İçine sıkıştığım, bencilce düşüncelerden sıyrıldığım 112 dakikada başlıyor her şey. Evde geçirilen yaz gecesinin sıkıntısını atmak için izlemeye koyulduğum bir film sadece. Yaşadığım tüm sorunlar un ufak oluyor filmle birlikte; mucizelerin varlığı anlam kazanıyor,inançlarım tazeleniyor. Belki de en önemlisi, tüm bu hissettiklerimi 112 dakika bitse bile tekrar duyumsayacağımı keşfetmiş olmam.
Keşfim filmin içinde gezinirken çarpılıp kaldığım bir şarkı: “Don’t Kiss Me Goodbye”
Puslu bir havaya sürüklüyor insanı ve sonra da tüm güzel şarkıların yarattığı etkiyi yaratıyor: Tekrar dinleme isteği.
Bu isteği yaratan şarkının sahibi Ultra Orange & Emmanuelle isimli bir grup. 2006 yılında kurulmuş Fransız kökenli grubun üyeleri Pierre Emery, Gil Lesage ve Emmanuelle Seigner.
Grubun solisti Emmanuelle Seigner aynı zamanda eski bir model ve aktris. Sesi adeta geçmiş bir zaman diliminden geliyor, o puslu havanın bu zamanlara ait olduğuna inanmakta güçlük çekiyor insan. Birkaç şarkının ardından geçmişin esintisinin grubun imzası olduğunu anlamak zor olmuyor. 2007 yılında çıkarmış oldukları ilk albüm şarkıları da bunu gözler önüne seriyor. Örneğin, “Bunny” şarkısını dinlerken 2000’lerden kesinlikle çok uzaktayız.
Grup, çıkarmış olduğu bu albümle çok daha eski olan Mazzy Star isimli alternatif rock grubuna ve Grunge tarzı müzik yapan Sonic Youth grubuna benzetiliyor; fakat Sonic Youth grubu Grunge tarzının öncülerinden olduğu için ufak etkileşimleri barındıran bu benzerlikler göz ardı ediliyor. Tüm bunlar doğrultusunda Ultra Orange & Emmanuelle grubunun tarzının da alternatif rock olduğu sonucu ortaya çıkıyor.
Şüphesiz ki albümün en çok ön plana çıkan şarkısı “Don’t Kiss Me Goodbye.” Bunda grubun solistinin başrolde yer aldığı “The Divining Bell and the Butterfly” filminin payı büyük. Benim şarkıyı keşfim de, Elle’de yazarlık ve editörlük yapan Jean-Dominique Bauby’nin gerçek hayatını anlatan bu mükemmel filme dayanıyor.
Albümde yer alan diğer bir şarkı olan “Rosemary’s Lullaby” isimli şarkı ise başarılı yönetmen Roman Polanski’nin “Rosemary’s Baby” adlı filminin ana temasını yansıtıyor.
Beyazperde ile iç içe olan grubun şarkıları geçmişe puslu bir yolculuk yapmak isteyen herkese açık, tek yapmanız gereken küçük bir dokunuşla bu yolculuğun kapısını aralamak.
“Oh Bunny you’re so fine
But you think you live in ‘ 69
Oh Bunny!”
Yankı Yıldırım