SUUNS: “Bazen Bir Şeyler Kontrolün Dışında Gelişir”

Son güncelleme:

Çok sevdiğimiz Kanadalı art rock ekibi SUUNS altıncı stüdyo albümleri The Breaks’i 6 Eylül’de yayınlamaya hazırlanıyor. Bunun şerefine gitarist ve basçı Joseph Yarmush ile güncel gidişata dair keyifli bir sohbete giriştik.

Yeni albümümüzün ismi ve kapak görseliyle başlamak istiyorum. Neden The Breaks (Kırılmalar) ismini seçtiniz? Sence kapakta kolaj estetiğinin tüm bunlarla bağlantısı ne?

Joseph Yarmush: Bazen bir şeyler kontrolün dışında gelişir. ‘Kırılmalar’ ismi de burada bu anlama geliyor. Bir de albümün son şarkısının ismiydi. Bu albüm de böyle ortaya çıktı işte, kırılmalarla… (gülüyor) Bir de farklı yazılıyor olsa da ‘fren’ anlamına gelen brake kelimesiyle dolaylı bir bağlantı var. Albümün sözlerinde belli bir araba yolculuğu teması mevcut.  Synth içeren uzun pasajlardan bol bol var. Öyle çok spesifik bir anlam yok belki, ama bir çifte anlam ya da gevşek bağlantılar söz konusu.

Kapak görseli yolda görebileceğin birbirinden farklı rastgele şeylerden ibaret. Albümle bağlantılar var belki ortada, ama çoğu seyahatlerde çektiğimiz şeyler. Bu fotoğrafları 20 yıla yayılan bir süreç içinde çektim. Çok azı Montreal’de çekildi sanırım. Görsel üstünde uzun süre çalıştık, son hâlini gösterdiğimde herkesin hoşuna gitti. Her şeyi uzun uzun açıklamaya çalışmıyorum, açıklayabilir miyim onu da bilmiyorum zaten. Kısmen kasıtlı hareketlerim var, kısmen gevşek bağlantılarım… Çoğu zaman sadece akışa kapılıp gidiyoruz.

Akışa kapılıp gitmek en iyisi.

Buna mecbursun, evet.

Albümü yolculuklarda şekillendirdiğinizi zaten biliyordum, ama hikâyesinin bir şekilde 20 yıla yayılmasını beklemiyordum. Bu bakıma direkt grubun yolculuğunu bile tasvir ediyor olabilir.

Elbette. Mesele yolda gördüklerimizi ve hatıralarımızı nasıl algıladığımızdan ibaret. Soyut birtakım şeyler de var ortada. Hareketi, yolda olma hâlini yücelten bir albüm. Yaşarken gördüklerimizi nasıl algıladığımızı veya doğrudan otoyolda ilerleme hâlini de yüceltiyor olabilir. Şüphesiz hepimiz akıl almaz şeyler gördük.  (gülüyor) Sürekli araç kullanan herkes görmüştür. Gezegendeki en çılgın manzaralardan bazılarını kamyon şoförlerinin gördüğüne şüphem yok. Bütün bunlara bir saygı duruşundayız, ya da adını ne koyarsan artık.

Daha çok yolda olmayı mı seversin, evinde kalmayı mı?

Bugünlerde eskisi gibi değilim, çok durgun bir hayatım var. Tam şu anda bir ambardayım. (gülüyor) Turnede olmayı seviyorum, ama zorlayıcı yönleri var. Çok fazlasına gelemiyor insan. Sanırım şu günlerde yollardan çok evimdeyim, ama turneye çıkmayı da iple çekiyorum.  Eskisi kadar sık yapabildiğimiz bir şey değil, bu da yaptığımız zamanları daha özel kılıyor.

Bu albümün yapım sürecinde yarattığınız seslerin çoğundan bir şekilde yararlandınız mı, yoksa nihai ürüne giremeyen çok şey oldu mu?

