Maid: Netflix’in Pek Konuşulmayan Dizisi

Geçtiğimiz hafta Netflix’in 2021’deki en iyi yapımlarından birisi olan Maid’i izledim. 10 bölümlük kısa bir drama dizisi olan Maid ev içi şiddetten kızıyla beraber kaçan genç bir kadının hikayesini anlatıyor. Hikayesinin çok gerçek oluşu; anlatısındaki şiddeti, yoksulluğu gözümüze sokmaması gibi sebeplerden dizi birçok kişi tarafından takdir topladı.

Bir kitap uyarlaması olan dizinin bence de en güçlü yanı böylesine ağır bir hikayeyi oldukça naif bir şekilde ele alması. İnsan izlemeye başladığında kendini melodram alışkanlıklarımızdan olsa gerek çok daha farklı bir anlatıya hazırlıyor ama bize verilen sade bir anlatı. Anlatısının sadeliği sayesinde acıma duygumuza hapsedilmeden ana karakteri anlamaya uğraştığımız, ilişkilerin gerçekliklerinde kendimizi keşfettiğimiz bir yapısı var dizinin.

Dizinin senaryosu öyle narin kurulmuş ki bizi anlatılan acıya mahsur etmeden maruz bırakıyor, kısacası aslında her dizinin yapması gereken şeyi yaparak izleyiciyi izleyen konumunda tutuyor. Karakterler öyle bir yaratılmış ki kendimi bir yandan hepsini anlarken buluyor, bir yandan da aslında ne kadar farklı olduğumuzu görüyorum. Bunun sırrının anlatıda özel olanı korurken evrensel noktalara çok doğru yerlerde parmak basmaları olduğunu düşünüyorum.

Bu incelikli karakterlerin oyunculuklarla da taçlandırılmış olduğunun altını çizmeden geçmek istemiyorum. Öyle ki oyunculuklar asla büyük ve tek tip değil, belli ki hepsi hikayeye hizmet edecek şekilde ele alınmış. Elbette dizi hakkında herkesin hayran kaldığı bir noktanın ben de altını çizmek istiyorum. Dizide de anne-kız olan Andie MacDowell ve Margaret Qualley çok doğru bir çizgide anne-kız ilişkisi çiziyorlar. Klasik dram anlatılarındaki birisinden birisi tamamen “suçlu” olan anne-kız portrelerinden farklı bir şekilde birbirinin eksiklerini içten içe bilen ama buna rağmen yan yana durmamayı tercih ediyor gibi görünseler de birbirine ihtiyacı olan bir ilişki çizilmiş.

Dizide anne-kız ilişkisi, kadının toplumdaki kimlikleri, dayanışma kültürü, özgürlükler ülkesi denen ülkenin sisteminin temelindeki çıkmazlar, şiddetin türleri gibi çok çeşitli konular derinlikli bir şekilde, hiçbirisinin hakkı yenmeden anlatılıyor. Bu konuların hepsi hakkında söyleyecek bir sözü olan bu dram bizi sonunda kötü bir noktada da bırakmıyor. Çok gerçek bir yerde biten bu hikayenin bizi umutsuzluk içine savurmadan bitmesi benim için oldukça etkileyici nokta. Son bölümün görsel imgelerinde de kullanıldığı gibi içimize güneş doğması ile biten bu dizi birinci bölümünden son bölümüne kadar tüm iniş çıkışları tüm çıkmaz sokakları ile öğretici, ayıltıcı ve arındırıcı bir yolculuktu.