Lebanon Hanover günümüz darkwave sahnesine yön vermiş, nice gruba da ilham kaynağı olmuş çok özel bir ekip. 10 yılı deviren serüvenlerinde hepsi birbirinden özel 6 stüdyo albümüne imza attılar.
Çok sevdiğimiz yeni albümleri Sci-Fi Sky‘ın şerefine grubun iki yarısı Larissa Iceglass ve William Maybelline’e ulaştık. Aşağıda okuyacağınız, grubun düşüncelerini içtenlikte ortaya döktüğü söyleşi ortaya çıktı.
Anılar, darkwave sahnesi, goth olmanın anlamı, internet çağı ve daha fazla konuya değindiğimiz röportaj umarız keyifli bir okuma tecrübesi sunar.
Söyleşiyi orijinal dilinde okumak için: Tık.
Nasılsınız, pandemi günlerinde hayat nasıl gidiyor?
Larissa: Günbegün akıl sağlığımı korumak için elimden geleni yapıyorum. Bazı günler başarıyorum bunu, bazı günlerse berbat geçiyor.
William: İyiyim, teşekkür ederim. Aktif kalmak, optimizmini korumaya çalışmak yapılacak en iyi şey şu günlerde.
Yeni albümünüz Sci-Fi Sky için tebriklerimi ileteyim. Bu albümde bir kez daha karanlık temaları işliyorsunuz, ama sanki dünyadaki güncel olaylar ışığında yeni bir bağlama da oturuyor müzikler. Yaratım sürecinden ve anlamının zamanla nasıl değiştiğini düşündüğünüzden bahsetmek ister misiniz?
Larissa: 80’ler başında üretilen new wave ve post-punk müziklere duyduğumuz hayranlığı yeni bir aşamaya taşıdık. Bu defa heavy metal, endüstriyel, 90’lar shoegaze’i ve neo-folk’a da göz kırparak klasik LH tınısına yeni cilalar çektik.
William: Fikirlerimi farklı mecralardan topladım. Drone, doom metal ve erken dönem endüstriyel müziklerden bolca dinledim. Bunların hepsi LH yaklaşımıyla birleşip albümü meydana getirdi.
Hangi şarkıda kimin vokallerinin yer alacağına nasıl karar veriyorsunuz?
Larissa: İçgüdülerimizle hareket ediyoruz, çoğu zaman da hangimizin hangi şarkıda söyleyeceği kararı anında veriliyor.
William: Doğal gelişiyor, hangimizin sesini iyi gideceğini hissediyoruz. İşe de yarıyor sanki.
Açılış şarkısı “Living on the Edge”in sözlerinde The Cure’un kulağını çınlatıyorsunuz. Müzikle alakalı olsun olmasın, Sci-Fi Sky‘ın sanatsal ilham kaynakları neler?
Larissa: Yazdığım şarkı sözlerinde düşüncelerimi, okuduğum makaleleri ve mütevazı hislerimi süzgeçten geçiriyorum. Müzikal olarak da Kino ile Uncanny Valley’i yoğun biçimde dinlediğimiz bir dönem oldu, Pink Floyd’un bile içine düştük.
William: Endüstriyel ekip Coil’dan ve benzeri gruplardan çok etkilendim. Açıkçası tüm ilham kaynaklarımı net hatırlamıyorum. Beni etkileyen şey sadece müzik değil; bir şarkıyı bestelemeden önce nasıl hissettiğim de etkili oluyor.
Albümün geneline bir distopya havası hakim gibi, albüm isminden tut da “Digital Ocean”ın şarkı sözlerine kadar. Distopya edebiyatına hayranlığınız var mı?
Larissa: En sevdiğim tür diyemem, ama George Orwell’in 1984‘ü arada sırada aklıma düşüyor ve dünyada bazı yerlerin gerçekliğinin bu olduğunu düşünüp dehşete kapılıyorum. Çin’de seni her yerde izleyip yüzünü kaydeden kameralara “gökyüzünün gözü” diyorlar. Kafamdaki distopik senaryoların ise haddi hesabı yok, insanlığa olan inancımı sık sık yitiriyorum.
William: Pek hayran diyemem kendime, edebiyattan çok Dune, Blade Runner, Alien gibi distopik filmlere düşkünüm.
Romantik nihilizme dair çok fazla unsur da var albümde, bu da Lebanon Hanover’ın şarkı sözü yazımıyla özdeşleşmiş bir şey sanki. “Angel Face”in sözleri örneğin…
William: Bu şarkıyı nihilist bulmana hiç anlam veremedim. Minik çocuğuma duyduğum sonsuz, katıksız sevgiyle yazmıştım.
Kapanış şarkısı “Come Kali Come” bizi nereye götürüyor? Sizin şartlarınıza göre bile karanlık bir parça.
William: Dinleyiciyi sarmallar halinde aşağı inen kapkara bir ölüm yarığına yönlendirmek istedim.
Teknik kısma değinelim biraz: Çalmayı en sevdiğiniz enstrüman modelleri nedir?