Bir albüme başlarken tam olarak ne yapacağını kestirmek zor oluyor. Bunu hazırlamaya 2022 civarı başladık, öyle çok uzun zaman öncesi değildi yani. Hâlâ turnedeydik. İlk yazdığımız şarkıların çoğu albüme giremedi. Albümün özünü oturtmamız zaman aldı.  Artık albüm yapmamız zaman oluyor, farklı şeylere yayılmış durumdayız.  Temel taş olarak bir synthesizer sound’u seçtik. Adı Spire. Bize önümüzdeki rayları o döşedi. Albümde o sound’u bolca kullandık. Bir de eski kasetlerden bol bol eko aldık. Öyle çok karışık şeyler yapmadık, sürekli döndürüp durduğumuz numaralardan yararlandık. Var olan her sound’u kullanmak ya da tek bir şeye takılmak gibi huylarımız yok. Sanırım bir şeye yükseldiğimizde onu olabildiğince derinden kurcalamak istiyoruz. Bu albümde yaşanan şey de buydu, özellikle de synth sesleri söz konusu olduğunda. Duyduğun uzay eko sesleri de çoğunlukla tek bir kaset makinesinden geliyor. Onu kullanmak istedik. Öyle sınırsız sayıda ekipmanımız yok. Böyle şeyleri ya stüdyoda buluyoruz ya da içimizden biri içimize sinen bir synth keşfediyor. Soruna cevabım: İkisinden ortaya karışık.

Bu şarkılar demeti içinde yaratması en kolay ve en zor şarkılar hangileriydi?

Bence en zorlarından biri “Road Signs and Meanings” idi. Uzun bir doğaçlama seansına benziyor kendisi, içinde iki motif var. Klişe sayılabilecek bir psych rock başlangıcı var, sonra bir noktada viraja bana kalırsa kimsenin öngöremeyeceği bir yere gidiyor. Onun üstünde biraz uğraştık. Başta hiç o şekilde çalmıyorduk. Sonra davulcumuz Liam’ın (O’Neill) aklına şarkının hiç başa dönmeden ilerleyebileceği fikri geldi. Şarkının şeklini tayin eden oydu.  Nasıl iyi duyulacağını çözmemiz uzun zaman aldı. Öyle şarkılar çözüldükten, güzergahları tayin edildikten sonra geri kalan her şey çok kolay oluyor, sadece havalı sesleri eklemek kalıyor. (gülüyor) En zor şarkı muhtemelen oydu ama.

Kolay ortaya çıkan bir şarkı “Doreen” olabilir. Rahatça akustik gitar şarkısı olarak çalınabiliyor. Ana kısmından bahsediyorum, sonu biraz daha kendi şahsına münhasır. Onu bir günde bitiriverdik.  Ufak bir synth, fazladan da birkaç gitar koyduk. Bazen her şey kolayca halloluveriyor.

Ne kolaydı ne zordu çok emin olamıyorum, yaptığımız her şey bir süre sonra kafamda bulamaca dönüşüyor. Bu albümü yaratmak ya bir ya iki yıl sürdü. Tam hatırlayamıyorum. Bilmiyorum, cidden. Hafızam hak getire. (gülüyor) Genelde tüm süreç zor oluyor. Eğlenceli de oluyor ama.

Benim için de zamanın nasıl aktığını anlamak zor oluyor. Zamanın hiç de doğrusal akmadığı bir dönemde yaşıyoruz bence.

Of ya, evet. İşler iyiye mi kötüye mi gidiyor bilmiyorum. İlk albümlerimizi kaydettiğimiz zamanları daha net hatırlıyorum mesela.

Geçtiğimiz birkaç yılda grup içi dinamiğiniz de çok değişti. Max (Henry) gruptan ayrıldı, Ben (Shemie) Paris’e taşındı. Bu çalışma biçiminizi etkiledi mi?

