Hante.: “Gerçeklik Henüz Seni Kuşatmamışken…”

Hante. Hélène de Thoury’nin projelerinden sadece biri. Plak şirketi Synth Religion’ın kurucusu ve tekno ikilisi Minuit Machine’in bir parçası da olan de Thoury, hakkında bir yazı karaladığımız son albümü Morning Tsunami ile tanımsız müzikler üretmeyi sürdürüyor. Darkwave ve elektronik sular arasında salınıp duran bu proje ve de Thoury’nin yolculuğu üstüne kendisiyle keyifli bir sohbete giriştik.

Benimle bu röportajı yaptığın için teşekkür ederim, Hélène. Öncelikle şunu sormak istiyorum: Geçenlerde şarkılarını bir arkadaşıma tavsiye ettim. İki çalma listesi var kendisinin Spotify’da, biri darkwave, biri de elektronik müzik odaklı. Ve şarkılarını bu listelerden hangisine dahil edeceğini bilemedi. (Ben de “DarkRave” adlı yeni bir liste hazırlamasını önerdim.) Yaptığın müziği sen nasıl tanımlarsın?

H: Beni ağırladığın için çok teşekkürler! (gülüyor) Aslında bu “DarkRave” fikrine bayıldım! Yaşanan kafa karışıklığını çok iyi anlıyorum, açıkçası cevabı ben bile bilmiyorum. Sanırım yaptığım müziğe o iki türün karışımı diyebiliriz. Biraz da insanlar duymak istedikleri şeyi duyuyor sanki, çok farklı tasvirler işitiyorum tarzım konusunda. Kendimi anlattığım çeşitli mecralarda “lanetli wave” tanımıyla da karşılaşabilirsin. Tek bir müzik sahnesine ait hissetmediğim için uydurduğum bir şeydi.

Yeni albümün Morning Tsunami ile dinleyicilerine kendi tabirinle “musallat olmayı” sürdürüyorsun. İncelikle inşa edilmiş, hem hassas hem de yıkıcı seyreden bu seçkinin hikayesi nedir?

Morning Tsunami‘deki şarkıları bestelemeye ilk başladığımda kafamdaki şey bir konsept albüm yazmaktı. Film müziği olarak da değerlendirilebilecek bir şey, tekrar eden melodileri ve hikayesi olan… Air’in Virgin Suicides‘ı gibi. Fakat henüz o kadar farklı bir şey yazmaya hazır değilmişim, en nihayetinde ayrıksı şarkılara sahip bir başka albümüm oldu. Sanırım orada bir yerde hala sinematografik bir şeyler duyuluyor, çok da progresif şarkılar var. Kimisinin olaya girmesi uzun sürüyor. Duyguları bestelerimde her daim öne çıkardım ama bu albümün katartik boyutu bambaşka bir düzeyde seyrediyor. Bu durumun bende uyandırdığı kuvvetli hisler, pandemiyi atlatmamda yardımcı oldu. Bu yüzden de şimdiye kadarki en samimi işim olduğunu düşünüyorum, adeta açık bir kitap gibi…

Morning Tsunami (Sabah Tsunamisi) bilhassa gece vaktiyle ilişkilendirilen müzikler içeren bir albüm için ilginç bir isim seçimi olmuş. Albümü şafak vaktinde dinlemiş biri olarak o saatlere de hayli iyi gittiğini teyit edebilirim gerçi. Nasıl seçtin bu başlığı?

Albüm çok şahsi bir içerikte olduğu için başlığın da bir o kadar şahsi olmasını istedim. Tsunami kelimesi anında aklıma geldi çünkü hem sevdiğim hem de beni korkutan bir kelime. Tekrar tekrar gördüğüm bir kabus var: Bazen bir sahilde, bazen bir şehirde yürürken üstüme devasa bir dalga yaklaşıyor. Kaçmak mümkün değil. Sabah kelimesini seçmemin sebebi ise bunun sabahları gördüğüm bir rüya olması, hani çok erken uyanıp sonra anında uyumaya dönersin ya. Ben öyle anları çok severim, her ne kadar bazen kabuslar görsem de. Gerçeklik henüz seni kuşatmamışken, iki dünya arasında sıkışıp kalmış gibisindir.

