Ductape ile Söyleşi: “Birbirimizi İyileştiriyoruz”

Son güncelleme:

Furkan ve Çağla Güleray’ın darkwave projesi Ductape, yeni albümü Echo Drama‘yı geçtiğimiz günlerde yayımladı. Biz de çifte ulaşarak hem hasret giderdik, hem de kafamızdaki soruları ilettik.

Nasılsınız, keyifler yerinde mi?

Keyifler gayet yerinde. Echo Drama yayınlanalı 2 hafta oldu ve tepkiler, geri dönüşler gayet güzel gidiyor. Şu an Paris konseri için yoldayız ve yolda olmak dışında her şey güzel.

Son röportajımızın üstünden iki sene geçmiş, zaman hızla akıp gidiyor. Hızlı bir özet geçebilir misiniz, o günden bu yana Ductape’in yolculuğunda neler yaşandı?

O kadar çok şey yaşandı ki bazen biz de bu son iki yılda yaptıklarımızı düşündükçe şaşırıyoruz. O zamanlar karantinadaydık ve evden görüntülü konuşma yapmıştık. Birçok açıdan zor zamanlardı. Ruh albümünden sonra yakın zamanda Echo Drama’yı yayınladık, birçok remix ve bir de remix albüm yaptık. Meksika’dan İtalya’ya birçok yerde sahne aldık, İstanbul’dan Ankara’ya taşındık gibi önemli başlıklar açtık hayatımızda.

Yeni albümünüz Echo Drama’yı kayıt sürecinden aklınıza takılan üç spesifik anı üstünden konuşalım mı?

Furkan: Echo Drama’nın kayıtlarını yaptığımız Stüdyo Mars’ın çok eskilerden tanıdığım sahibi Uğur abimizi kaybettik. Çok beklenmedik ve üzücü bir süreçti.

Mix aşamasında Uğur abinin ardından bir akşam tanıştığımız Soft Analog ekibi ve Ömer’in mikslere başlaması albüm kaydında olabilecek en güzel şeylerden bir tanesiydi.

Bir yandan çalışıp, konserlere gidip bir yandan albüm kaydetmek gerçekten zor bir süreç. Arada stüdyoda zorla kendimize uygunluk yaratmaya çalışmamız da unutulmaması gerekenlerden.

Çağla: Kayıt aşamasındaki küçük problemlerden dolayı bazı şarkıları bir daha kaydetmek zorunda kaldık. Süreç uzadıkça sinirler gerildi, vokal kayıtlarında yere kapanıp gülme krizlerine girdiğimi hatırlıyorum. 

Aylarca süren yağmurlar sebebiyle yağmurun bile modumuz değişmesin diye albüm kaydının bitmesini beklediğini düşünmüştük. Sonunda o da dayanamadı ve gitti. 

Karanlıkta vokal kaydı yapmayı sevdiğim için stüdyoda birkaç şeyi devirdiğim anlar var bir de. 

Bu seçkiden ortaya çıkarması en kolay ve en zor birer şarkı seçecek olsanız bunlar neler olurdu?

Furkan: Benim için “The Unknown” zor olandı. Emprovize gitar durumları vardı ve bpm gereği çalımı diğerlerine oranla daha zordu. Ayrıca baslarını hiç durmadan tek take alabilmek de zorladı.

Kolay parça demek yanlış olabilir belki, ama “Red Scar” albümün ilk parçalarından olduğu için kayıt süreci çok daha rahat geçti benim için.

Üretim sürecinde de “Red Scar” kolay gibi görünendi. Bir sabah uyandım ve direkt parçayı baştan sona yazdım, Çağla da sözlerle synthleri bir oturuşta bitirdi. Malum oldu gibi bir durum söz konusu “Red Scar” için. En zoru da sanırım “Evil Me” olabilir, bir türlü ikinci verse bestesini tamamlayamadım ve o anda Çağla devreye girip parçaya son noktayı koydu.

Çağla: En kolayı “İnsan Senfonisi” idi, çünkü demo halini albüme koyduk bir daha stüdoda kaydetmeden. 

En zoru ise “Anafor” oldu; hiçbir şeyi değiştirmeden bir şeyleri değiştirmeye çalıştık. Başardık. 

Bu albümün şarkı üretim metotlarında önceki işlerinize kıyasla ne şekillerde olgunlaştığınızı düşünüyorsunuz?

Furkan: Çok fazla metot yada işin matematiği kısmında değiliz. Şöyle olmalıdan ziyade öncelikle bizim dinleyebileceğimiz ve sevdiğimiz yolda ilerlemeye çalışıyoruz. Bas gitar ya da gitar rifiyle başlarım genellikle parçalara, bu albüm de o yolda oldu. Echo Drama’nın sound’u konusunda altyapıların daha zengin bir kitaplığa sahip olduğunu söyleyebilirim. Özellikle kayıt öncesi aldığımız birkaç  synthesizer ile parçalara daha fazla hayat ve genişlik verdiğimizi düşünüyorum. Onun haricinde “Ruh” ve “Labirent”in temellerine yeni deneyimlerimizi ördüğümüz bir süreç yaşadık. Yeni parçaların oluşumunda bu 2 yıldır geçirdiğimiz turnelerin katkısını kesinlikle yadsıyamam. İçimizdekini daha iyi anlamamıza neden oldu sanırım.