Çok etkiledi. Büyük değişimler yaşadık. Pratik açıdan baktığında dört kişi çalışmaya alışmışsan üç kişi çalışmak daha kolay gelebiliyor. Herhalde üç kişi çalışmaya alışmışsan da iki kişi çalışmak kolay geliyordur. Neyse, sonuçta bir kişi eksilmiş olduk.  Fena olay değil. Eskiden stüdyoda kayda girmeden önce şarkıları canlı ortamda çalmayı denerdik, son iki albümdür bunu yapmıyoruz; sebebi de artık Ben’in Montreal’e uçarak geliyor olması. Sınırlı vaktimiz oluyor, acele hareket ediyoruz. Sıkı çalışıp yeri gelince noktayı koyuyor, sonra da uzun süre bekliyoruz. Durum bu; daha mı iyi oluyor daha mı kötü bilmiyorum.  Farklı bir tecrübe, orası kesin. Şimdiden sıradaki albümü yazmaya başladık bile, hepimiz Montreal’deyiz çünkü.

Süper.

Zamanı iyi değerlendirmek şart. Bir araya gelmek için fazladan çaba göstermeli, mümkün olduğunda işe koyulmalısın.

Kıvılcımı hissettiğinde peşinden gitmek önemli.

Kesinlikle. Yolda kalıp elinden geleni yapabildiğin kadar süre yapmalısın. Üstünde çalışmayı bıraktığın an uçup gidiyor adeta. Biz de çalışmayı bırakmamaya çalışıyoruz.

Tarz olarak yeni şeyler denemekten asla korkmamış bir grupsunuz. Bu durumun da size son birkaç yılda katkısı dokunmuştur.

Elbette. İnsanlar bizi öyle spesifik bir özelliğimizle tanımıyor. Tek bir müzik türü çerçevesine sığmıyoruz. Kaybedecek pek bir şeyimiz de yok yani. (gülüyor) Öyle çok para kazanmıyoruz, çok bir şey fark etmiyor ne yaptığımız. Kendimi için iyi müzikler yapıyoruz sadece, ortada aşılacak çıtalar yok. İtibarımızı yerle bir edecek değiliz. Etsek de önemli değil.

İtibarınızı nasıl yerle bir edebilirsiniz ki zaten?

Edemeyiz. İmkânsız.

Zamanında Jerusalem in My Heart ile ortak albüm yapmıştınız, yine başka birileriyle ortak albüm yapmayı düşünür müsünüz? En çok kiminle yapmak isterdin mesela?

Güzel soru. Elbette yapmayı düşünürüz. Jerusalem in My Heart ile de bir albüm daha yapmaya çalıştık, ama kendi albümlerimizi bile güç bela yetiştiriyoruz. Kiminle ortak albüm yapardık? Bilemedim. Aklımda spesifik biri yok doğrusu. Jerusalem in My Heart ile yaptığımız işi seviyorum, çünkü bambaşka bir müzik tarzı, Arapça vokaller falan da var. Yeni ve havalı bir şeydi bizim için. İlginç ölçüler içeren yeni ve garip ritimler kullandık.

Aklıma biri gelmiyor, keşke öyle şeyler yapmaya daha çok vaktimiz olsa. İlla birini seçecek olsam çok alakasız birini seçmek isterim.  Başka bir dilde şarkı söyleyen, farklı bir müzikal arka plandan gelen biriyle tanışmak güzel olurdu. Pop dünyasından birini alıp SUUNS’ın dünyasına katmak güzel olabilir, The Flaming Lips’in Miley Cyrus ile yaptığı işler gibi. Bayılıyorum onlara, harikalar.

Katılıyorum.

Müthiş işler. Sesi de çok iyi. The Flaming Lips’e bayılırım, Cyrus ile yarattıkları o çılgın, thrashy sesler müthiş. Kendisine farklı bir şekilde bakar oldum dinledikten sonra. O uslüpta, pop dünyasından biriyle bir şeyler yapmak isterim. Kovboy müziği yapan Orville Peck’le çalışmak bile güzel olur. Kendisini o çılgın sahte country dünyasından çıkarmak güzel olur, harika bir sesi var. Öyle kişiler ilgimi çekiyor işte.

