Omni ile Söyleşi: “Yeni Bir Seviye”

Son güncelleme:

Atlantalı post-punk üçlüsü Omni yeni albümleri Souvenir‘i geçtiğimiz günlerde yayımladı. Biz de vokal Philip Frobos ile buluşup kafamızdaki soruları ilettik.

Müzikleriniz bir süredir radyolarımızda bol bol dönüyor, o yüzden seni burada görmek güzel. Nasılsın?

Bizi çaldığınız için teşekkürler! Süper gidiyor, grubun beni yeniden meşgul etmesinden çok memnunum. Daha yeni memleketimizde bir sene aranın ardından ilk konserimizi verdik. Biletler tükendi, çılgın bir akşamdı.

Yeni albümünüz Souvenir’i konuşmak için buradayız. Bu albümde ilk kez iki değil üç kişilik bir grup olarak çalıştınız, bu durum dinamiğinizi nasıl etkiledi?

Sanırım üç kişi olmak çok daha fazla olasılığa kapı açıyor, özellikle de grup arkadaşların Frankie Broyles ve Chris Yonker ise. Aşırı yetenekliler. Şu anda sırf sahne gösterimizle bile gurur duyuyorum, yeni bir seviyeye taşımak için çok uğraştık. Chris hem davulları çalıyor hem de ona eşlik eden parçaları oynatıyor.  Frankie gitar çalıyor, bir yandan o da parçaları oynatıyor. Bense aynı anda çalıp şarkı söylüyorum. Sound’umuzla çok daha fazla şey deneyebiliyoruz böylelikle. Şarkı yazımı kısmında da işin içinde daha fazla beyin oluyor.

Yeni albümdeki şarkılar içinde yaratması en kolay ve en zor olanlar hangileriydi?

Zor der miyiz bilmiyorum, ama en çok vakit ayırdığımız kesinlikle “Plastic Pyramid” idi. Bir konuğumuz olduğu, synth ve space sound’ları içereceği için farklı bir şey olacağını biliyorduk. “Compliment” da özel bir dikkat istiyordu, çünkü içinde olan biten çok şey vardı.

“Common Mistakes” ve “Exacto” gibi şarkılar önceki işlerimizde de aşina olduğumuz bir tabiata sahipti. Kaydetmesi kolaydı diyemem, ama olsun. İçine girip halletmesi çok daha kolay oldu.

Pürist bir yaklaşıma sahip değiliz, şarkıları teybe falan kaydetmiyoruz, ama her şeye el atıp kendimiz halletmeyi tercih ediyoruz.

Basın bültenine göre her şarkı kendi başına ayakta durabilen kompakt bir birim ve yaratıldıkları zaman ile mekânı yansıtıyor. Kafanda albümle ilişkili üç rastgele anıyı paylaşabilir misin?

Albümü yazarken Georgia, Vienna’da idik. Avusturya’daki Viyana ile ses benzerlikleri var. Evin arkasında doğal bir pınar vardı. Frank ile şarkı yazdığımız ilk provaydı. Pınara atlamaya karar verdik. Hava inanılmaz soğuktu, ama öylece güneşin altında pınarda uzanıp yazdığımız şarkılar üstüne konuştuk.

Yine Vienna’da bir gece kayıt yapıyorduk. Davulcumuz Chris, herkese akşam yemeği olarak somon hazırladı. Güzel pişirmişti, iyi vakit geçirdik. Harika bir aşçı. Bu grupta süper aşçılar var. Sebebi de partnerlerimizin süper aşçılar olmaları, onlardan öğreniyoruz.

Bir de süreci başlatan, müzik yapmak ve içki içmek için bir araya geldiğimiz ilk geceyi sayacağım. Buzları kırmak için güzel bir yoldu.

Benim de sana bir sorum var. Türkiye’nin neresindesin?

İstanbul’dayım.

Atlanta’da Ankaralı bir arkadaşımız var. Bir gün orayı da ziyaret etmeyi umuyorum.

Bundan bahsetmen ilginç oldu, çünkü benim de artık bir ayağım Ankara’da sayılır. Kendine özgü bir şehir kesinlikle. Biraz fazla gri, ama kendi içinde havalı yönleri var.

Süper. Ben de arkadaşımdan güzel şeyler duydum. Türkiye mutfağını da severim.

Çok geniş kapsamlı bir terim olsa da şu günlerde post-punk’ın çok iyi işler çıkardığını hissediyorum. Bu büyük kültürel hareketin parçası olmak nasıl hissettiriyor? Yeni müzikleri sık sık takip ediyor musun?

