Ankara Kalesi’ni Müzikle Kuşatmak

Son dönemde müzik alanında ülkemizden internete armağan olan video serilerine bakınca, müzik-mekan ilişkisini yeniden düşündürecek epey örneğin çıktığından bahsetmiştim. Oradakiler belirli bir seri adı altında çeşitli müzisyenleri bir araya getiren örneklerden oluşuyordu. Bir de bu tür örneklerden bağımsız olarak değişik mekanlardan müziklerini paylaşan müzisyenler var. İşte onlardan biri İkaru.

Ankara çıkışlı elektroniğin downtempo, ambient, chill-out kıyılarında dolaşan grup, her bir sahne deneyiminin ve ortamın müziklerinin özgünlüğünü etkilediğini düşünüyor. Yakın zamana kadar da kendilerini sadece konser haberleri üzerinden duyuyorduk. Kışın son çeyreğinde Ankara Kalesi’nden yaptıkları canlı performans yayınıyla internetteki kitleyle aralarındaki perde aralandı. Böylece sadece Ankara Kalesi’ndeki performanslarıyla ilgili detayları konuşmakla kalmayıp İkaru adının neyi temsil ettiğinden gelecek planlarına kadar pek çok soru işaretine değindik. 

Kendileri hakkındaki gizi bir parça aralarken, bir şeyleri tanımlarken sadece internetteki bilgiyle hareket etmemek gerektiğini de hatırladık (bkz. ilk soru). 

Tanımaktan memnun olduğumuz İkaru’nun Ankara Kalesi performansını aşağıdan izleyebilir, kamera arkasından kalan anılarına buradan bakabilirsiniz.
 

Öncelikle, Japonca’da “sinirlenmek” mi yoksa eski bir kuş türü mü? İkaru sizin için hangisidir ve neden? 
Aslında ikisi de değil. Quechua (Keçuva) olarak bilinen yerli bir Güney Amerika kabilesinin dilinde kullanılan, ‘ikaro’ yahut ‘icaro’ olarak da yazılan bir kelimenin evrilmiş hali Ikaru. Dünyanın geçmiş kültürlerinde belirli bir amaç etrafında söylenen ve trans bir durum potansiyeli sağlayan her tür sesi yahut titreşimi biz Ikaru tanımına dahil ediyoruz. Yaptığımız müzik de bu ‘bir arada bulunma’ halinin müzikal ortam içerisindeki oluşumunu bu şekilde öngörüyor ve uygulamaya çalışıyor. Ikaru, bizim için kısaca “aşkın bir ses/titreşim birlikteliği içinde olmaya çalışmak”.

İkaru, takip ettiğim kadarıyla, uzun süredir Ankara’nın çeşitli sahnelerinde yer alıyor. Ancak müziğinizi internette paylaşmanız biraz zaman aldı. Bilinçli bir tercih miydi, biraz bahseder misiniz? 
Bu soru ile Ikaru’nun yaptığı müziğin bir başka perspektifi daha ortaya çıkıyor, o da sergilendiği ortama göre orijinal bir nitelik taşıması. Söylediğin gibi geçtiğimiz bir buçuk yılda hem Ankara’da hem Türkiye’nin başka şehirlerinde defalarca çaldık, fakat bunların hiçbiri birbiriyle eş değildi. Başka bir deyişle, herhangi iki performansımız arasında daha önce karar verilip prova edilmiş durumlar olmasına karşın, bir o kadar da sahnede gerçekleşen emprovizasyon durumu vardı. Bu da çaldığımız parçaların sürekli bir evrilme süreci içerisinde olmasını ve kaydedilip paylaşma sürecinden ziyade kendi kendini geliştiren ve bunu daha çok sahnede yapan bir yapıya gelmesini sağladı.

