Müzik Savaşları 1: “Britpop”

Merhaba. “Müzik Savaşları” başlığını taşıyan içerik serimizde, her yayınımızda, yakın geçmişimize ait farklı bir müzikal hareketi ve İngiltere başta olmak üzere, dünya listelerinde zirvede yer almak için verdikleri mücadeleyi inceleyeceğiz. İlk yayınımızda konuğumuz OasisBlurSuede ve Pulp gibi grupların, yerel medyadaki adıyla “Büyük Dörtlü“nün öncülüğünü yaptığı Brit-Pop hareketi. İncelememizin ardından, içeriğimizin sonunda da sizler ile, Britpop‘ın en güçlü dönemlerinde Büyük Dörtlü tarafından yayımlanan şarkılardan oluşturduğumuz bir çalma listesi paylaşacağız.

Brit-Pop’ı önceliğimiz haline getiren birçok sebep mevcut. Özetlemek gerekirse, bu tercihimizin sebebi The Smiths‘e dayanıyor. The Beatles‘dan sonra ortaya çıkan gelmiş geçmiş en büyük müzik topluluğu Oasis mi, Blur mü yoksa The Smiths mi sorusu ada halkını ve medyasını oldukça uzun bir süre meşgul etti doksanlı yılların başında ve ortasında. Yine de, bilindiği gibi Oasis dahil olmak üzere Büyük Dörtlü‘nün tamamı The Smiths’ten izler taşıdığı, Morrissey ve ekibinden fazlasıyla ilham aldığı için ayrıntı kaybına uğramadan bir genişletme yaparak; konumuzu Büyük Dörtlü’nün oluşturduğu Brit-Pop müzik hareketi olarak belirledik. Zira The Smiths, üzerine tek başına konuşulması gereken, çok daha derin bir mevzu. Kendisiyle ilerleyen günlerde ilgileneceğiz.

Brit-Pop, ada merkezli olarak 90’lı yılların ortasında dünya gündemine damga vuran, fiziksel yapısında, akılda kalıcı bir pop ritmi yer alan, lirikal temasında ise olumlu veya olumsuz bir şekilde “İngilizlik”ten dem vuran ve “Cool Britannia” konsepti olarak adlandırılan, vokaller demirbaş olmak üzere tipik enstrümanları arasında elektrik gitar, bas gitar, akustik gitar, davullar, sıklıkla da klavye ve/veya piyanonun yer aldığı, rock müziğe ve zamanının sahnelerini adada meşgul eden Shoegazing‘e farklı bir alternatif olarak kabul edebileceğimiz, yine eş zamanlı döneminin Amerikasında sarsıcı bir şekilde ortaya çıkan ve daha karanlık bir lirikal temaya sahip olan Grunge müziğinin dünya listelerindeki rakibi olarak kendini gösteren, en kanlı canlı zamanlarını 1993-1997 arasında yaşayan, 1994-1995 yılları arasında Birleşik Krallık listelerinde Oasis ve Blur‘un zirve mücadelesi (Battle of the Brit-pop) ile konvansiyonel medyanın ve endüstriyel müziğin çarkları büyük plak şirketlerinin dikkatini üzerine çekerek, Büyük Dörtlü‘nün ticari başarılarıyla birlikte, yolculuğuna “indie” kültürünün bir devamı olarak başlamasına rağmen ana-akım‘ın bir parçası olarak devam eden, Doksanların sonu ve 2000’li yılların başında Spice Girls‘ün ortaya çıkması ve ticari alanda rekor üzerine rekor kırarak popüler müzik kültürünün ilgisinin odağı olmasıyla aktifliğini kaybedip, dünya sahnesi ve listelerinden uzaklaşan bir müzikal bir hareket.

Şüphesiz ki sanatın birçok dalında olduğu gibi, Brit-pop da tamamen son bulmadı. Yine diğerleri gibi evrildi. Geleneksel brit-pop kalıplarına uygun olarak hareket eden aktif müzisyenler ve gruplar bulunduğu gibi, Evrimleşen şekliyle “post-britpop” adı altında, bünyesine Radiohead‘i de dahil edebileceğimiz ve Travis, The KeaneColdplay gibi, teknik değişikliklere ek olarak Brit-pop‘un ana teması olan, zedelenen “Cool Britannia” konseptinden bağımsız olarak hareket eden gruplar tarafından hâlâ icra ediliyor.

Britpop’ın Kökleri

Britpop, endüstriyel müzik şirketlerinin bir “pazarlama aracı” olarak kabul edilmesine ve müzikal bir tür, janradan ziyade “kültürel bir an” olarak genellense de, Britpop etiketi altında toplanan grupların, ada ve dünya müziğinin geçmişinden izler ve etkileşimler taşıyan ortak noktalarının varlığı yadsınamaz. Bu etiket altında toplanan grupların sergilediği tavırlar arasında 60’lı yılların İngiliz pop müziğinden, 70’li yılların Glam Rock ve Punk Rock döneminden, ve 80’li yıllar ve 90’lı yılların başında mevcut olan, İngiltere’de ise The Smiths‘in öncülerinden biri olarak yer aldığı indie rock/pop‘tan elementler yer almaktadır.

