The Flaming Lips – King’s Mouth (2019)

Kral öldü.” O halde ömrün bol olsun yeni kral. Geçtiğimiz yıllarda karşımıza çıkan, bir türlü tam anlamıyla ısınamadığımız, sanki kendisinin parodisine dönüşen The Flaming Lips gitti, oldum olası sevdiğimiz eski The Flaming Lips yeniden doğdu. Miley Cyrus‘lu albümler, kafası ortaya karışık çalışmaların ardından o özlediğimiz rengarenk, çocuksu masumiyetin büyüsü King’s Mouth‘la geri döndü. Hepimizin gözü aydın.

Esasında geçtiğimiz Nisan ayında Record Store Day şerefine gün yüzü gören King’s Mouth, dijital mecralara daha bugün düştü. Zamanında 24 saatlik şarkı yazmış (bkz. “7 Skies H3”), aynı anda 4 farklı oynatıcıdan dinlenince anlaşabilen bir albüm üretmiş (bkz. Zaireeka) çılgınlar kralı bir grup 2019’da nelerin peşinde olabilir? Belki de kendisi olmak dışında hiçbir şeyin peşinde değildir. Böylesi de şu aşamada en güzeli olabilir mi? Muhtemelen. Tını, tema ve takdim açısından ekibin efsane albümleri The Soft Bulletin ile Yoshimi Battles The Pink Robots‘u anımsatan, hem radyonun hem de –Wayne Coyne‘un sözleriyle- dünyanın dört bir yanındaki, her yaş grubundan insanın dostu olabilecek bir işle karşı karşıyayız.

Albümün hikayesi The Flaming Lips’ten bekleyebileceğimiz kadar fantastik: Kafasının içinde tüm evreni barındıran bir dev, gün gelir kendi ülkesinin kralı olur. Yine gün gelir, halkını yaklaşan bir çığdan korumak için kendini feda eder, halkı ise onun anısını korumak için kafasını kesip heykel niyetine meydana dikerler. “Mouth of the King”‘te ise merhum kahramanımız “Her zaman var olacağım / Her birbirinize gülümseyişinizde / Her nazik hareketinizde / Ağzınızın ve zihninizin içinde” diyerek bu masum masala masum bir nokta koyar.

The Clash‘ten Mick Jones‘u hikayenin anlatıcısı yapan King’s Mouth, “The Sparrow”‘un duru ve akustik güzelliğinde, “How Many Times”‘ın pop atardamarlarında, “All For The Life in the City”‘nin Oz Büyücüsü tonlamasında, “How Can A Head“‘in teatral skalasında ve daha nice anda gönlümüzü fethetmeyi başarıyor. Gerçek anlamda bir başyapıt olmaktan ziyade eski başyapıtları hatırlatsa dahi aradan geçen bunca yıldan sonra bu kadarı da kafi. Hangimiz arada sırada çocuk olmayı özlemiyoruz ki?

PUANLAMA: 8/10