Ankara Kalesi’ndeki performansınız hem grubunuzun hem de Ankara’nın tarihine geçecek bir iş oldu. Performans videonuzun altında konuyla ilgili İngilizce açıklama bulunuyor. Kalede performans yapma fikrini bir de ana dilinizde yorumlamanızı istesem? Fikir nasıl ortaya çıktı? 
Ankara Kalesi, içinde yaşadığımız –yahut yaşamaya çalıştığımız- bu şehrin en ilginç simgelerinden birisi. Özellikle tarihi ve anıtsal bir özellikte olması sanıyoruz bizim için orayı seçmemizin en büyük nedenlerinden biri. Biraz önce söylediğimiz gibi Ikaru’nun varoluşunu tarihsel bir bağlantıyla sürekli desteklemekle beraber, bunun yirmi birinci yüzyıl gibi bir zamanda yaratacağı yansımalar ve ilginç, karşıt gibi görünen ama esasında tamamlayıcı olan birliktelikleri ile çok fazla ilgileniyoruz. Kale de bu anlamda barındırdığı kültürel dokusuyla bunu gerçekleştirebileceğimiz bir yer haline geldi zihnimizde. Bunun yanında elbette daha önce böyle bir şeyin yapılmamış olması, bu şehrin en eski anıtı ile bu şehirde yapılan en yeni müziği yan yana getirmemizin yaratacağı anlık şok hissiyatı da hem kendimizin, hem de içeriğe erişenlerin yaşamasını istediğimiz bir duyguydu. Bu motivasyonlarla, bu performans fikrini hemen harekete geçirmeye karar verdik.

Fikri uygulamaya koyma süreci nasıl geçti? Beklediğinizden zor ya da kolay?
Hem zorlukları, hem de kolaylıkları vardı diyelim. Hazırlık ve çekim sonrası süreçleri de dahil edersek süreci tamamlamamız yaklaşık iki ayda, böyle bir işi ilk kez yapan küçük bir ekiple ve tamamen kendi imkanlarımızla gerçekleşti. Çekimin yapılacağı güne kadar tüm detaylarını kendi aramızda düşündüğümüz ve ilk kez gerçekleştireceğimiz için oldukça heyecanlı olduğumuz bir projeydi, bizi de kış mevsiminin ortasında Ankara’da böyle bir şey yapmaya iten şey de bu heyecanımız oldu.

Karşılaştığınız zorluklar nelerdi? Özellikle mekandan izin alma süreci kolay oldu mu? 
Bir anda ortaya çıkan bir fikir olması sebebiyle, proje için gerekli tüm ekipman/setup detaylarına hızlı ve ekonomik çözümler üretme süreci zannediyoruz ki bizim için en zor kısımdı. Bu süreçte yardımlarını esirgemeyen ve videonun sonunda ve altında isimlerini gördüğünüz tüm dostlarımıza tekrar teşekkür etmek isteriz, bizimle beraber olmaları bir güç ve motivasyon kaynağıydı. Ankara Kalesi’nde bir çekim yapmak için gereken izinleri almak için gerekli kurumlara başvurularımızı yaptık ve çekime bir gün kala da olsa yazılı izinleri almayı başardık.

Video 22 küsur dakikalık. Bu süre boyunca siz kesintisiz performans halindesiniz ve arada da drondan etrafı seyrediyoruz. Peki gerçekten ne kadar zaman aldı çekimler? Hem dron hem de performansınızı düşününce. 
Kamera sayımız ve enerji kaynağımız kısıtlı olduğu için çok hızlı hareket etmek zorunda kaldık ve yaklaşık 2.5 saat gibi bir sürede tüm çekimleri tamamladık. Bu sürenin büyük kısmını mekandaki teknik ve müzikal hazırlıklar oluşturdu, özellikle enerji kaynağı, enstrümanların kurulumu, ses kontrolü ve kamera kurulumları gibi süreçlerde az sayıda insan olmamıza rağmen hızlıca ve ortak hareket ettik. Drone da biz performans sergilediğimiz sırada eş zamanlı çekimler gerçekleştirdi.