Larissa: Fender Telecaster USA’imi çok seviyorum. İlgimi çeken synthesizer’lar ise 80’lerden analog modeller: Arp, Moog, Ms20 gibi.
William: Dalgalar halinde yayılan synth tınıları elde etmek için Ensoniq SQ80 kullanmayı seviyorum. Farklı ölçü düzenlerine sahip modüler sistemlere çok başvuruyorum. Şarkıların iskeletini çıkarmak için MPC Live kullanmak da her zaman zevkli oluyor.
İki farklı coğrafyadan bir araya gelmiş insanlarsınız. Bir başka ikilik de kapak görselinde karşımıza çıkıyor, yan yana iki dikilitaş görüyoruz. Nedir bunun hikmeti?
Larissa: O iki sütuna ve tepelerindeki aya bakan herkesin zihninde kurgu ile gerçeklik arasında gerçeküstü bir şeyler canlanıyor. Kapak görseli biraz da hayal gücüne yer bırakmak için öyle.
William: Gördüğünüz dikilitaşlar, tıpkı Mısır’daki piramitler gibi ölümün yüce bakıcılığını yapıyor. Ortak fikirleri de şu: Tıpkı piramitler gibi gökyüzüne bakıyorlar, gökyüzü ise başlı başına bir ruh, havada var olan enerjinin kendisi. Sci-Fi Sky bu görüntüyle çok uyumlu, böylelikle albüm atmosferik ses gücü yeni bir bütünlüğe kavuşuyor.
Geriye dönüp baktığımızda yeraltı müzik sahnesinde bayağı yol kat ettiniz. Sadık bir hayran kitleniz var, yeri geliyor Montreaux Caz Festivali gibi büyük yerlerde çalıyorsunuz… Peki sizin gözünüzde en büyük başarınız nedir? Belirli bir an veya olay geliyor mu aklınıza?
Larissa: Beni en çok duygulandıranlar hep küçük anlar oluyor. Güzel yapılmış bir çizimimizi ya da dövmemizi gördüğümde örneğin. Bir keresinde de Moskova’da bir otelde oda tutmuştuk, resepsiyondaki adam bizi tanımış ve sonraki gün sırf fotoğraf çekilelim diye kırmızı bir perde temin etmişti. Böyle küçük anlar beni çok mutlu ediyor, bizi şimdiki ana getiren her şeyden çok gururluyum.
William: Şahsen yaptığınız şeylerle -ya da onlara rağmen- hayatta kalmayı en büyük başarı olarak görüyorum. Yaptığınız şeyden bir de zevk alıyorsanız her türlü kazançtasınız, büyük şans bu. Benim en büyük başarım da içimde tutkuyla yanan arzu eşliğinde hayatta kalmak!
Bizzat tanışmadan evvel sanal platform Last.fm aracılığıyla tanıştınız. Bugünlerde ise gruplar bütün desteğini internet aracılığıyla alıyor. Pandemi sürecinde aldığınız hayran desteği nasıl oldu?
Larissa: Senenin başından beri sadece e-mağazadan ve indirilen müziklerimizden gelir elde ettiğimizi düşünecek olursak bizi kurtaran şey hayranlarımızın desteği oldu. Müziklerimizin satın alınması büyük lütuf, pandemi boyunca hayranlarımızdan gördüğümüz destek bizi aşırı mutlu ediyor.
William: Hayranlarımız yolun başından beri her adımımızda yanımızdaydı. Karlı fırtınalı günlerde de, kıyamet koparken de… Konu virüs olunca da bir şey değişmedi. Hepsini çok seviyoruz, duyduğumuz minnettarlığın haddi hesabı yok.
Tarzınızda müzikal olarak çeşitli ilham kaynakları mevcut olsa da sizi “goth” olarak tarif etmek mümkün. Bu kelime sizin için ne ifade ediyor? Geçtiğimiz günlerde efsanevi müzisyen Peter Murphy’nin verdiği bazı söyleşilere baktım, kendisinin üstüne goth etiketi yapıştırılmasıyla sorunları var gibi. Bir goth sanatçısını goth yapan şey nedir?
Larissa: Tarzlar ve etiketler bana pek bir şey ifade etmiyor. Tek işlevleri insanlara bir sıfat tahsis ederek onları güvende hissettirmek bence. Şahsen daha ziyade özgür bir ruh olduğumu hissediyorum, hiçbir yere uyum sağlamayan bir uzaylıyım.
William: Benim için goth bir yaşam tarzı, iliğimize işlemiş durumda. Size temas etti mi sonsuza dek siyahla damgalanırsınız. İkimiz de doğal biçimde goth’uz, ama asla bu gerçeğe detaylıca değinmiyoruz. Kimliğimizin bir parçası sadece.
Yeraltı sahnesinden kulağınıza ilk takılan, dünyanızı sarsmış gruplar, çalışmalar neler?