Grupların taşıdığı izleri ve etkileşimleri elbette ki farklı yorumlanmış, bu da Brit-pop’un kalıplarını biraz daha genişleterek ona faydalı olmuştur. Büyük Dörtlü’ye dahil olan Oasis ve Blur‘un aksiyonlarında The Kinks ve The Beatles etkileri sezilebilirken, Britpop’un bir diğer önemli grubu Elastica ise Punk müzikten daha fazla izler taşır. İlhamların ve etkileşimlerin yorumlarındaki farklılıklara rağmen, Indie-rock/pop‘un izleri her şeye rağmen daha ağır basmaktadır. Bir kez daha, Britpop sanatçılarının üzerindeki yoğun The Smiths etkisini vurguluyor bu durum.

Köklerin çıkış noktasını biraz daha daraltmak istersek, tam merkezinin Manchester kenti olduğunu belirtmek gerekiyor. Nasıl ki Grunge müziğin kökleri Amerika’nın Seattle kentinin derinlerindeyse, Brit-pop’un kökleri de Manchester’da bulunuyor. Bu İngiliz kenti, bahsi geçen dönemde Madchester Sahnesi” sahnesi olarak İngiliz müzik kültürü tarihindeki yerini almış durumda. Madchester Sahnesi‘nin tozu dumanı ise o The Stone RosesHappy Mondays ve Inspiral Carpets gibi gruplar tarafından, yani “Britpop” hareketinin ilk müzisyenleri tarafından birbirine katılıyordu. Daha sonraki yıllarda, adayı ve dünya müzik listelerini sarsacak olan Oasis‘in önemli figürlerinden Noel Gallagher ise o yıllarda Madchester Sahnesi‘nde “rodie” olarak yer alıyordu. Britpop ve Madchester Sahnesi, yerel çevrelerde Shoegazing‘e, deniz aşırı olarak da Grunge müziğe dişli bir rakip olarak gösteriliyordu. Dönemin ünlü müzik eleştirmeni John Harris‘e görey ise Britpop, 1992 baharında aynı anda yayımlanan Blur‘ün “Popscene” adlı teklisi ve Suede‘in “The Drowners” şarkısı ile ortaya çıkmıştır. Britpop’un yaklaşımı, düşünce yapısı ve mesajları daha çok İngiliz gençliği ve özellikle “işçi sınıfı” üzerine yoğunlaşmıştır.

Britpop Savaşı: Oasis VS. Blur

1995 yılında İngiliz basınını fazlasıyla heyecanlandırmış olan ve merkezinde Britpop’un yer aldığı bir konu ise, Oasis‘in “Roll With It” teklisi ve Blur‘ün “Country House” teklisinin aynı gün yayımlanmasıyla ortaya çıkan zirve mücadelesi olmuştur. Günümüzde hâlâ oldukça popüler ve endüstriyel müzik çevrelerinde oldukça fazla bir yaptırım gücü bulunan ünlü İngiliz dergisi NME‘nin ayın 12’sinde yayınladığı 1995 yılı Ağustos sayısının kapağına “British Heavyweight Championship” manşetini atmasıyla “Britpop Savaşı” uzun soluklu bir gündem oluşturmayı başarmıştır.

Yerel medyanın moderasyonunu hırsla üstlendiği bu savaş iki grubu hem müzikal hem de bölgesel anlamda iki farklı temsilci olarak kabul edip ringe sürmüştür. Bir köşede İngiltere’nin kuzeyini temsil eden Oasis, diğerinde de İngiltere’nin güneyini temsil eden Blur yer almaktadır. NME‘nin bahsi geçen sayısıyla gündeme düşen Britpop savaşları, konvansiyonel medyanın birçok parçasının da ilgisini üzerine çekmiş, yerel gazeteler ve dergilere konu olmuş, hatta BBC News ile televizyonlara da taşınmıştır.

British Heavyweight Championship“‘i , Country House teklisi ile 274.000 kopya satarak, 216.000 kopya satan Oasis‘in teklisi Roll With It‘i geride bırakan Blur kazanmıştır. Dönemin listelerinde de Blur zirvede yer alırken, Oasis ikinci sıraya yerleşmiştir. Ancak, uzun vadede Oasis ticari açıdan çok daha fazla başarı elde etmiştir. Blur‘ün aksine Oasis, öncelikli olarak Amerika’da, “Wonderwall” ve “Champagne Supernova” teklileri sayesinde sürdürülebilir bir satışın altına imza atmıştır. Yine 1995’te yayımlanan Oasis‘in ikinci albümü (What’s the Story) Morning Glory ile İngiltere’de dört milyonun üzerinde kopya satarak, İngiliz tarihinin en çok satan üçüncü albümü olarak tarihe geçmiştir. Bu nedenle, aynı yılın yaz mevsiminde gerçekleşen ve “Roll With It” ile “Country House” teklilerinin karşılaştığı cepheyi kaybetse de, OasisBritpop Savaşı’no kazanan taraf olmuştur.

Britpop ile alakalı mevzu bahisler tarihte böyle gerçekleşmiş durumda sevgili Kıyı Müzik takipçileri. Bu içeriğe yorumlarda alakalı bilgilerinizi paylaşarak katkıda bulunabilirsiniz. “Müzik Savaşları” serimizin ilerleyen yayınlarında okumak, görmek ve dinlemek istediğiniz müzikal akımları, sanatçıları ve bilimum ilgili konu hakkında öneride bulunabilir, bizler ile iletişime geçebilirsiniz.

                                                                                              “Hoparlörler açılsın, çatışmalar başlasın!”