Alman krautrock grubu Can’dan etkilendiğini söylediği bir albümle çıkagelen Angel Rose Deradoorian, pandemi olmasaydı Stereolab’in Kuzey Amerika turnesinde ön grup olarak sahne alacaktı. Los Angeles, Kaliforniya’da yerleşik sanatçı Find the Sun albümünü Pasifik Okyanusu manzaralı Tamalpais Dağı tepesinde, duvar boyutunda camların olduğu bir stüdyoda kaydetmiş. Marin County’deki bu analog stüdyo, albümün dinginliğini meydana getirmede başat bir rol oynuyor.
Modern dünya ve şehir hayatından uzakta, doğayla karşı karşıya gelen sanatçı bu şarkıların kendinin en iyi versiyonu olmakla ilgili olduğunu söylüyor. Ona göre toplum insanların tam potansiyellerine ulaşmaları için ideal bir ortam sunmuyor. İnsanlar toplumsal normlara kolayca uyum sağlayarak potansiyellerini heba ediyorlar bir yerde. Özellikle bu durum kadınlar için daha çok geçerli elbette. Zira onlar toplumda her zaman erkeklere göre daha çok baskıya uğruyorlar. Geçmişte New York eyaletinin ormanlarında meditasyon yapmak amacıyla birçok kez bulunan Deradoorian, bu inziva seanslarından diğer müzisyenlerle ortaklık yapma arzusu duyarak çıkmış. Albümdeki şarkılar çoğunlukla bu emprovize ortaklıkların ürünü.
Bu dingin ve introspektif albüm birazcık da okült etkisinde sanıyorum. Gerek albüm görseli gerek sözlerden böyle bir çıkarsama yapmak mümkün. Şarkı sözlerini yorumlamak dinleyiciye kalmış tabii ama ben biraz okült olduğunu sandığım şeylerin etkisi altındaki bazı sözlere denk geldim. Örneğin “The power that destroys resistance” veya “Good and bad doesn’t mean anything to me” gibi Nietzsche‘ci göndermeler bir tür ahlaki muğlaklığa işaret ediyor. Anlaşılan kendini gerçekleştirme konusunda en önemli yol göstericilerden Nietzsche’den etkilenilmiş. Sonuç olarak orijinal ve cesur bir albümün ortaya çıktığını söylemek mümkün.