Adı dilimin ucunda, şu Los Angeles’lı kadının adı neydi, Ultraviolence diye albümü vardı hani?

Lana Del Rey.

Evet! Onunla çalışmak da güzel olurdu.

Süper olurdu. Kimse de beklemezdi.

Müthiş olurdu. Büyük hayranıyım. Duruşu, sesi, albümleri çok iyi bence. Evet, soruna resmi cevabım bu olacak.

Üstelik müziği yıllar geçtikçe güzelleşiyor.

Kesinlikle. Seviyorum. Hem bir pop yıldızı olmayı giderek daha az umursuyor. İyi müzik yapmaya bakıyor sadece, bu da harika.

Cevabın bana A Place to Bury Strangers ile yaptığım söyleşiyi hatırlattı. Oliver’a en çok kiminle ortak iş yapmayı istediğini sorduğumda sırf şok yaratacağı için Harry Styles’ı seçmişti.

İyiymiş. Buradaki tek sorun şu, insanların stüdyoya 20 koruma ile birden gelmesini falan istemiyorum. (gülüşmeler)

Müzik dinleme platformunun geçmişine baktığında dinlediğin son üç şey olarak karşına neler çıkıyor?

Burlington, Vermont’lu Robber, Robber grubunun “Sea of War” şarkısı var. Daha yeni albüm yayınladılar.

Nasıl telaffuz edeceğim bilmiyorum, ama Elis Regina ile Antonio Carlos Jobim’in çıkardığı bossa nova tarzdaki albüme bakmışım. Hiçbir şarkılarını hayatta telaffuz edemem. (gülüyor) Dinlediğim şarkıları da “Só Tinha de Ser com Você”.

Son olarak “Big Empty” şarkısıyla Stone Temple Pilots var.

Eklektik bir liste çıkarmanı sevdim.

Araba kullanırken şarkıları karışık sırayla dinlerim. Bunları indirdim, satın aldığım Robber Robber albümü hariç. Dün gece onu dinlerken Instagram’da Jobim üstüne bir klip görüp ona atladım, albümü dinledim. Sonra başka bir şey bana Stone Temple Pilots’u hatırlattı.

Diyelim ki bundan 100 yıl sonra müzisyenlerin anısını onore eden bir tema parkındayız. Her sanatçı veya grubun kendine ait bir anıt taşı var, üstünde de şarkı sözlerinden biri yazıyor. SUUNS’ın anıt taşında hangi şarkı sözünüz yazsın isterdin?

Sözlerimizi hatırlamaya çalışıyorum. Neydi o şarkının adı ya? (gülüyor) Galiba aklımı kaybediyorum.

Hah doğru. Şarkı “Sunspot”, sözü de “You see the sun… the sky / Let’s get on!” (Güneşi görüyorsun, gökyüzünü de / Hadi bakalım!”

Güzel seçim. Benimle konuştuğun için teşekkürler Joe. Ekleyeceğin bir şey varsa buyur ekle.

Umarım yakında Türkiye’de görüşürüz.

Evet, lütfen. Bekleriz.

Biraz oldu geleli, severim. İstanbul’da mısın sen?

Evet.

Son gelişimizde 24 saat uyumadan uçağımızı yakalayıp da yetişmiş, oradan konsere geçmiştik. İyi konserdi. Bitince de uyumadım, çünkü gece 1 gibi tekrar kaçmamız gerekti. Neticede iki üç gün uyumadım, kafam gidip geliyordu. İstanbul’a uçup bir saniye beklemeden yola devam etmek kötüydü. Önceki bir gelişimizde beş altı gün kalmıştım, harika geçmişti. Bir gün tekrar görüşeceğiz.

SUUNS’ın Bandcamp hesabına şuradan göz atabilirsiniz.