“Modern sanatçı boşluk ve zamanla çalışır, duyguları resmetmektense onları açığa çıkarır.”
Jackson Pollock
Jackson Pollock’ın alışılagelmişin aksine boyayı tuvalin üzerine damlatarak kullandığını görüyoruz. Yanda da onun bu tekniği kullanarak yaptığı Reflection to the Big Dipper isimli çalışması bulunuyor. En basit söylemle, kullandığı bu teknik ve belirttiği sanat görüşü Pollock’ı sanat tarihinde önemli bir yere sahip yapıyor.
(Şunu başta belirtmeliyim ki, bu yazıya neden Jackson Pollock ile başladığımı bilmiyorum.)
Bir sanat işi değerlendirilmek istenirse, bunun ölçütü şöyle bir formül olabilir:
? + form + bağlam
Ancak bu formül bize sanatçının yansıtmaya çalıştığı problemi anlamaya çalışmamızda ya da “bu bir sanat eseri midir” sorusunun yanıtlanmasında yardımcı olabilir. Bize bu iş iyidir ya da kötüdür demez. Bunun cevabı tamamen size özgüdür. Sadece “eserde görünenler bu formülde bir yere sahip mi” sorusuna cevap verir. Bu sorunun cevabı ise, karşımızda bulunanın, eser olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği sorusunun cevabını verir.
Formüle geri dönelim. “?” sanatçıyı motive eden, başka bir deyişle sanatçıya ilham veren bir şeyi temsil ediyor. Bu şey bir sorun veya bir kavram olabilir. Aslında çevremizdeki ya da hayatlarımızdaki her şey bu “şey” olmaya birer adaydan başka bir şey değil. Karşımızda olan bir eser özelinde formüldeki “?”’in ne olduğu konusuna gelirsek, eserin izleyicisinin bulabileceği bir faktör olduğu iddia edilebilir. Her eser, bir nevi bir bulmacadır. “?” ise bulmacanın cevabıdır ve bu sezgisel düşünce ile bulunabilir.
Form basitçe şu sorunun cevabı olarak düşünülebilir: Bu iş ne olarak görünüyor? Heykel bir formdur, resim bir formdur. Çağdaş sanat, günümüz sanatçılarına bu formu olabildiğince esnetme hakkı tanıyor. Ancak çağdaş sanat dediğimiz için, bu formu esnetme de sınırlarına ulaşmaya yaklaştı. Bunu daha fazla açmak istersek şu örnek verilebilir: Marcel Duchamp bir galeri açılışına bir eser olarak söktüğü bir pisuarı koymuştu ve adına da The Fountain koymuştu. Duchamp’in bu hareketi aslında alışılagelmiş formların dışına çıkma isteği olarak yorumlanabilir. Bu olayın 1917’de yaşandığı göz önüne alınırsa formu esnetme ya da alışagelmiş formların dışına çıkma isteğinin, çağdaş sanatın çeşitliliği göz önüne alındığında bu kadar kolay olmayacağı söylenebilir. Bu konu ile ilgisi tartışabilir olan bir bilgi eklemek istiyorum. 1960-1980 sonrası sanat bazı sanat eleştirmenleri tarafından sanatın bitişi şeklinde ifade ediliyor.
Formüldeki son eleman olan bağlam konusu ise eserin içinde bulunduğu mekana gönderme yapıyor. Burada bahsedilen mekan, eserin bulunduğu yer, serginin hangi kısmında olduğu, sergideki açıklama yazısı şeklinde genişletilebilir. Örnek verilmek istenirse, bir kişi bir eserin önüne konulmuş bir koltuk görürse oturması gerektiğini düşünür -aklında bu olmasa bile- ve bu sayede kendisine eseri daha uzun süre seyretme fırsatı tanınmış olur. Burada kazanılan uzun süre bir bulmaca olan eserdeki “?”’in ne olduğu sorusuna bulacağı cevapları arttırabilir ve daha iyi bir anlamaya daha doğrusu keşfetmeye neden olur. Yazının başındaki alıntıya dönersek – “Modern sanatçı boşluk ve zamanla çalışır; duyguları resmetmektense onları açığa çıkarır.”– bu bağlamda şunu önerebilirim: Bir izleyici de bir bakıma sanatçıdır, çünkü o da eseri anlamak için boşluk ve zamanla çalışır, bunu yaparken açığa çıkan duyguları deneyimler. Ve son olarak, bunların hepsini eseri anlamak için kullanır. Sanırım tüm bunlar yukarıda belirtilen sezgisel düşünmeye tekabül ediyor.