Çağla: Kendimizi, ne istediğimizi ve sınırlarımızı aşabildiğimizi keşfettik, bazı duyguları sadece hisler ile değil tat ve koku ile bile betimleyebildiğimizi gördük. 

Dünyayı turlarken aklınızda yurtdışı konserlerinizden kalan birkaç çok özel anıyı paylaşabilir misiniz?

Furkan: Latin Amerika turnesinden önce She Past Away ile 3 günlük bir serideydik ve hemen ardından Sao Paulo ile 4 günlük turneye başladık. Sanırım 8 günde 7 şehir, 5 ülke gezdik ve gerçekten çok yorucuydu; ama kesinlikle buna değdi.

İlk Meksika turnemizde şarkılarımızın, hatta Türkçe olanların bile baştan sona ezbere söylendiğini görmek şu an bile tüylerimi diken diken bir hatıra.

Prag Gothic Treffen’de sahnenin karanlığı ve üzerime yapışıp çıkaramadığım gömleğimi de burdan saygıyla selamlıyorum.

Çağla: Latin Amerika turnesinde ilk konserden sonra Brezilya’da sabah ışıklarıyla havalimanına tabii ki de tüm turnede olduğu gibi uykusuz ve aç gitmiştik. Kocaman bir pizza söylemiştik. Bitiremedik ama atmaya da kıyamadığımız için o pizza bizimle 3 ülke gezdi. Uçağa bir sürü ekipman ve üzerinde “For the love of pizza” yazan kocaman bir pizza kutusuyla girmek zorluydu. Kendisine teşekkür edip Peru’da vedalaştık. 

Geçtiğimiz günlerde Drab Majesty’nin ön grubu olarak sahne aldınız. Hayranı olduğunuz isimler içinde bir gün birlikte sahne alsak dediğiniz başka kimler var, beş isim sayabilir misiniz?

Çağla: 15 senedir Diary of Dreams konserlerinden birine denk gelip gidemedim ve Ductape sonrası da bir gün birlikte çalarız diye totem yaptığım için hâlâ gitmiyorum. 

Furkan: Siouxsie and the Banshees, Public Image Limited, Bauhaus, Front 242, Grauzone.

Post-punk etkileşimli grupların 80’lerden beri -ve hâlâ- merkezini kalıcı olarak yurt dışına taşıdığı çok görüldü. Siz de halihazırda dünyayı turlayan ve yabancı bir labelda üretim yapan bir ekip olarak kendi adınıza bunu hiç değerlendiriyor musunuz?

Furkan: Müzik evrenseldir kısmını geride bırakıyorum, zira buradaki evrenle dışardaki evren aynı çatı altında kesinlikle değil. Müzik ve sanat açısından ülkemizde çeşitlilik kısıtlı. Bunu söylesem kimse bana bozulmaz sanırım. Kendi ülkesinden başka bir yerde kimse durup dururken yaşamak istemez, ancak çok da büyütülecek bir konu değil. Nerede huzurluysan ve nereye ait hissediyorsan orada yaşamalı, orada kendini ifade edebilmelisin.

Yakın zamanda bizim de bu yönde bir planımız var, bakalım zaman neler gösterecek.

Uzun süredir çift olarak kasvetli ve melankolik müzik icra etmenizin iletişiminizde herhangi bir etkisi oldu mu?

Furkan: Yaptığımız müziğin kişiliğimizden bağımsız olduğunu hiç düşünmüyorum ki zaten aksi durum biraz dolandırıcılık olur yapay olur. Enerjisi çok yüksek insanlar hiçbir zaman olmadık.

İkimizin de bu konuda ortak yönlerinin çok fazla olduğu aşikar. İki kişinin aynı evde karamsar olması bazen olaylardan sıyrılmamızı zorlaştırmıyor değil ama.

Çağla: İnanılmaz keyifli olsa da üretim aşamasında birbirimizin en derin yaralarına dokunuyoruz. Sonra tekrar birbirimizi iyileştiriyoruz. Böyle zorlu bir döngü. 

Müzik platformunuzun arama geçmişinde karşınıza çıkan son üç şarkı nedir?

Çağla: Nitzer Ebb – “Hearts and Minds”, Kas Product – “Never Come Back”, Dancing Plague – “Cataracts.”

Furkan: Daf – “Der mussolini”, Malaria – “You you”, Agent side grinder – “Stripdown.”

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

İki yılın ardından süreci tekrardan konuşmak ve yaşananları hatırlamak keyifliydi. Umarız tekrardan görüştüğümüzde yine birçok şey listelenir ve konuşulabilir. Teşekkür ederiz.

Sorular: Deniz Ekim Tilif, Deniz Keskintimur