Hayli kapsayıcı bir müzik zevkin var. Dinleyicilerini şoka uğratır dediğin, insanların senden en az bekleyeceği ilham kaynakların içinde neler var?

Dinleyicilerimi şoka uğratır dediğim… Güzel soru! Çok farklı tarzlarda müzikleri dinleyerek büyüdüm. Dört çocuklu bir ailede en küçük kardeş benim, kardeşlerimin dinlediği müziklerin üstümdeki etkisi büyük oldu. Klasik müzikten hip-hop’a, indie rock’tan heavy metal’e, 80’ler synthpop’undan Fransız pop şarkılarına… Sahiden yüreğime dokunan müzikleri keşfetmem biraz vaktimi aldı. Farklı dönemlerden geçtim, hepsinin etkisini de biraz biraz müziğimde duyabilirsin sanırım. Mesela çok uzun süre metal müzik dinledim ve bir metal grubum varken Arch Enemy’nin ilk vokali Angela Gossow gibi şarkı söylemeye çalışırdım. Gerçi eminim buna pek şaşırmamışsındır! Daha çok eğlenceli bir bilgi gibi oldu.

Müziğin sık sık sinematik olarak nitelendiriliyor. Sinema ve moda tasarımında lisans yapmış biri olarak görsel sanatlardaki en büyük ilham kaynakların kimler?

Sinema okuyorken David Cronenberg ile David Lynch’e odaklanan bir ders almıştım. Filmlerine aşık oldum. Hocam Cronenberg’in yakın dostuydu, beni büyüledi bu durum. Hala bir şekilde yaptığım müziğe ilham veriyor sanırım. Şimdilerde Wes Anderson’ın şiirsel estetiğinin büyük hayranıyım. Moda tasarımına gelecek olursak, hala ilgim var elbette lakin artık yeni koleksiyonları takip etmeye vakit ayırmıyorum. Yine de bazen orada burada fotoğraflarla karşılaşıp giysilerin güzelliği karşısında büyüleniyorum. Üç sene önce Alexander McQueen üstüne bir belgesel izlemiştim, yeteneği ve vizyonu beni çok etkilemişti.

“Bu karanlık komüniteye ait olan insanlar, aslında günümüzün Yeni Romantikleri. Bütün bunlar içinde inkar edilemez bir şairanelik var. Dünya da halihazırda hayli karanlık bir yer olduğundan daha fazla insanın karanlık estetik değerleri benimsemesi makul görünüyor.”

21. yüzyılın gece kulübü kültüründe karanlık elektronik müziklerin büyüyen bir etkisi var gibi. Öte yandan Molchat Doma gibi isimler de müzikleriyle TikTok fenomenlerine dönüşebiliyor. Sence dahil olduğun müzik sahnesi bir çeşit rönesans dönemini deneyimliyor olabilir mi ve Paris’teki goth sahnesi bununla ne şekilde bağlantılı?

Karanlık estetik anlayışları kesinlikle dört bir yanımızı sarmış durumda. Bunu daha fazla kişi tarafından keşfedilip anlaşılmaya yönelik bir fırsat olarak görüyorum. Daha geçen hafta otobüs durağında beklerken ya Dior ya da Chanel’e ait bir reklam panosu görüp üst düzey goth modası sandım. Pek de şaşırmadım gerçi, moda endüstrisinde çalışan insanların bazıları sürekli siyah giyiniyor. Goth’tan ziyade minimalist bir anlayışla yapıyorlar bunu gerçi, ama olsun. Benim için goth hareketi, kendini ana akım olandan uzaklaştırmak anlamı taşımıyor; kendi dünya görüşünü, sanat anlayışını ifade etmenin bir yolu. Bu karanlık komüniteye ait olan insanlar, aslında günümüzün Yeni Romantikleri. Bütün bunlar içinde inkar edilemez bir şairanelik var. Dünya da halihazırda hayli karanlık bir yer olduğundan daha fazla insanın karanlık estetik değerleri benimsemesi makul görünüyor. Karanlık müzikler dinlemek bu evrim sürecinin bir parçası.

