılar dinleyicinize nasıl ulaşıyordu? O zamanki albüm yayın mecraları ve yayın stratejileriyle bugünkü dönem arasında sizce nasıl bir fark var?

Bilemedim. Müzik yayınlamaya 2010’da başladık. İnsanlar CD almayı bırakmıştı o sıralar. Müzik endüstrisinde çokça paranın döndüğü, altın yıllar diyebileceğimiz 1990’ları hiç deneyimlemedik. Aslında bu durum hızlıca başarıya ulaşıp şımarmamızı engelledi, o olasılık bizim için hiç geçerli olmadı. Memnunum bundan aslında. Durum hep biraz b.ktandı, işlerin iyiye gitmiş olmasının tek sebebi eskisinden daha fazla tıklanma sayısına sahip olmamız. Tekli değil albüm yayınlıyoruz, o açıdan biraz eski kafalıyız, bu hiç değişmedi. Bir rapçiyle düet içeren tekliler çıkardığımız yok, klasik albüm formatına inanıyoruz. Grubun ruhu karşıya böyle geçiyor.

Balthazar dinleyenlerin, sosyal medyada paylaşan, hikayelerine ekleyen insanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Özellikle son albümden sonra dinlenme, tıklanma istatistiklerine kendiniz göz atıyor musunuz, yoksa bu, bu konuda sizin için çalışan diğer insanların işi mi?

O istatistikleri görüyoruz elbette. Hiç bakmıyorum dersem yalan olur. Hala rakamlarımızın büyüdüğünü görmek güzel. Önceden Sand’in şimdiye kadarki en iyi albümümüz olduğunu söylemiştim ya, ticari rakamlar da bunu yansıtacak şekilde hızlı büyüyor. Müzik üretmekteki tetikleyici motivasyonumuz bu değil, ama elbette insanların seni dinlemesini istiyorsun. Özellikle Türkiye’de… Sanırım oraya ilk defa Rats turnemizde gelmiştik. Küçük bir salonda (Roxy) çalmıştık, yaklaşık 100 kişilik bir seyirci vardı karşımızda. Yıllar geçti, Fever turnemiz kapsamında yeniden geldik, bir baktık 3000 kişi var içeride. Müthişti, “N’oldu lan?!” olduk. Çok güzel bir akşamdı bizim için. Sand turnemizde yeniden gelmek için sabırsızlanıyoruz.

Kazara sıradaki sorumuzu cevapladınız, Türkiye’deki konser deneyiminizin nasıl olduğunu soracaktık.

Bir itirafta bulunayım madem size: En büyük alıcı kitlemiz İstanbul’da. İstanbul’da insanlar Belçika’nın toplamından fazla dinliyor Balthazar’ı. İnanılmaz bir şey cidden.

2014’teki konserimizde çok coşkulu olduğumuzu hatırlıyorum. Çok canlı bir şehirdi. 2019’da sahne aldığımız mekan (Zorlu PSM) ise çok daha büyüktü. Daha büyük bir gösteri ortaya koyduk, bir grup olarak da çok profesyonelleşmiştik. Bizim için o rock ‘n’ roll coşkusunu küçük sahnelerden büyük sahnelere taşıyabilmek çok değerli bir şey. En iyi konserlerimiz de bunu başardığımız konserler oluyor. Bazen Belçika’da bir stadyum konserinde oluyoruz. Fazla odaklanıyoruz işimize, “Bunu batıramam” diye düşünüp duruyoruz. Öyle de bahsettiğim coşkunun birazı kayboluyor. İstanbul’daki son konserimiz ise aşırı eğlenceliydi. Tjis (Delbeke) evleniyordu, sahnede durmadan bu konuda şakalar patlatıyorduk. Kitle de bu eğlencemize ortak olmuştu. Şimdi baktığımda iki konser de birbirine benziyordu aslında. Büyük bir konsere ruhunu küçük mekanlardaki kadar iyi ve anlık ortaya koyabilmek harika şey.

Belçika’da özellikle bu pandemi döneminde müzisyenler arasındaki diyalog nasıl, oradaki müzisyenler birbirleriyle dayanışma içinde mi? Birlikte müzik yapmak, kayıt imkanlarını, ekipmanları paylaşmak, yeni çıkan işlerini kendi dinleyicileri arasında duyurmak gibi aslında maddi ya da manevi her tür dayanışmadan bahsediyorum, bunlar oluyor mu?

Birbirimizi çok sık göremiyoruz, çünkü bu imkandan yoksunuz. Normal zamanlarda festivallerde sürekli karşılaşırdık. Belçika kendisi de, müzik sahnesi de küçük bir ülke; ama işte o sahne çok ilgi çekici. İnsanlar birbirini tanıyor, destek oluyorlar hep birbirlerine. Yeni albümü yayınladığımızda diğer müzisyenlerden çok güzel tepkiler aldık, hoş bir şey bu. Zorluklar da var tabi. Pandemiden hemen önce çok sayıda harika albüm yayınlanmıştı. Bazılarını daha yeni kurulmuş gruplar çıkarmıştı. Bu gruplar hala kendi kitlesini yaratamadı. Herkes için zor bir süreç, ama onlar için daha da zor. Albümlerini tanıtamıyorlar. Herkes biraz sıkıldı ayrıca artık. Sürecin başından beri evimizde yazıyoruz şarkıları. Artık eskisi kadar yaratıcı dürtü, hakkında yazılacak bir şey kalmadı. İnsanlar birbirine “Hey, ortak şarkı yapalım mı?” diye yaklaşıyorsa sebebinin ilham aramaları olduğunu düşünüyorum. (gülüyor) Çok sıkıcılaştı yaşam.

Kulaklığınızda hangi şarkılar, albümler var son zamanlarda? En çok ne dinliyorsunuz?

Nick Cave’in yeni albümü Carnage’a bayıldım. Son yıllarda yaptığı her şey inanılmaz güzel. Sault’u da seviyorum, anonim müzik üreten İngiliz bir kolektif. Geçen sene iki albüm birden yayınladılar, ikisi de müthişti. Daha eski müziklerden ise Lou Reed albümü Coney Island Baby’yi çok dinliyorum şu sıralar. Moral yükselten bir albüm, ne zaman biraz kötü hissetsem modumu güzelce onarıyor. (gülüyor)  

Balthazar’a kısa bir ara verdiğinizde solo projelerinizde nefis albümler, şarkılar yayınlamaya devam etmiştiniz.  Aklınızda solo projelerinize dönüş yapma fikri geliyor mu, yoksa enerjinizi gruba saklamaktan yana mısınız?

Solo projem hala varlığını sürdürüyor bir bakıma. Kendi projelerimiz yüzünden dağılma gibi bir planımız da hiç olmadı. Bir noktada yeni bir Balthazar albümü kaydetme fikrinde birleştik, odağımız da oraya kaydı. Grubunuzla sihir yaratabilmek için elinizdeki her şeyi ortaya koymanız gerekir. Şimdi yeniden bir şeyler yazmaya başlayacağız, ama bu bir solo proje mi olur, yoksa Balthazar işi mi şimdiden kestirmek zor. Bakacağız artık. Ama solo projeler hala duruyor, iyi ki de varlar, çok özgürleştirici bir şey solo çalışmak. Balthazar albümü kaydediyorsak sahiden bunu yapmak istediğimiz içindir. İşin içine sevgi katıyoruz. Balthazar albümü yapmak zorunda hissetmiyoruz, tercihimiz bu yönde oluyor.

Ama görünüşe göre Balthazar bir süre daha odağınızda kalacak?

Evet, hala bu albümün turnesini yapmamız gerekiyor. Umarız ertelenmez. Önümüzdeki yıl için tüm odak noktamız konserlere çıkabilmek. Bizim için inanılmaz önemli bir şey bu. Albümü yapmaya turnede başlamıştık, yani aslında canlı çalınması gereken şarkılar yaptık. Bol ritimli, festival havasında, çok havalı bir tecrübe olacak. Aslında bu şarkıların canlı bir ortama nasıl adapte olacağı konusunda biz de çok meraklıyız. Kimisi değişip yeni bir hayat sürmeye başlayacak. Bu konuda heyecanımız yüksek, ama sabırlı olmalıyız.

Son olarak Kıyı Müzik takipçilerine, Türkiye’deki dinleyicilerinize bir mesajınız var mı?

Yeni müziklerimizi böyle bir coşkuyla karşılayan hayran kitlemizi çok seviyoruz. Her şey normale dönünce ve Türkiye’ye yeniden gelebildiğimizde duygu yoğunluğu yüksek bir konser göreceksiniz.

Söyleşi: Deniz Ekim Tilif, Emre Akbay

Balthazar’ın resmi sitesine şuradan, Bandcamp profiline ise şuradan ulaşabilirsiniz.