Paul McCartney: Yarım Asır Öncesinden New’e

“Şarkılarımı oluştururken Lennon’la konuşurum.” diyor Paul McCartney; yeni LP ‘New’ için Rolling Stone’a verdiği bir mülakatta. 6 yıl aradan sonra, tümüyle yeni bir albümle karşımıza çıkarken yarım asır önceki Lennon & McCartney ruhuna dikkat çekmeyi unutmuyor. Yeni albüm, bu sözlerin suyuyla demlendiğinde, The Beatles’ı taze tınıların arasında bir yerlerde bulmak zor olmuyor. Zira cümleleri ağzında ezen ve yaşlanmayı yıllar önce unutan naif ses, anbean ‘60’ların genç Paul’ünü çağırıyor.

Peki ya Lennon?

McCartney’ye göre O da burada.

Liverpool’dan Dünya’ya

Temmuz 1957’de Lennon’la tanışır McCartney. George Harrison da yanlarındadır. İlk önce The Quarrymen ile maceraya atılırlar. Skiffle etrafında dönen tarzın içerisinde bir süre nefes alınır. 1960’ın ayak seslerinde ise The Beatles ile yeni isim mevzusunu hallederler. Sakin geçen başlangıç günlerinde, üyelerden Stuart Sutcliffe, henüz 21’inde toprağın altına uğurlanır. Grup, bu yıkıcı kaybın üstüne yama atmak zorundadır. Ringo Starr bu işi yüklenir.

Ötesi aydınlıktır. The Beatles, çok değil birkaç yıl içinde, ucu Batı ve Doğu’nun sınırlarına dayanan bir Beatlemania’nın içine düşecektir.

Bir topluluğu; bir üyenin eksenine yerleştirmek ya da diğer bir üyenin gölgesine sıkıştırmak pek doğru olmaz. The Beatles da her bir üyesinden güç alıyordu. Havalimanlarında ya da otel önlerinde bekleyen hayranlar, her bir grup üyesinin adını eşit seviyede haykırıyorlardı. Fakat şöyle bir iç denge söz konusuydu sanki: Ringo ve George; görece daha işine bakan halet-i ruhiyede gezinirlerken, Lennon & McCartney ikilisi, işin makine dairesinde tam zamanlı bulunuyorlardı.

20’li yaşlarını solumakla meşgul bu ikili; müzik tarihinin en keskin projesi olarak nitelenir o zamanlar. The Beatles dünyayı sallıyordur, Başkan Nixon’ın elini sıkmaya hazırlanırken şişmanlamakla meşgul olan Elvis’in krallığındaki karşı kıta dahi istila edilmiştir ve stadyum dolusu insanlara karşı performans sergilemek, onlar için artık sıradan bir hal almıştır.

Emekleme günlerindeki Rock’n Roll için bunlar yeterliydi belki; hatta idealin ötesindeydi. Gelgelelim orada frene basılmadı. 70’ler yaklaştıkça, 20’li yaşlar 30’lara yol aldıkça, şarkıların içine nihilist dönemeçler ve materyalist kavrayışlar serpiştirilecekti.

“İsa’dan daha popüleriz” savı, o günlerin laubaliliğiydi.

İşte bu ideal olanın üzerine The Beatles’ı taşıyan Lennon & McCartney imzasıdır. Zirvede dağılmaları onları daha da efsanevi yapmış mıdır, evet. Batı’dan, Doğu Bloğu’na karşı bir popülarite silahı olarak kullanılmalarından -istemeyerek de olsa- beslenmişler midir, evet. Ama bir de hak edişler vardı. Özellikle Beat Kuşağı’nı kucaklayan insanların seslerini gürleştirdikleri dönemde ünlü grubun ürettikleri; Liverpool’u dünyanın merkezine çekmeyi başarmıştı.

Across the Universe, I’ve Got a Feeling, Get Back, Come Together, Back in the USSR, Julia, Yesterday, Lucy in the Sky with Diamonds, Eleanor Rigby ve daha onlarca şarkı.

