Oog Bogo ile Bir Söyleşi

“Bazen sahte, bazen samimi, bazen punk, bazen funk.”

Oog Bogo Los Angeles’tan çıkma yeni bir post-psych-disco punk projesi. Ty Segall’ın yapımcılığını üstlendiği ilk albümleri Plastic geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Kendilerini yakından tanımak isterseniz aşağıdaki röportajımızı okuyabilirsiniz.

Sizinle yeni tanışanlar için grubunu tanıtabilir misin?

Merhaba, ben Los Angeleslı grup Oog Bogo’dan Kevin Boog. İlk stüdyo albümümüz Plastic‘i geçtiğimiz günlerde Ty Segall’ın sahibi olduğu ve Drag City’ye bağlı plak şirketi God? etiketiyle yayınladık. Gruba duyduğun ilgi ve bu soruları sormaya ayırdığın vakit için teşekkür ederim.

Oog Bogo’nun tarzı “bir Frankenstein canavarı” olarak tanımlanıyor. Benzer eklektik Frankensteinvari üsluplar taşıyan gelmiş geçmiş en iyi sanatçılar ve gruplar kimler senin için?

Bana göre o tarz sonik kolajların en iyi örneği Chrome grubunun çalışmaları, özellikle Damon Edge yaşıyorken kaydettikleri işler. Blood on the Moon albümleri mesela… Edge’in solo kayıtları da harika ve Chrome albümlerinin seviyesindeler.

Bu tarz eklektik yaklaşımları bence 1960, hatta 1970’lerden beri çok fazla kişide gözlemledik. Zappa, Rundgren, Eno’da olduğu gibi. Havalı ucubelerdi hepsi. Daha öncesine gidersek Joe Meek’i bile sayabilirim. Ama bence bu albümün Frankenstein’lığı Pere Ubu, Wire, The Fall, hatta Tuxedomoon gibi örneklere daha yakın. “Post-punk” etiketine sığabilecek, ama bana kalırsa sadece kendi zamanlarında yaratıcı ve dışavurumcu olmaya çalışan gruplardı hepsi.

İlk albümün Plastic‘ten bahsedelim biraz. Bu albümün senin gözündeki anlamı nedir ve nasıl ortaya çıktı?

Plastic benim gözümde farklı ilhamları temsil ediyor, bir yandan da albüm olarak bütünlüklü bir şekli muhafaza ediyor. Bazen sahte, bazen samimi, bazen punk, bazen funk… Şarkıdan şarkıya şekil değiştiren bükülebilir bir obje gibi. Değişiyor, ama bir yandan da tutarlılık sahibi. Albüm kapağını yaparken bu hissi bir suratın heykeliyle ifade etmek istedim. Biraz ürkütücü, biraz güzel, ama tamamıyla tanıdık olsun istedim.

Albüm 2020 ortalarından 2021 başına uzanan birkaç ayda ortaya çıktı. Önce Tascam 4, sonra Tascam 388 üstünden yazıldı ve demosu yapıldı. Davulları 4-track kayıt cihazıyla, prova alanımda çalıp kaydettim. Sonra bu kayıtları evime götürüp iki makaralı teybe aktardım. Şarkı yazımına ve miksaja orada, odamda devam ettim.

Albümde hangi enstrümanlar ve araçlarla deneyler yaptın?

Cihaz ve ekipman anlamında son derece kısıtlı bir şarkı yazımı ve demo süreciydi benim için. Gitar, bas, davul, birkaç drum machine ve elbette bolca efekt pedalı kullandım. Önceden bahsettiğim teyp cihazlarıyla deneyler yapmak o demoların şekillenmesinde kesinlikle rol oynadı. Seslendirme ayarlarını, efekt loop’larını, farklı teyp hızlarını kurcalamak da öyle.

Albümü Ty’ın stüdyosunda kaydettim. Perküsyon enstrümanlarıyla bolca deney yaptım; cowbell, rototom, shaker ve (albümdeki tek synth olan, “Culprit”in girişinde ve nakaratında bulunan) davul synth’i gibi.

Punk ögelerin üstüne perküsyon yerleştirmek daima müthiş oluyor. The Feelies’ten “Fa ce-la”yı, X’in “Soul Kitchen” yorumunun nakaratını ya da New Yorklu Hank Wood & The Hammerheads’ten “In Bookings”i düşün. Liste böyle uzar gider. Cowbell kulübüne katıldığım için gururluyum.

Sence önceki EP’n EP2‘den bu yana neler öğrendin ve kendini nasıl geliştirdin?

EP2 başta paylaşma niyetimin olmadığı, odamda kaydettiğim eski şarkılarımdı. Üstünden biraz zaman geçince tekrar şans verip dinleyeyim dedim. Bence temelde iki kaydın arasındaki en büyük fark bu: Plastic‘e gerçek bir stüdyoda kaydedilip, plak formatında basılacak bir albüm yazma niyetiyle başladım. Önceki deneyimimden çok farklıydı, beni büyüten bir tecrübeydi. İtiraf edeyim, basları yazarken gözümde dans edenler insanlar canlandırmaya çalışıyordum. Gerçi bu esnada pandeminin ortasındaydık, gerçek olması umuduyla gözümde bir şeyler canlandırmak elimden gelen en iyi şeydi. Niyetim buydu. Nereden nereye!

Oog Bogo’nun gelecek planları neler? Hayallerindeki nihai hedef nedir?

Geleceğe yönelik eğlenceli planlarımız var. Şahsi hedefim durmadan turneye çıkmak olur. Öyle sık çıkayım sonra bu sözlerimden pişman olayım. Canlı çalmak olabilecek en üst deneyim ve en iyi his, bu deneyim ve hissi daimi kılabilmek nihai hedefim. Hele seyahat ederken yeni arkadaşlarla tanışmak… Belki biz de yakında tanışırız!

Bundan 100 yıl sonra anına dikilecek bir taşa şarkı sözlerinden birini yazdırabilecek olsan neyi seçerdin?

“Ah, you know me so well.”

Oog Bogo’nun Bandcamp sayfasına şuradan göz atabilirsiniz.