İyisin Sharon…

Tüm o meleksi görünüşü bir kenara, evet kesinlikle bir kenara, hatta şöyle uzakça bir kenara; Sharon van Etten sanki şarkılarını içinden söylüyor, biz de gayet doğal bir şekilde iç sesini duyabiliyoruz. Dış sese gerek kalmaksızın yürüyor işler, O’nunla aramızdaki bağ bol miktarda görünmezlik ihtiva ediyor. Bol miktarda görünmezlik, bol miktarda ruhani temas. Sanki O’nun içine Cat Power kaçmış, bizler de her şarkıda ilk kez dinliyormuş gibi hayran hayran delikanlılarız, genç hanımefendileriz.

Çok sevdiğim bir can arkadaşımla aynı günde, yani 26 Şubat 1981’de doğmayı başarıp tüm pozitif ayrımcılık hissiyatımı harekete geçiren, bununla da yetinmeyip bir narinlik ve naiflik abidesi olarak vücut bulan van Etten, tanışıklığımızı taçlandırmaya geliyor. Meteoroloji tanrılarının da yardımıyla havalar mevsim normallerinin üstünde seyredursun, biz de Sharon’ın bizzat kendisini seyre dalacağız bu akşam Küçükçiftlik Park’ta…

Bu sene başında üçüncü albümü Tramp’i çıkaran indiefolkrock prensesi Sharon van Etten, birbirinden güzel on iki şarkının olduğu albüm için hiçbir manevi masraftan kaçınmamış, yanına Zach Condon(Beirut), Matt Barrick(The Walkmen), Thomas Bartlett(Doveman), Aaron Dessner(The National), Jenn Wasner(Wye Oak) gibi isimleri toplamış. Bu mükemmel kadro, albümün aynı zamanda ilk single’ı olan açılış parçası Serpents’tan itibaren ağırlığını hissettiriyor, kısacık parçalar daha da kısalıyor ve doyumsuz hale geliyor, tatları damaklarda kalıyor.

Albümün tamamını dinlediğinizde yaralı olduğunu her fırsatta açık eden kırık bir sesin güvensizlik, yalnızlık, rahatsızlık yakarışlarına şahit oluyorsunuz. Demet Akalın’ın kulakları çınlasın, o da sürekli eski aşklara ‘gizli’ mesajlar yollardı (ya da hala yolluyor); Sharon van Etten da –neyse ki ben değilim- eski bir dosta yazıyor dizelerini- böyle olunca şarkılarda kendimize dair birşeyler bulmak da çok zor olmuyor. Aynı dili konuşmaya da gerek yok esasında; kelimelerden öte anlamlar bulmak her zaman mümkün iş sanatın bir dalına geldi mi…

Van Etten’ın The National üyeleriyle albümdeki işbirliği bir yana, grupla turneye de çıkmışlığından mütevellit, Tramp’teki The National etkisi yadırganamaz boyutlarda seyrediyor. Buna, albümün en iyilerinden We Are Fine’daki Zach Condon kreması da sürüldüğünde, albümün zaten var olan yüksek kalitesi daha da üst boyutlara erişiyor. Van Etten’ın yardım çığlığı, Zach Condon’un teskin edici sözleriyle yatışıyor ya da belki yatışıyor gibi yapıyor; malum, zordur kanayan bu yaraları sözlerle sarmak: “Take my hand and squeeze, say I’m alright/ Elimi tut ve sık, iyi olduğumu söyle”ye karşılık; “It’s okay to feel, everything is real/ Hissedebilmek iyidir, olan biten her şey gerçek…”

Tüm bunlar bir yana; ifade etmek gerekir ki, Avea Escape to Music, isminin hakkını verircesine çok nadide bir konsere imza atıyor. Sharon van Etten’ı bir küçük salona sıkıştırmadan ya da bir festivalde ziyan etmeden koca Küçükçiftlik Park’ı kendisine tahsis ediyorlar ki, van Etten da gitarını kaptığı gibi bu güvenin ve ilginin karşılığını verecektir. Cat Power’a aşkı akrostiş şiirler yazma düzeyine ulaşan izleyicimiz de Sharon van Etten’ı bağrına basar, yaralarına ortak olur.

En azından şahsi planım tam da bu yönde: İyisin Sharon(Yukarıda sözlerinin bir kısmını verdiğim şarkıya gönderme yaparak)…

Emre Yürüktümen

***

Sharon van Etten’ın birkaç gün önce yayınlanan yeni videosu Magic Chords: