Moko: “Türkiye’de Emo Denen Şey…”

Moko yeni albümü Küçük Dünya’yı “Türkiye’nin ilk midwest emo rock albümü” olarak tanımlıyor. Coşkulu, duygu dolu ve sürükleyici seyreden bu yeni çalışmaya kulak verdikten sonra kendisine kafamızdaki soruları yönelttik, ortaya aşağıda okuyacağınız çok samimi sohbet çıktı.

Röportajı basit bir soruyla açmak, “Moko kimdir, nedir” demek istiyorum ama cevabını Merhaba‘nın başındaki spoken word’le veriyor gibisin aslında. O beyana eklemek istediğin bir şeyler varsa alalım.

Moko aslında kişiliğimin bir parçası. Daha kırılgan, daha üzgün ve yoğun duygularla hayatı yaşıyor. Samurai Jack’in açılış konuşması da aslında ben ve Moko’nun durmadan yaşadığı kavgayı anlatıyor. Bu yüzden ben de onu kendisini daha iyi açıklayabilmesi için bu Küçük Dünya’ya hapsettim. Orada kendini tanıtıyor ve fikirlerinden bahsediyor.

Küçük Dünya‘nın hikayesini de ele alalım: Hem anlattığı hikayeyi, hem de stüdyodaki hikayesini.

Çok uzun süredir insanlar bana ‘’Abi güzel filan da Türkçe yapsan olmaz mıydı?’’ diyor. Tüm yaz aldığım tepkiden sonra öfkeyle yaptığım bir albüm oldu. Ama en büyük sorun Türkçe müzikle aramın olmamasıydı, Türkçe kültürünü taşımak bir yana ayrıca ‘’ben’’ olmak istiyordum.  Bunun için tüm yaz Türkçe müzik dinleyip bunu nasıl harmanlayacağımı düşündüm. Ama ben daha önce hep yaşadığım sorunları anlattım şarkılarımda, hiç kendimden bahsetmedim. Küçük Dünya aslında bir metafor, hatta üç metafor. Birincisi odam, ikincisi müzik kariyerim ve üçüncüsü hayata bakış açım. Her şey odamda başladığı için kaydı odamda aldım ve stüdyoya gitmedim. Her gün bir şarkı yazdım ve toplamda 8 günde bitti albüm. Beni ilk kez dinleyen insanlar için bu albüm kısaca bir ‘’yaka kartı’’ görevi görüyor.

Önceki işlerin ve Astrovelvet’le ortak albümünden sonra ilk Türkçe stüdyo albümünü yayınlamanın, kendine dair bir emo sound’la uzun soluklu bir projede çalışmanın gerginliği senin takip etti mi, bununla nasıl başa çıktın? 

Delirdim desem azdır, ahaha. Astro ile çok sonraları tanıştım ama ondan önce yalnızdım. Özgüvensiz hissettiğim tüm bu zamanlarda ise arkadaşlarım hep beni destekledi ancak kafamın içindeki ses asla bana güvenmedi. Kendime gerçekten güvendiğim an ilk albümümü çıkardığımda aldığım yorumlardı. Müzik yapmak benim için bir leap of faith oldu. 18 yaşında, sınav senemde bu kadar rasyonel bir kararı sadece kalbimin sesini dinleyip ‘Belki de bunu yapabilirim’ diye düşünüp yaptım. İlkokulda blok flüt çalmak dışında bir şey yapmadım. Ayrıca İstiklal Marşı’nı “kız gibi söylediğim” için alay etmişlerdi, o yüzden şarkı söylemekten hep kaçmıştım (çocuklar çok acımasız olabiliyorlar). Yeteneğim geliştikçe ve kendimi anlamaya başladıkça yansıttığım ses evrime uğradı ve şimdiki haline dönüştü. Astro benim için bir abi oldu ve hep yardım etti, hakkını asla ödeyemem. Çıkardığımız albümde sınırlarımı zorlamak istiyordum ve aslında farkında olmadan Küçük Dünya’ya hazırlanıyordum. Müziğe başlarken en büyük korkum yeterince özgün olmamaktı, çünkü yani… Özgün değilsen kimsin ki? Bedroom pop, indie rock ve emo rock. Kendime güvendikçe daha güçlü şarkılar söylemeye cüret etmeye başladım ve kendimi daha iyi yansıttım diye düşünüyorum. Artık ne şarkı söylemekten ne de adımı duyurmaktan korkuyorum, aksine insanlar adımı duysun istiyorum.

Emo müzik çeperinde veya dışında en büyük ilham kaynakların neler?

Origami Angel. Emoya öyle bir bakış açısı getiriyorlar ki. Çocukluğun verdiği melankoliyi kullanıp bunu duygusal bir silaha dönüştürüyorlar. Mesela eski çizgi filmler ve çocuk menüleri hakkında yazmaları gibi. Ayrıca Rise Against… Gerçekten çocukluğum onları dinleyerek geçti ve beni ben yapan şeyin temeli onlardır diyebilirim. Kendi aşk hayatım da bana bir şeyler yazmak için çok ilham veriyor. Zamanında çok kalbim kırıldı, çünkü romantik biriyim. Bazen ise izlediğim filmler veya sadece hayatın kendisine olan bakış açım bile konu olabiliyor. Müzik tekniği açısından ise Mor ve Ötesi, Tiny Moving Parts ve Japon emo rock grubu Kinokoteikoku benim aklımı alan gruplardan. Gerçekten üçü de farklı alanlarda oynasa da hepsini deha olarak görüyorum.

Olası bir zombi istilasında nelere ihtiyacın olduğundan bahsetmişsin, peki dijital mecra da bu salgında yok olsa ve yanına fiziksel formatta üç albüm alabilsen neleri seçerdin?

Bir gün biri sorar diye önceden hazırlamıştım, resmen bu anı bekliyordum, çok mutlu oldum!

Mor ve Ötesi – Dünya Yalan Söylüyor

Microwave – Much Love

Rise Against – The Black Market

Bu arada olası bir istilada hayatta kalabileceğiniz en iyi yer üniversitedir.

Albümde akılda kalıcı çok söz var ama hepsinden aldığım en büyük izlenimlerden biri bir fantastik/bilimkurgu nerd’ü olma ihtimalin. Haklı mıyım? 

Öyleyim. Çocukluğumdan beri harçlıklarımla çizgi roman ve manga koleksiyonu yapıyorum ayrıca film izlemeye de bayılırım. Yolda şarkı dinlemiyorsam genelde telefondan film izlerim.

Buradan nereye, planların neler?

İnternetin gücünü kullanarak daha çok kitleye ulaşmak. Türkiye’de emo denen şey tozlanan bir raf gibi ve önyargı ile bakılıyor. Artık yıl 2006 değil ve saçlarımızı düzleştirip yana yatırmıyoruz. Daha kırılgan, daha hassas insanlar olduk. Bu yüzden duyguları yansıtmak gerek diye düşünüyorum. Gösteri vermekten emin değilim çünkü kendimi hazır hissetmiyorum. Bir süre şarkı çıkarmayı da düşünmüyorum çünkü müzik kariyerim kadar mezun olmam gereken bir üniversite de var. Şu anki şarkılarımdan gurur duyuyorum. Küçük Dünya’dan nefret etmeye başladığım an benim için artık yeni şarkılar yazma zamanıdır. Ama merak etmeyin, öyle bir albüm yapıp ortadan kaybolmam.

Benim sorularım bu kadar, senin eklemek istediğin başka bir şey varsa alayım.

Henry’nin selamı var! Kendisi benim peluş dinozorum ve Moko’nun maskotu. Daha önce hiç röportaj yapmadım, o yüzden çok heyecanlıydım. Aslında konuşmayı çok severim, ama çok konuşunca da stres olurum. Umarım severek dinlersiniz şarkıları ve size bir şeyler hissettirebilirim. Bu arada harika sorulardı, teşekkür ederim. Gelecekte daha fazla röportaj yapma dileği ile görüşürüz!