Günümüz gotik / darkwave projelerinin çoğunluğu ya solo ya da iki kişi çalışıyor, gruplara pek rastlamıyoruz. Sence bu durum bize bu müzik türü hakkında neler söylüyor?

Olay şu ki bu tarz müzikler icra ediyorsan mümkün olduğunca çok konser vermek için sık sık seyahat etmen gerekir. Haliyle az kişi işi pratikleştiriyor gibi. Bir projeye iki kişiden fazla girişirseniz seyahat maaşlarını karşılayabilmek de epey zorlaşıyor. Bence aradığın cevap bu kadar basit: Böylesi daha uygun oluyor. Ki burada tüm gelirini müzikten elde ettiğin bir senaryodan bile bahsetmiyorum. Gruplar nasıl başarıyor, gerçekten hiçbir fikrim yok.

Hatırandan oldukça az bilinen sanatçıları ve albümleri kazıyıp bir liste yapacak olsan kimleri dahil ederdin?

Bunu cevaplamak için Spotify’ıma şöyle bir uğradım. Gözüme takılan, daha fazla ilgiyi hak ettiğini düşündüğüm sanatçılardan birkaçı şunlar oldu: Echoberyl, Rue Oberkampf, Hørd, NNHMN, SDH, Figure Section…

Başka birçok projenin yanında bir de kendi plak şirketin Synth Religion’ı idare ediyorsun. Zamanında -yine kendi plak şirketleri olan- Selofan’a müziğin arka planında ilerleyen sahnenin pandemiyle nasıl mücadele ettiğini sormuştum, aynı soruyu sana da ileteceğim. Gördüğün kadarıyla Fransa’da işler nasıl?

Geçtiğimiz senenin çok sayıda bağımsız plak şirketi ve müzisyen için işleri değiştireceğini düşünmüştüm. Belki finansal zorluklardan dolayı işlerini sona erdireceklerini de… Ama pek de bir şey değişmedi gibi. Herkes mekanlar yeniden açılana dek bir şekilde sabretmenin yolunu bulmuş görünüyor. İnsanlar da müziğe her zamankinden derin dalmış, yeni şeyler keşfetmeye meraklı durumda. Umarım yakında her şeyi geride bırakacağız.

Öngörülebilir gelecekte seni üretim ve konserler anlamında ne gibi projeler bekliyor?

Şu anda önceliğim, bir diğer projem olan Minuit Machine için şarkılar yazmak. Yeni bir organizatörle anlaştık ve bu proje özelinde işlerin hayli iyi yürüdüğünü düşünüyorum. Bu da beni üretmem ve kendimi yeni alanlara itmem konusunda motive ediyor. Grup arkadaşım Amandine ile yeni sound’lar ve yeni araçlar üstünde deneyler yapmaya devam etmek istiyorum. Bir de elbette konser, konser, konser…

Eğer adına dikilmiş bir anıt taşa şimdiye kadar karaladığın şarkı sözlerinden birini yazdırabilseydin hangisini seçerdin?

Buna cevap olarak seçebileceğim, ironi yüklü bolca seçenek olduğunun farkındayım. Ama nihai seçimim Blank Love‘dan “Regrets are for nothing” (“Pişmanlıklar bir işe yaramaz”) olacak.

Hante.’nin Bandcamp profiline şuradan göz atabilirsiniz.