Yolda‘nın müziğine az çok aşinaysanız, devrin hepten muğlaklaştığı ve ruhen karanlığa sürüklenmeye meyilli olduğumuz şu günlerde muhtemelen Aşkın Yüzü‘ne varlığından haberdar olur olmaz dört kolla sarılacaksınız. Zira grubun müziğinde, sözlerinde o kadar tatlı bir gerçeklik ve hüzünlü hakikatler mevcut ki, birer can dostu misali güler yüzlü bir iletişime ve dertlerini dökmeye açık şarkılarla karşılaşıyoruz her daim. Kahkahaların ve dansların yavaştan hakimiyetini ilan etmeye başladığı bir rakı masasında olmak da buna benzer bir his değil mi?
Aşkın kaç yüzü var bu albümde? İki insan arasında olup biten sevdalar ile doğaya yöneltilmiş sevgi sözleri olmak üzere başlıca iki formda karşımıza çıktığı kesin. Aramızdan gidenlere, dalgalara ve denizin dibine görmeyen çapalara, sevdiğimizin kıvrımlarına, tahrip etmek isteyenlere inat Kaz Dağları’na, geceye, gündüze, sevda kuşlarına ve kuşları çeken çınar ağacına karalanmış sevda sözleri, özgürlüğü elleriyle bizzat yakalayıp çevresine dağıtma isteği uyandırıyor insanda. Yarınlara bir şey bırakmak istemeyenlere, çivisi çıkan dünyaya inat. Sonrası? Dünyayı “eğilip düştüğü yerden almak”. Bu son derece kaygısız ve pasifist yaklaşım, bir şekilde insana harekete geçme isteği ve inancı aşılıyor yine de. Bu durumun sırrı da müzik kavramının içerdiği sırlara içkin olsa gerek.
Geriye tek bir çekince kalıyor: Bu albüm neden bu kadar kısa? Spotify’da niyeyse kendine yer bulamamış Fikret Kızılok yorumu “Haberin Var Mı”yı eklediğimizde dahi Aşkın Yüzü‘nün toplam süresi yarım saati bulmuyor. Bu da halihazırda su gibi akan bir deneyim 10 dakikada olmuş bitmiş yanılsamasına düşmemize sebep oluyor. Bizim bu doymak bilmeyen Yolda sevgimiz böyle işte, hem şarkıları başa sara sara dinler, hem de onlarla yetinmesini bilmeyiz. Dahası gelene kadar elimizdeki şarkıları afiyetli tüketecek miyiz? Elbette.