İnsanlar İkiye Ayrılır Filmi Üzerine

İnsanlar İkiye Ayrılır filmi Tunç Şahin’in yazıp yönettiği, 2020 yılında vizyona giren bir film. Vizyondayken yakalayamamıştım ama geçen günlerde BluTv’de dolanırken rastladım, meğer filmin yapımcıları Bir film ve BluTv’ymiş, bu sebeple de BluTv üzerinden izlenebiliyor şu anda. Filmi açtığım andan itibaren kendimi merak içinde buldum ve hikaye beni öyle sarıp sarmaladı ki birdenbire sonu geldi. Ardından çok da tesadüfi bir şekilde (büyük ihtimalle BluTv algoritması bana bunun tesadüf olduğunu düşündürdü) 7 Yüz ile karşılaştım. O dizi de çok uzun zamandır merak ettiğim ama açıp bakmaya fırsat yaratamadığım bir diziydi. Vaktim olduğundan açıp onu da izledim ve ilk bölümün sonunda fark ettim ki hikaye Tunç Şahin’e ait. Bu tanışıklık beni hem dizi üzerine hem film üzerine araştırmaya yöneltti, böylece Tunç Şahin ve bu işler hakkında bazı araştırmalar yapma fırsatı yakaladım.

Filmden başlamışken devam etmem gerekirse İnsanlar İkiye Ayrılır filmi Tunç Şahin tarafından bir kara film olarak tanımlanıyor. Bu tanım içerisinde de hem klasik kara filmleri hem de neo-noir’leri incelediğini söylüyor Tunç Şahin. Sinematografik olarak iki türden de ziyade daha modern ve minimalist bir yaklaşımı tercih ettiği oldukça açık geliyor bana ama estetiğin hissi ve akışı bu şekilde düşününce andırıyor elbette. Filmdeki oyunculuklar oldukça güzel ve başarılı, zaten 2020’de Nezaket Erden Altın Portakal’da en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü almış buradaki rolüyle. Hikayenin çevresinde döndüğü üç karakteri oynayan Buru Biricik, Pınar Deniz ve Aras Aydın rollerinin altından ustalıkla kalkıyor ve tüm oyuncular filmin tam ihtiyacı olan oyunculukları sergiliyor. Bazı filmleri izledikten sonra filmi değil de oyunculukları hatırlar olmak benim şahsen zevk almadığım bir durum, bu filmden sonra herkesi tek tek beğenmiş olmanın yanında filmi onlarla anmıyor oluşum bence tam tadında yaratılmış bir denge olduğunu gösteriyor. 

İnsanlar İkiye Ayrılır filmi isminin ve filmdeki sistemin iddia ettiğinin aksine insanların ikiye ayrılmasının nasıl imkansız olduğunu anlatıyor esasında. İyi-kötü, avcı-av, kurtarıcı-kurtaran gibi zıtlıkların aslında ne kadar rahatlatıcı olduğu ve asıl gerçeğin bu ikiliklerin arasındaki gri bölgelerde olduğu ve bunu görmenin ne kadar tedirgin edici olduğunu görüyoruz filmde. Tunç Şahin’in neo-noir ile kast ettiği aslında tam da bu tekinsizlik alanının yaratısı olabilir diye düşünüyorum. Filmdeki karakterler belli bir sistemde belli görevlere sahipler ve bu ilk bakışta sistem eleştirisi diyebileceğimiz film içinde bu hiyerarşik konumlanışları onları yine de iyi-kötü ikiliğine oturtmamızın önüne geçiyor. Burada da aslında sanatın nasıl bir yüzleştirici yanı olabileceğini görebiliyoruz. Okuduğum röportajlardan birisinde Tunç Şahin bazı insanların onun filmlerine “naif” dediğini söylüyor ve kendisinin buna katılmadığını hatta aksini iddia ettiğini söylüyor. Sanırım ne demek istediğini çok iyi anlayabiliyorum çünkü bir seyirci “sistem eleştirisi” ön kabulüyle girdiği bu filmden tatmin olmadan çıkıp “naif” yorumunu yapıyor ama aslında filmde yapılan şey sistemi bir kenara bırakıp orada var olan insanları kalıplara sıkıştırmadan anlatmak.

7 Yüz dizisi ise aslında İnsanlar İkiye Ayrılır’ın birer saatlik izdüşümlerinden oluşan bir dizi. Birbirinden bağımsız görünen yedi bölüm ve hikaye aslında birer birer birbirine bağlanarak sonunda bir evrenin içinde yüzleşme hikayelerine dönüşüyor. Zaten İnsanlar İkiye Ayrılır filmi 7 Yüz’ün hikayelerinin devamı düşünülürken yaratılmış bir hikayenin filmleşmiş haliymiş. Bir başka konuşmasında da Tunç Şahin 7 Yüz’ün yaptığı bir kısa filmin fikrinden çıktığından bahsediyor. O kısa filmin adı da Sadece Tek Bir Gün. Bu filmi de legal olarak online olarak bulabiliyoruz Vimeo üzerinden. Yarım saatlik bu kısa filmin neden Tunç Şahin’in dünyasını özetlediğini 7 Yüz’ü ve İnsanlar İkiye Ayrılır’ı izledikten sonra izlediğimde net bir şekilde anladım. Tunç Şahin hikaye ve karakterin değerini yok saymayan ve bunu sinemaya taşırken de ustalığını ve sinema bilgisini gösterebilen bir yönetmen, bu sebeple bu haftaki karşılaşmamdan çok memnunum, en yakın zamanda da bir başka filmi olan Karışık Kaset’i izlemek istiyorum, anladığım kadarıyla onun bu filmler ve diziden ayrı bir dünyası var ama okuduğum yorumlardan anladığım kadarıyla o film de kendine ait bir dünya yaratıp ana akım bir romantik film olmanın ötesine geçebilmiş.