Shabaka Hutchings: Saksafonsuz ve grupsuz

King Shabaka ya da şu an sade bir şekilde Shabaka olarak da bilinen Shabaka Hutchings, Perceive Its Beauty, Acknowledge Its Grace adlı yeni albümünü çıkardı. Kendisi bolca kalite dolu işin parçası olmuş bir müzisyen. En çok The Comet Is Coming grubunun parçası olmasıyla, Sun Ra Arkestra ile çalmasıyla, Shabaka and The Ancestors ve Sons Of Kemet gruplarının lideri olmasıyla biliniyor.

1984 Londra doğumlu müzisyen, 80-90’lar civarında İngiltere’den çıkan -belli ki- her müzisyen gibi dönemin Amerikan rap/hip-hop söz yazarlığı, akışı ve beatlerinden etkileniyor. Barbadoslu bir ailenin çocuğu olması da sanıyorum ki reggae ile iç içe yetişmesine yol açıyor. Gerek trip hop gerek afrobeat olsun, etkilendiği neredeyse her müzik türünün de caz altyapısı olduğunu belirtmem lazım. Kendisi de zaten ana başlığa bakarsak bir caz saksafoncusu olarak kabul ediliyor. 2020 yılında 12 üyeden oluşan London Brew adlı ekiple yine aynı adı taşıyan (ve usta cazcı Miles Davis’in 1969 tarihli Bitches Brew albümünden esinlenme) bir projede bulunmuşluğu var. Son olarak 2023 Aralık ayında canlı olarak başka bir caz efsanesi John Coltrane’in kültlerinden A Love Supreme‘i saksafon ile çalan Shabaka, kısa bir süre sonra saksafon çalmaya ara vereceğini açıkladı.

Bu yeni solo albümünde kendisini erken yaştan beri çaldığı flüt ile görüyoruz. Ya da yeni yeni çalmaya başladığı farklı türleriyle. Antik Japonya’ya ait Shakuhachi veya bizim kültürümüzde de yeri bol olan klarnet gibi. 2022 yılında yine solo olarak African Culture adındaki EP’yi çıkaran müzisyenin etnik/yerel temaların etkisini bu albümde de sürdürdüğünü söyleyebilirim. Albümün tamamını spiritüel caz olarak nitelendirdim. Dört element arasında açıkça toprak ile eşleştireceğim ruhani bir akışa sahip. Sözlerinde kabuklarını sarmak, sevgi ve yaşamak gibi konuları kapsayan albüm sesiyle de baştan sona meditatif havasını sürdürüyor.

Albümü açan “End Of Innocence“, 60’lar film müziklerinde benzerlerini yine Miles Davis’ten gördüğümüz yavaş, boğuk ve sakin bir havayla giriş yapıyor. “Body To Inhabit” parçası, yine başka bir caz efsanesi Charles Mingus etkileriyle olduğuna inandığım, beynin arka planında sağlamca yer edinen kontrbasıyla dikkat çekiyor. Bir sonraki şarkı “I’ll Do Whatever You Want“, albümde nadir bulunan elektronik sesleri flütle birleştirerek asit cazımsı tribal seslerle dolu değişken bir süreçten oluşuyor. “Kiss Me Before I Forget” hepsi hassasça kullanılan minimal enstrümanları ve yumuşak vokaliyle bu dinginleştirici albüme kapanmadan hemen önce ferah bir tutku katıyor. Son şarkı “Song Of The Motherland” ise babası Anum Iyapo eşliğinde bizi özlerine götürüyor ve albümü kendisine yakışan bir otantisite ile kapatıyor.

Yıllardır bir sürü farklı projede keşfetmiş, öğrenmiş ve gelişmiş olan Shabaka’nın yeni albümü saksafonu olmadan da dinlenmeye fazlasıyla değer.