Larissa: Deutsch Amerikanische Freundschaft gözümü açan ilk gruplardan biriydi, onlardan sonra bambaşka şeyler keşfettim ve 80’lerin başında çıkan nice şeye hayranlık geliştirdim. Malaria! gibi gruplar ise bana müzik endüstrisinde bir kadın olarak başarılara imza atma cesareti aşıladı.
William: Uncanny Valley, inanılmaz bir grup. Tekno/EBM sularında ise büyük bir Sarin hayranıyım.
Darkwave günümüzde bir tür olarak giderek popülerleşiyor. Dünyanın dört bir köşesinde yeni, yaratıcı gruplar ortaya çıkıyor. Harika bir şey değil mi bu? Sizce bu ilgi artışının sebebi nedir?
Larissa: Belki de bu grupların hepsi, 90’lardan bu yana süregelen abartılı prodüksiyon anlayışından sıkılmıştır. Modern, dijital tınılı müziklerde bütün duygular eksik oluyor.
LH’ı kurarkenki düşüncemiz 80’lerin başından çiğ müzikleri diriltmekti. “Nostalji inkardır” sözünü abartılı prodüksiyona ve dijital sound’a sahip her şeyi inkar etmek yolunda motto benimsedik.
William: Darkwave en nihayetinde bizim ve Selofan, She Past Away, Boy Harsher gibi müthiş grupların sayesinde bilinir oldu sanki. Şunu da eklemem lazım ki peşi sıra gelen gruplar daha fazla darkwave gecesi düzenlememizi sağladı, karşılıklı etkileşimle büyüdük yani.
Birlikte çalıştığınız Fabrika Records artık bir aileye dönüştü diyebiliriz sanırım. Fabrika’nın sahneye ne gibi katkıları dokundu?
Larissa: (Fabrika’dan) Joanna ve Dimitris ile 2011’de tanıştığımızdan bu yana aynı hislerle yol alıyor, günümüz müziğine dair eksikliklerin ne olduğunu fikrinde birleşiyoruz. Sevdiğimiz 80’ler grupları da büyük ölçüde ortak.
William: Harika insanlar kendileri, harika bir plak şirketi. Sahneden çıkan en iyi müziklerin bazıları Fabrika etiketi taşıyor. Durum ayan beyan ortada.
Şu aralar neler dinliyorsunuz?
Larissa: Death in June, Current 93.
William: Genocide Organ, Qual, X-IMG Records’tan çıkan her şey.
Sanatın diğer alanlarına değinelim: Art nouveau estetik anlayışından çok etkilendiğinizi biliyorum. Hakkında pek konuşmadığınız ilham kaynaklarınız neler?
Larissa: Güzel sanatlar deyince 1970’lerin feminist performans sanatçılarına özel bir adanmışlığım var; Valie Export, Esther Ferrer gibi. Bu grubu mesleğim edinmeden evvel de Güzel Sanatlar okuyordum.
William: Dünyanın en harika şehri Atina’da yaşamak bana ilham veriyor.
İstanbul’da iki kere konser verdiniz. Unutamadığınız anılar var mı?
Larissa: İstanbul konserindeki kadınların çok tatlı olduğunu hatırlıyorum. Sahnedeyken bana bağırarak övgüler yağdırıyorlardı, gülümsemeden edememiştim, performans esnasında takındığım kasvetli poker suratımı koruması çok zordu.
William: 2 sene önce Berlin’deki SO36 kulübünde verdiğimiz konseri unutamıyorum. Akıl uçuklatan, öforik bir deneyimdi. Mikrofonun üstü alnımdan akan kanla kaplanmıştı üstelik.
İşler yoluna girdiğinde bir başka Fabrika gecesinde buluşur muyuz? Siz, She Past Away, Selofan gibi gruplarla bir gece daha geçirmek ne güzel olurdu.
Larissa: Hayallerimiz ortak. Fabrika gecelerine büyük hasret duyuyorum. Altımız bir aradayken bizi durdurabilen yoktu.
William: Niye olmasın 🙂
İçinden geçtiğimiz bu belirsizlik dönemi bizi nereye götürecek sizce? Geleceğe ilişkin planlarınız neler?
Larissa: Belirsizlik bazen sahiden önemli olan şeylere odaklanmamızı sağlar. Bize her şeyin nasıl da gelip geçici olduğunu gösterir. Bu sebeple ben de beni bu hayatta mutlu eden şeylere odaklanacağım: Arkadaşlarımı ziyarete gitmek, denizde daha çok vakit geçirmek, konserlere çıkmak, kocamla ve üç kızımla vakit geçirmek.
William: Zamanın belirsizliğini çok kafaya takmamalı, optimizme yönelmeliyiz. Ölen son şey umuttur, ne olursa olsun birbirimize tutunmalı ve birlikte gülümsemeliyiz. Ben de Lebanon Hanover ve solo projem Qual ile yaşam değiştiren türde müzikler yapmayı sürdüreceğim.
Lebanon Hanover’ın Bandcamp profiline şuradan göz atabilirsiniz.