Kilisede Oyun İzleme Deneyimi: Gomidas

Geçtiğimiz cumartesi günü Yolcu Tiyatro’nun Gomidas oyununa gittim. Oyun hakkında pek bir araştırma yapmamıştım, önceden giden tanıdıklarımın güzel yorumlarına güvenerek ve bir kilisede oyun izleme deneyimini tatmak için gittim oyuna. Surp Vortvots Vorodman Kilisesi’ne giderken yolun uzaklığından ve bir cumartesi akşamını evimde dinlenerek geçirmek isteğimden dolayı biraz isteksizdim, ama kiliseden içeriye girdim ve kendi kendime “iyi ki gelmişim” dedim. 

Çok kalabalık almıyorlar izleyicileri -en fazla 50 kişiydik bence- ama balkon katını görmediğim için belki biraz daha fazladır kesin bir şey diyemiyorum. Seyirciler sahne olarak kullanılan yükseltinin etrafına konumlandırılmıştı ve karşımızda da bir perdenin arkasında tüm ihtişamıyla Lusavoriç Korosu bulunuyordu. Oyun ve Gomidas hakkında daha fazla ayrıntıya girmeden korodan çok etkilendiğimi eklemek istiyorum, Youtube’da da bazı konser kayıtları bulunuyor eğer oyuna gitme fırsatınız yoksa en azından onları dinleyebilirsiniz.

Tek kişilik bu oyunda oyuna da adını veren Gomidas Vartabed’ın hayatı anlatılıyordu. Oyuncu Fehmi Karaarslan’ın Gomidas’ı içselleştirdiğini özellikle müzikler geldiğinde anlıyorduk diyebilirim, anlatılan hikaye zaten çok yoğun ve etkileyiciyken bazen izleklikte duyguyu yalnız dehşete bırakma riskiyle karşı karşıya kalabiliyordu oyun ama bana göre müzik kullanımları ve oyuncu ile koronun bu müzikleri icradaki yetenekleri karşımızdaki oyuna güzel bir katman ekledi.

Bu yazıyı yazmak için kısa bir araştırma yaptığımda Gazete Duvar ve Agos’ta iki tane haber gördüm. İkisi de oldukça anlamlı ve zihin açıcıydı bu yüzden kısaca onlardan da bahsetmek istiyorum. Agos’taki haberde Sofya Kalantaryan’ın Gomidas’ın 150. Doğum günü vasıtasıyla Gomidas’ın doğduğu yere Kütahya’ya gelmesi ve haberi kaleme alan gazeteci Besse Kabak ile Kütahya sokaklarında tarihi keşfedişleri anlatılıyor. Bu deneyimi birinci ağızdan okumak gerekli.

Bir de Gazete Duvar’da bir kitap tanıtımı şeklinde Gomidas’ın hayat hikayesini buldum. Haberde Rita Soulahian Kuyumjiyan’un Deliliğin Arkeolojisi-Gomidas kitabı anlatılırken Gomidas’ın hayatındaki 1915 senesinin tutukluluk dönemi ve sürgünden sonraki travmatik bozukluğuna bağlı olarak yaşadığı süreten bahsediliyor. Kitabın yazarı bu konuya toplumsal bir post travmatik stres bozukluğu üzerinden yaklaşıp bir projeksiyon ile 1915’ten sonraki Ermeni toplumunun durumunu analiz ediyor. Bu yazı da yine oldukça açıklayıcı oldu benim için Gomidas’ın hayatını anlamamda ve bahsedilen kitabı da en yakın zamanda alıp okuma isteği uyandırdı.

Agos’taki yazıda Hrant Hrahan’ın anılarından bir parçanın alıntısı vardı ve orada Hrahan’ın Gomidas’ın müziği ile ilgili birinci ağızdan söylediği bir cümle benim çok ilgimi çekti. “Hem coşkulu hem de üzgündük. Sevinçliydik fakat aynı zamanda ağlamaktaydık. O düpedüz bizim dünyamızı dalgalandırıp altüst etmişti.” Gomidas’ın büyük yeteneğinin yanı sıra acılarla dolu hayatını öğrenmek, üzerinden geçen yıllara karşın bende de Hrahan’ın hislerini uyandırıyor. Vaktinde böyle değerli insanların yürüdüğü sokaklarda yürüyor olmak beni coşkulandırıyor ama şiddet dolu bir tarihe sahip olmak bu coşkunun yanında utandırıp üzüyor.