2011’de dağılan Sonic Youth’un asil üyelerinden Thurston Moore bu yıl 25 Eylül’de yayınlanan solo albümüyle geri döndü. Indie rock denince akla ilk gelen gruplardan biri olan, Nirvana’nın etkilendiği, art-rock ve deneysel rock için efsane niteliği taşıyan Sonic Youth’u sevenler olduğu kadar hiç haz etmeyenler de mevcut. Mesela Oasis’ten Noel Gallagher bir keresinde rock müzikte ‘sanat’tan hoşlanmadığını söylemişti, zira şarkılarını mırıldanmak mümkün değildi. Noel’i bir faşist olarak yargılamadan önce(!) rock müziğin çoğunlukla popüler bir tabanı olduğunu unutmamalı, melodi ve ‘mırıldanabilirlik’ de kitlelerin müzisyenlerden talep ettiği bir özellik. Kibirli gibi görünmek pahasına burada avangardı ve deneyselliği savunmam gerekir diye düşünüyorum. Zira müzik sadece tüketicisini memnun etmek üzere yapılan bir aktivite değildir, bazen dinleyicisini farklı yerlere götürme kapasitesi olan, zihinsel kapıları açan bir şeydir. Avangardı mainstream’e yedirmeyi başaran gruplardan biri olarak Sonic Youth övgüyü hak ediyor bence.
İşin siyasi aktivizm tarafına değinebiliriz, 2016’da Amerika’da başkan adayı olarak demokratik sosyalist Bernie Sanders kampanyası için bir parça hazırlayan Thurston Moore kendisini progresif bir Yeşiller Partisi üyesi olarak tanımlıyor.
Gitar virtüözlüğünü konuşturan Moore albümün tümünde bu enstrümanın farklı seslere ulaşmasını sağlıyor. “Locomotives” kötücül tınısıyla sanayi uygarlığının bu buluşunu Blake’in satanik değirmenleri gibi korkutucu bir şeye dönüştürmüş. Deneysel besteci Glenn Branca’nın gitar çalışından çokça etkilenen Moore kariyeri boyunca bu etkileri taşımış görünüyor. Kendisi de müzik yazıları yazan Moore bu yönüyle de Fransız auteur yönetmenleri -daha önceden film yazıları yazan Truffaut gibi- hatırlatıyor.
Deneysel ve noise severlerin kaçırmaması gereken bu albüme gitar müziğinden hoşlanan, zihin açıcı bir şeyler dinlemek isteyenler de bir şans verebilir.