Julian Casablancas yine bildiğiniz gibi: Havalı, cilveli, hüzünlü. Bir Yeşilçam yıldızı olarak yeniden doğsa sektör içinde parlayacak jönlüğünü koruyor anlayacağınız. Yalnız bu defa bu jönlük yer yer fazla baskın çıkıyor gibi. The Strokes’un The New Abnormal seçkisine dâhil olarak önden servis edilen tekli “At The Door” bu intibayı vermişti en azından. Casablancas’ın klavyesini adeta baş başa romantik bir randevuya çıkardığı bu akıl almaz güzellikte The Strokes ise pek ortada gözükmüyordu. Daha ziyade Casablancas’ın diğer projesi The Voidz’u hatırlatan parça, albümün ruhunu bir ölçüde yansıtmayı başarsa da yanlışlık olmasın, ortada bir grup da var. Elbette tınısında yenilikler olan bir grup bu. Daha klasik bir The Strokes işi sayılabilecek ikinci tekli “Bad Decisions”ı bir uca, “At The Door”u diğerine yerleştirin. Alın size The New Abnormal’ın spektrum çizgisi.
Anında tanınabilen Albert Hammond Jr dokunuşları içeren açılış şarkısı “The Adults Are Talking”de başlıyor müzikal sergüzeştler. Arka planda süregelen ve “Brooklyn Bridge to Chorus” şarkısında hepten 80’ler diskosuna meydan okuyan beat’ler bizi kolayca müziğe çekiyor. “Selfless” gibi ağıt dolu ama büyüleyici bir aşk şarkısını ise aynı dönemden bir synthpop grubunun ellerinde yeniden doğmuş biçimde düşlemek (şart olmasa da) mümkün. Albümdeki 80’ler nostaljisi ilk başta düşünebileceğinizden çok daha güçlü, ileride karşımıza çıkacak saykodelik R&B tuhaflığı “Endless Summer”a bakmanız yeterli. Kimilerine birinci denemede fazla uzun ve amaçtan yoksun gelen bu şarkı zamanla kulağınıza kök salıyor, hemen pes etmeyin. Vokal performansı kimi zaman Bee Gees’i, kimi zaman David Gilmour’u andıran da başka şarkı yoktur yeryüzünde herhalde!
80’ler aşağı 80’ler yukarı atıp tutmak, albümün dansa kaldıran dokusuyla bünyeye moral aşıladığı gibi önyargılara yol açabilir, buna hemen karşı çıkalım. The New Abnormal, insanı çok güzel bir kalp kırıklığıyla dansa kaldırıyor. İkinci yarıdan devam: “Why Are Sundays So Depressing” gitarları kısa bir süreliğine yeniden sahneye davet etse de nakaratta hüznünü elektronik ses duvarlarına gömmeyi, bu duvarların içinde ağladığı belli olmasın diye robotlaşmayı tercih ediyor. Ancak bu noktada hüzün geri dönülemez yoğunlukta, iki şarkı önce “At The Door”u dinlememiz aksi yöne açılan kapıyı kapatmış olsa gerek. “Not The Same Anymore”da Casablancas bunu adeta telaffuz ediyor hatta: “Şimdi kapı çarpıp kapandı / Bir çocuk mahkum büyüyüp serpiliyor artık”. Casablancas’ın ettiği kelamlar için başlı başına bir yazı kaleme alınmalı, ancak peşin peşin bu sözlerin müziğin ruhuna ters düşmediklerini söyleyebiliriz. Şimdilik kısa bir örnek daha verelim bu konuda. Kapanış “Ode to the Mets” başlı başına bir güzellik abidesi olarak ses işçiliği ve icrası ile gönlümüzde ayakta dikilen son bariyeri de yıkıp geçiyor ve şunu diyor: “Nerede o eski zamanlar şimdi / Tırabzanı tutmanın vakti / Rubik kübü kendi kendini çözmüyor / Eski dostlar unutuldu şimdi”.
Adına ya da bir Basquiat eserini kendince ele alan kapak görseline aldanıp The New Abnormal’ı rock müzikte yepyeni bir çığır açacak ‘o’ yapıt olarak öngörmeye gerek yok, yeni bir Is This It? beklemek hepten manasız. The Strokes’un bu şarkıları yaratırken böyle bir amaçları olmuş gibi görünmüyor buradan bakınca zaten. Ama şu bir gerçek ki yeni şeyler deniyorlar, kendi diskografilerine hakiki ve canlı renkler katıyorlar, bunu yaparken de hüzünleriyle barışık biçimde çok eğlenip bu coşkulu hissi karşıya başarıyla geçiriyorlar. Olay da bu zaten, ayağını bir kapana kıstırmayıp daima yeni adımlar atmaya cesaret etmek. Bunu yaparken içindeki ilham da sönmemişse ne mutlu sana. Ve hayranlarına. Karşınızda The New Abnormal.