(Bu soruyu henüz herhangi bir konserinize katılamamanın mahcubiyetiyle soruyorum. Umarım kusuruma bakmazsınız)
Yanılmıyorsam Kale’deki performansınızın içinde birden fazla parça bulunuyor. Bunlar önceki konserlerinizde çaldığınız parçalardan mı oluşuyor yoksa Kale’ye özel bir setle mi karşı karşıyaydık?
Hem evet, hem hayır. Biraz önce söylediğimiz gibi Ikaru’nun yaptığı müzik, icra edildiği her ortamda değişen ve gelişen bir yapıda. Fakat bu set, özellikle bu performans için önceden çalışmaya başladığımız ve Kale’deki performansımızdan bir hafta önceki bir konserimizde yalnızca bir kez prova ettiğimiz bir set. Daha önceki konserlerimizde çaldığımız şarkılara da benzerlik gösterdiği noktalar var, fakat büyük oranda bu performansa hazırlık sürecinde şekillenmiş bir karakteri var.

İlk ve tek videonuz (“Out of the Blue”) ile son performansınızla müziğinizde görselliğe önem verdiğiniz anlaşılıyor. Müziğinizin en iyi şekilde deneyimlenmesi için dinleyicilerinizin görsel-işitsel ögelerin birlikteliğine özellikle dikkat etmesi gerekir mi? 
Kesinlikle. Zamana yayılan bir görsel deneyimin yaşanan müzikal deneyimi de büyük oranda beslediğini düşünüyoruz ve bunun için Ikaru’yu biraz da audiovisual bir proje olarak ele alıyoruz. Söylediğimiz gibi Ikaru, tanımı itibariyle binyıllardır insanları iyileştirmekte olan bir şamanın bir temsili ve bugünün toplumunda bu rolün çeşitli kollara ayrıldığını düşünüyoruz. Görsellik de elbette bu kollardan biri. Bu durumla ilgili şu ana kadar yaptıklarımız bunlar, fakat farklı nitelikler taşıyan görsel yapılarla müziğimizi hem sahnede, hem de diğer görsel ortamlarda beslemeye devam edeceğiz.

Performansı Ankara’da soğuk bir günde gerçekleştirdiğiniz anlaşılıyor. Müziğiniz ile iklim koşulları arasında da bir bağ kurmalı mıyız? 
Gerçekten de çok soğuk bir günde, ısıtmayan ve sürekli bulutların arkasına kaçan bir güneş ile yaptık performansımızı. Fakat bu özel bir tercih değildi, yalnızca hızlı hareket istediğimiz bir durum içerisinde iklim koşullarının bizi etkilemesine izin vermek istemedik. Bunu yaparken gerçekten de soğuk bir Ankara’da yaşadığımızı göstermek istedik belki de izleyiciye. Post-prodüksiyon aşamasında da günün o hem karlı-hem güneşli, hem açık-hem sisli; değişken ve arada derede kalmış halini olabildiğince korumak istedik.

İlk kez mi ekipmanlarınızla beraber açık havada çaldınız? Nasıl bir histi?
Hayır, geçtiğimiz yaz açık hava performanslarımız oldu. Fakat 2500 yıllık bir mirasın bir burcu üzerinde, 5.5 milyonluk bir şehre, 2–3 derecelik bir hava sıcaklığında çalmak ve bunu o anda kaydediyor olmak gerçekten de içimizi titreten bir deneyimdi.


 
Bundan sonra kapalı kapılar ardında konser vermeye mi devam? Yoksa sizi internette daha çok görecek miyiz?
Kapalı mekanlardaki konserlerimize bir süreliğine ara verdik, bu süreçte bizi internette daha çok göreceksiniz. Kale’de çaldığımız parçaları da ihtiva eden bir EP çalışmasının sonuna geldik ve çeşitli iletişimler halindeyiz. Yakında güzel bir haberle feed’lere düşmemiz muhtemel. 

Açık havaya devam mı?
Yaz’ı bekliyoruz, aklımızda bizi yine oldukça heyecanlandıran, yollara düşmeli projeler var, bakalım. 

Kültürel ögeleri müziğinizle buluşturmaya devam mı?
Kültürel miras ile ciddi düşünüyoruz, evet.