Paul McCartney, bu ikili üretimin en az %50’si demekti.

The Beatles Sonrası: Solo Kariyer ve Wings’li Yıllar 

1970’lerin ilk ışığı belirdiğinde anlaşıldı ki The Beatles bir önceki on yıllık dönemin gün batımında kalmıştı. Herkes kendi yoluna gitti. Son LP ‘Let It Be’, dağılmanın ardından yayımlanacaktı. Yoko Ono faktörü, kopuşu yaratan sebeplerin yalnızca görünen ve gereğinden fazla büyütülen buz dağıydı. Grubun haklarının el değiştirmesiyle gelen mali belirsizlikler ve herkes bir aradayken esen soğuk rüzgarlar; onlar adına devam edilecek yolları kapatıyordu. Zira Harrison ve McCartney’nin yıllar sonra belirtecekleri gibi “Yoko, bir yerlerden çıkıp gelmeseydi de o kapı kapatılacaktı.”

Çatı su sızdırıyordu.

Stüdyoda birlikte kaydettikleri son şarkının adı The End’ti. Kayıt sırasında, hiç kimse The End’in, o malum sona karşılık geldiğini zihninden geçirmiyordu. Sonradan anlaşıldı ki; şarkının kayıt dakikalarında kaderin bilmem kaçıncı oyunuyla tanış olunmuştu.

The Beatles dağıldığında McCartney, henüz 30’unda bile değildi. Solo kariyer kaçınılmazdı. 1970’in ilk aylarında derhal hazırlıklara girişildi. Apple Records etiketiyle yayımlanan LP’nin adı, yeni iklimin kapıya dayandığını ve bir bakıma “Tek başına yol alınabileceğini” nitelemek ister gibiydi McCartney.

Bu stüdyo albüm, Britanya ve Birleşik Devletler’de ilk 3’te kendisine yer bulacaktı. Arayı soğutmaya niyeti yoktu McCartney’nin. ‘Ram’ adlı ikinci solo LP, hemen ertesi yıl piyasayla tanıştırıldı. The Beatles benzeri satış rakamı yakalanamamıştı belki; ama yine de ilk solo albümün liste başarısı Ram’e de sinmişti.

Ardından, solo kariyeri bir süreliğine yedeğe çekip, ilk eşi Linda ile Wings’in temellerini atmaya karar verecekti McCartney. 1971-1981 arasında yaşayan Wings, öyle başarılı bir hayat sürdü ki; grubun, geçmişteki mirasın gölgesini yırtıp attığı bugün bile dillendiriliyor. Nitekim iki Grammy sahibi Band on the Run, Venus and Mars ve London Town ile Wings’in; diskografisini bugüne taşıdığını söylemek yanlış olmaz.

“Başka yönlere gitmek sağlıklı bir tavırdı.” diye niteliyor The Beatles sonrası gelen günleri McCartney. ‘70’lerin ardından ise daha dar köprülerden geçecekti. Bu 10 yıllık dilimde bir başka grupla iyi işler çıkarmış, solo kariyerini kanıtlamış ve üretkenliğini sürdürmüştü. Fakat gider hesabında da iki büyük kalem vardı. Babası Jim McCartney’yi ve The Beatles’taki diğer %50’sini kaybetmişti Lennon’ı.

Uzun yaşamanın en kötü yanlarından birisi de –ki bana kalırsa en az ölüm kadar beterdir- yakınlarının ölümüne tanık olmak olmalı. Annesinin, babasının, eşinin, çocukluk arkadaşlarının ve en yakın dostlarının cenaze törenlerine katıldı McCartney. Bir röportajında, “Yaşadığımız hayat, bize otobiyografik hikâyeler sunar” diyerek şarkılarındaki hareket noktasını ifşa ederken de bu acıların, kimi zamanki mutlulukların, sanatındaki tek çıkış alanı olduğunu belirtiyor ünlü İngiliz.