Şahsen çok iyi hissettiriyor. Bence parçası olduğumuz coşku müthiş bir şey ve ne zaman bizden ya da arkadaşlarımızdan ilham almış biriyle karşılaşsak bu çok heyecan verici oluyor. Tabii bir de post-punk’ın döneme göre çok değişiklik gösterdiğini unutmamak gerek. 2000’ler post-punk’ı da var, şahsi favorim olan 1980’ler post-punk’ı da. Harika ve eğlenceli bir tür, yorumlamanın çeşit çeşit yolu var. Umarım bizim yorumumuzu seversiniz!

Peki bu terimin haddinden fazla kullanıldığını düşünüyor musun hiç?

Kesinlikle fazlasıyla kapsayıcı bir terime dönüştü. Her ne kadar ilk ilhamlarımızın çoğu 1980’lerin o damarından gelse de kendimize post-punk demeyi tercih etmeyiz. Çünkü bir o kadar cazdan, rock ‘n roll’dan, glam rock’tan ilham almış insanlarız.

Bu kullanımın kısmen işin markalaştırma ve pazarlama tarafıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Bence bu kadar fazla grubu bu kategoriye itmeleri biraz ilginç.

Bu albümdeki vokal üslubun ise college rock’ın ilk döneminden kuvvetli esintiler taşıyor. Bundan hareketli biraz nerd bir soru soracağım: Sence değeri az bilinen bir R.E.M. ve bir The Cure şarkısı sayabilir misin?

R.E.M. en sevdiğim gruplardan biri, çocukluğumdan beri sevmişimdir. Sanırım en sevdiğim şarkıları “Wolves, Lower”. Chronic Town EP’lerinin açılış parçası.  İkinci bir favori olarak da Fables of the Reconstruction albümünde yer alan “Feeling Gravitys Pull” var, mutlaka göz atmalısın. Muhtemelen biliyorsundur zaten. Daha 20 şarkı sayabilirim.

The Cure içinse şu aralar The Top albümünde yer alan “Dressing Up”ı çokça dinliyorum.

Başka bir röportajın sayesinde bu gruptan önce hiç tam zamanlı bir müzisyen olmadığını biliyorum. Güncel olarak bu bloga ilaveten bir de tam zamanlı olarak ofiste çalışıyorum. Geçenlerde ise esas istediğim şeyin müzik yapmak olduğunu fark ettim. Bu yönde yayımladığım ilk girişimlerim ve birden fazla kişiyle ortak yürüteceğim fikirler mevcut. Bu istikamette yürümenin çok şey istediğini, tek bir formülü olmadığını biliyorum; ancak alacağım her küçük tavsiyenin değerli olduğu kanısındayım. Benim gibi insanlara ne söylemek istersin?

Aklıma ilk gelen tavsiye: “Çalışmayı herhangi bir kapasitede bırakabileceğini asla düşünme.” Müzik, yaşamının bir parçası olduğunda senden daha fazla dikkat ve zaman talep ediyor. Bazen de iki albüm arası ana gelir kaynağın olmaya yetmiyor, başka bir işe girmen gerekebiliyor. Pandemi döneminde geçinmek için barmenlik yaptım mesela. Bunda da hiçbir sorun yok, para akışı sağlamak için ikinci işte çalışan bizden çok daha büyük gruplar biliyorum. Ne yazık ki hepimizin ihtiyacı olan bir şey bu. Elinden geleni yap, beklentilerini ise hayalperest ama aynı zamanda gerçekçi tut. Ve hiçbir zaman korkma.

Stabil bir tam zamanlı işin içine enerjini doğru bir biçimde yansıttığında müzik yapma özgüveni veren bir yanı da olduğunu düşünüyorum.

Evet, güzel bir tezatlık bu. Sonuçta her deneyiminden ilham çıkarabilirsin; bazıları sinir bozucu, bazıları heyecanlı olabilir. Kağıt üstünde sana çok malzeme çıkaran bir şey.

Omni bundan 100 yıl sonra bir Müzisyenler Tema Parkı’nda kendine ait bir anıt taşa kavuşsa üstünde hangi şarkı sözünün yazmasını isterdin?

Belki “Afterlife”tan şu dizeyi koyabilirdim: “I’ve been counting off one that’s vague enough, my death.” Sence hangisi olmalı?

“Exacto, de facto / Concise, quite right” olabilir.

O söz granitin üstünde daha güzel durur.

Omni’nin Bandcamp profiline şuradan göz atabilirsiniz.