Nordmann – In Velvet

Belçika caz sahnesinin kötü çocukları Nordmann, üçüncü stüdyo albümü In Velvet’i 2020’yi kapatırken Upday Records etiketiyle yayımladı. Belçika’da yaşadığım dönemden beri Flaman bölgesinin bana en sıcak ve samimi gelen şehri Gent’te kurulan Nordmann, kentin diğer son dönem gruplarında da görmüş olduğumuz yenilikçi anlayışa sahip. Grup, In Velvet ile bizlere yepyeni, atmosferik ve elektronik öğelerin ağırlıklı olduğu bir yolculuk sunuyor. Manş Denizi’nin karşı tarafında atmosferik/elektronik caz türünde işler yapan Portico Quartet gibi Londralı meslektaşlarının aksine, özellikle davul ve bastaki rock öğelerinden vazgeçmeyen Nordmann, yeni albümde çok daha katmanlı ve zengin bir sound ile karşımıza çıkıyor.

Önceki iki albüm Alarm! ve Boiling Ground ile yakaladıkları doğaçlama caz/rock soundunu temelde korumalarına karşın, gitar bu yeni albümde yerinin büyük bir bölümünü synthlere ve ambiyans seslere bırakıyor.  Birçok iyi albümün arkasında iyi bir prodüktör olduğu gerçeği, burada da karşımıza çıkıyor. Alarm! albümünde grupla çalışmış, yine Gentli ve Balthazar ve Faces on TV’den de tanıdığımız prodüktör/müzisyen Jasper Maekelberg’in albüme etkisi çok büyük. Maekelberg’in prodüksiyonunun, gruba eskisinden çok daha varsıl, sinematik ve akılda kalıcı bir sound kattığı hemen fark ediliyor.

Albümün ilk parçası Cryptonym öyle bir giriyor ki, In Velvet’in fırtınalı bir albüm olduğunu ve bu kötü çocukların şakası olmadığını hemen anlıyoruz. Bir önceki albümün ilk parçası Save the Twos’da olduğu gibi, asi bir bas riffi üzerine downbeat’te giren davulların yarattığı groove, henüz ilk saniyelerden bizi etkisini altına alıyor. Saksafonun atmosferik çığlıklarının duvarlardan seke seke kulağımıza gelen yankıları ta derinlerde bir yerlere dokunuyor. “Ne olduk, ne oluyoruz?” diye anlamaya çalışırken ikinci parça Cascade bizi sakin ama kararlı akan sularda bambaşka diyarlara taşıyor. Bu parçada grubun In Velvet ile girdikleri yolun en güzel örneklerini görebiliyoruz; hipnotik davullar, geniş bir stereo imaj, katman katman eklenen öğeleler ve her duyuşumuzda adeta yenilenen bir melodi. Cascade için albümdeki en güçlü parçalardan biri diyebiliriz. Takip eden parça Submarine ile Nordmann’in özünde doğaçlama caz ekseninde kurulmuş bir grup olduğunu tekrar hatırlıyoruz. Yine de bu elektronik-caz tabanında yazılmış aranjmanda dikkatleri bir şey çekiyor; gitar artık eski albümlerdeki gibi ana elemanlardan biri değil ve sadece ihtiyaç duyulduğu zaman, tam da acıyan yere dokunmak için orada. Aslında gitarın daha geri planda olması saksafon ve gitar ikilisini daha da güçlü yapmış gibi görünüyor; çok yerinde bir prodüksiyon kararı.

Blue Rose Case ve Jade çok güçlü, sinematik ve melankolik karakterlerde iki parça olarak albümün derinliklerinde kendilerine yer buluyorlar. Özellikle ortam seslerinin ayrı bir hava kattığı bu parçalardaki oksijen ciğerimizi yakıyor biraz. Bu parçaları birden fazla dinlediğimizde  özenle dizilmiş farklı katmanlar arasında yeni sesler keşfetmek mümkün. Albümün sinematik yapısından bahsederken Boats/Marseille’yi de es geçmemek gerekiyor. Tekinsiz bir limanda vuku bulan kaçakçılık veya soygun gibi görüntüler tasavvur ettiren, gizemli ve sürükleyici bir parça.

Albümün en akılda kalıcı parçalarından olan Star-Fluff da Cascade’de olduğu gibi sağlam bir bas-davul kombosu üzerine dominant bir saksafon melodisiyle dinleyiciyi cezbediyor. Gitar ve synthlerin sağlı sollu atışmaları, gelecek her saniye için ayrı bir merak uyandırıyor. Üzerine ziyadesiyle düşünülmüş bir aranjmanın harika icrasının ürünü Star-Fluff, albümde öne çıkan parçalardan.

Albümün sonlarına geldiğimiz bu noktada grup bize “yeterince üzmedik sizi” dercesine Part Dieux ve April’ı sunuyor. Özellikle April şahsımı çok derinden etkiledi diyebilirim. İlk bölümde çok içli çalınmış bir saksafon melodisine eşlik eden gitar arpejleri ve kalp atışına benzer bas vuruşlarıyla yaratılan tansiyon, nakarat diyebileceğimiz bölümde sonsuzluğa açılan synthlerle çözülüyor. Bu kontrast, ayrı ayrı zaten güzel olan bu iki bölümü birlikteyken yüceltiyor. Bunlar yetmezmiş gibi, parçanın sonunda gitar albümde belki de ilk kez “ben de buradayım” diye gövde gösterisinde bulunurken saksafonun arkadan acı acı inlemelerini duyuyoruz. Öyle ki kafamızın içinde Jumanji filminden hatırlayacağımız gibi bir girdap oluşuyor. Bu duygu yoğunluğu parçanın sonuna doğru zirveye çıkıyor ve bir anda neşter ile kesilir gibi bitiyor. Tüm bu olup bitenden sonra, son parça Maine Cocoon,atmosferik ve sakin yapısıyla yaşadıklarımızın üzerinden geçmemize imkan sağlayan, albümü dinlerken gördüğümüz manzaralara tekrardan şöyle bir baktığımız sakin bir kapanış sunuyor.

In Velvet için Nordmann’ın en başarılı ve en komple albümü demek yanlış olmaz. Grubun Spotify Belçika caz listelerine ve Belçika’da yılın en iyi 25 albümü sıralamasına girişini sağlayan bu albüm, üzerine bolca düşünülmüş ve ustalıkla üretilmiş bir iş. Gent şehrinin kendisi gibi güzel bu albüme zaman ayırmanızı şiddetle tavsiye ediyor, kulaklarınız bayram etmezse gelin beni görün diyorum.