New’deki Anlatı

McCartney’nin, geçtiğimiz günlerde yayımlanan 16. stüdyo albümü New’deki anlatı da otobiyografik işleyişleri içinde yaşatıyor. Beş numara Early Days’in ağırlığındaki akustik gitar gidişatına serilen geri vokaller ve öncü ritmi kotaran baskın vokal tarzı; McCartney’nin anlatısına en olmadık açılardan ışık tutmakta.

Bir önceki stüdyo albüm atağının adı Kisses on the Bottom’dı. Birkaç şarkının haricinde, klasikleşen şarkıların tekrar yorumuyla oluşturulmuştu söz konusu bu albüm ve her ne kadar bir stüdyo LP kategorisine alınmış olsa da, 5 yıl önceki Memory Almost Full’deki kadar komple bir çalışma değildi. Buradan hareketle New’ün, 2007 yılından bu yana ilk McCartney LP’si olduğu söylenebilir.

Eğer, her dönem yaşadıklarını bir kenara not eden ve gerektiğinde o anıları ete-kemiğe büründüren bir adamın sokaklarında geziyorsak, şarkılar arasındaki geçişleri de; enstrümanlar arasındaki ince bağlantıları da gücün örtüsüyle tanıştırmamız gerekebilir. New, böyle bir albüm, 1997 yılının Flaming Pie’ı ya da 2001’in Driving Rain’i gibi.

Albümün Save Us ile açılıyor olması, üstadın henüz ilk şarkıda prodüksiyonel yenilikleri kovaladığını fısıldıyor sanki. İkinci sıradaki Alligator ve Queenie Eye ise o fısıltıları gittikçe belirginleştiriyor. Dört farklı prodüktörün albüme dokunması –isimlerden birinin, Beatles’ın efsanevi prodüktörü George Martin’in oğlu Giles Martin, bir diğerinin ise Adele’ın sound’unu tanımlayanlar arasında adı geçen Paul Epworht olduğunu belirtelim- bütünlük adına bir kesintiye sebep vermezken, emprovize yönler arasında bağımsız basamakların oluşmasına katkı sunuyor.

Los Angeles-New York-Londra ekseninde kaydedilen albümde şarkılar birbiri ardına aktıkça; elektronik geçişler, akustik sanılar, muhtelif merkezli pop algılayışları durmaksızın gün yüzüyle tanışıyor. Klasik müziğe dair geçiş dönemi projelerinden, Youth ile ortak yürütülen The Fireman çıkışlarına ve hatta işin içinde The Freelance Hellraiser’ın olduğu 2005 çıkışlı Twin Freaks albümüne değin McCartney ismiyle karşılaşmaktayız. Haliyle, yarım asırlık kariyerine müziğin farklı kodlarını sığdıran birisini dinliyoruz New’de.

Gerisinde The Beatles, Wings gibi topluluk çalışmaları ve ayrıca 15 solo stüdyo albüm olsa da, hala bugüne dair dokunuşları var Liverpoollu dahinin. Üstelik McCartney, günü yakalama işini New’de biraz daha üst sınırlara çıkarıyor ve 90’ların ilk çeyreğinde yayımlanan tekliklerinin tadına ulaşıyor. Peki ya kapanışı çağıran Everybody Out There ve Hosanna için ne demeli?

Karanlıktaki sorular, sarsıntılar, olumlamalar…

Meşhur İngiliz, 71 yaşında artık; ama ‘New’ boyunca anbean 60’ların Paul’üne çekiliyoruz.

Lennon mı?

McCartney’nin yanından hiç ayrılmadı ki…

Bekir Özgür Aybar (milliyet.com.tr)

New:

Save Us

Alligator

On My Way to Work

Queenie Eye

Early Days

New

Appreciate

Everybody Out There

Hosanna

I Can Bet

Looking at Her

Road