Söyleşi: Belle and Sebastian

İskoç indie pop efsanesi Belle and Sebastian seneyi on ikinci albümleri Late Developers ile açtı, üstelik önceki albümlerinin üstünden bir sene bile geçmeden. Grubun vokallerinden Sarah Martin ile albümü konuştuk. Ayrıca İstanbul’un kedileri, kendisine göre en değeri bilinmemiş Belle and Sebastian albümü, hatıralar, nostalji ve daha birçok başka konudan laf açıldı. Okumak isteyeni aşağıya alalım.

Nasılsın şu aralar?

İyiyim! Az önce ofisteydim bizimkilerle, grupça bir zirve yaptık. Yeni yıl planlarımızı konuştuk. Geçtiğimiz pazar da görüşmüştük, Stevie’nin (Jackson) doğumgünüydü. Bugün de topluca işlerle alakalı kısaca görüştük.

Bu röportaj ilk İstanbul konserinizden tam on yıl sonrasına denk geliyor. O konserde birkaç öngrubun yanında Kıyı Müzik de bir DJ set çalmıştı. O güne dair neler hatırlıyorsun?

Heyecanlı bir geziydi ilk gelişimiz. Yeraltında eserlerin olduğu şu meşhur yere gitmiştik. Neydi adı?

Yerebatan Sarnıcı mı?

Aynen. Bayılmıştım ona. Müthiş bir şeydi. Ayasofya’ya da gitmiştik. Etrafı gezdirmişlerdi bize, her şey çok güzeldi. Bir sürü kedi gördüğümü hatırlıyorum. Oralarda arkadaş canlısı kedi çok. (gülüyor)

Güzeller güzeli kedimiz çoktur, evet.

Kedi’yi de izledim, belgesel olan. Süperdi. Bayıldım.

Ben son İstanbul konserinize katıldım. Yazın son günleri için hava biraz soğuktu.

Evet. Yağışlıydı bir de. Sıcak değildi kesinlikle.

Andığımız iki konser arasında on yıl var dediğim gibi. Uzun bir zaman aralığı. Sence bu sürede kendin nasıl değiştin, grup nasıl değişti?

İlginç soru. Bence ben özellikle geçtiğimiz birkaç yılda değiştim. Mütevazı bir yaşam sürdürmek beni daha bir tatmin etmeye başladı sanırım. Kendimle baş başa kalmaya, uzaklara pek seyahat etmemeye iyice alıştım. Ayrıca bence hiç bu kadar yaratıcı olduğum olmamıştı. Anı yaşıyorum; bir sürü şarkı yazıyor, sanat ve tekstil parçaları üretiyorum. Yaratıcı bir bolluk dönemindeyim kesinlikle.

Gruba gelirsek… On yıl öncesi 2013 oluyor. Muhtemelen sıkı sıkı çalışıyorduk. Yok dur, bir saniye, çalışmıyorduk! Bir çeşit moladaydık. Stu’nun (Murdoch) kendi filmi God Help The Girl üstünde çalıştığı bir zaman dilimiydi. Kendisi şu anda pek iyi durumda değil, bu yüzden turnede değiliz, oysa şu anda konser veriyor olmamız lazımdı. Benim için iki dönem arasında paralel bir durum söz konusu, benzer bir konumdayım. Müziğe kafa yoruyorum, ama başka şeylere de odaklanmış durumdayım. Bir sene önce kaydettiğimiz bir albümü yeni yayımlamış olsak da anlık grup olarak aktif değiliz.

On ikinci stüdyo albümünüz Late Developers bir önceki albümünüz A Bit of Previous’un hemen ardından çıkageldi. İki albüm bir de aynı prova sürecinde kaydedildi, değil mi? Biraz o kayıt sürecini konuşalım mı?

Niyetimiz başta Los Angeles’ta bir yapımcıyla çalışarak tek albüm çıkarmaktı. Altı-yedi haftalık bir program yapmıştık, yoğun bir süreçti. Albüm yapmak için oldukça eğlenceli bir yöntem bu. En sevdiğim ve tercih ettiğim yöntem diyebilirim. Elinde son bir teslim tarihi olduğunun, oradan bitmiş bir şeyle çıkacağının bilincinde oluyorsun. Gel gör ki pandemi uzadı da uzadı, uzadı da uzadı. Elimizden sadece kayıt almak geliyordu. Biz de böyle devam ettik. Daha fazla şarkı yazdık, geliştirmeye değer daha fazla fikir bulduk. Kendi stüdyomuzdaydık zaten, elimizde bu fikirler oldukça durmak da pek anlamlı gelmedi. Plak şirketi bizi albüm için arayana dek bu böyle sürdü gitti. Bir turnemiz vardı, albümü çıkarmak da istiyorduk. Sonra teslim tarihi de önümüzde belirince hangi şarkıların albüme gireceğini seçmek gerekti. O vakte otuz kadar şarkımız birikmişti, devam da ederdik, ama sonra konserler yeniden bir gerçeklik haline geldi. Bir kez daha stüdyonun dışında yapabileceğimiz etkinlikler ortaya çıkmıştı. Düşününce stüdyoda bayağı mutluyduk, güzel bir süreçmiş bizim için.

Albümün önden servis edilen teklisi “I Don’t Know What You See In Me”de hem nadiren yaptığınız bir şey yaparak grup dışından biriyle ortaklığa gidiyor, hem de grubun tarzına yeni bir soluk kazandırıyorsunuz. Bu koleksiyondan bu şarkıyı tekli olarak öne çıkaran etmen neydi?

Plak şirketimizdi. Elimizdeki şarkıları kendilerine ilettik, onlar da favori ‘pop şarkıları’ olarak “Unnecessary Drama”, “Talk to Me, Talk To Me” ve “I Don’t Know What You See In Me”yi seçti. İlk iki şarkı A Bit of Previous’ta yer alıyor ve birbirine benzeyen şarkılar. Onlardan birinin bir albümün, üçüncünün de diğer albümün teklisi olacağını orada çözdük yani.

O şarkı ayrıca süper bir pop eseri. Yapımcılığı harika pop şarkıları yapan biri (Pete Ferguson) üstlendi. Şarkının önemli bir kısmı onun müziğini içeriyor. Biz kendimizce üstüne ekledik, ama işin özü onun eseri, o baslar falan. Komik bir anı aktarayım bu konuda: Bir süredir Fransız müzisyen College’ın şarkılarını dinliyordum. Pete’e “Bası sevdim, tam College tarzı” dedim. “Oh be! Sonunda biri referansı anladı!” dedi. Bence çok zeki biri.

Albümden yaratması en kolay ve en zor şarkılar hangileriydi?

İlginçtir, bence en zoru “Do You Follow” idi. Uzun süre üstünde uğraştık. 2019’da başladık yontmaya, bir filmin (Days of Bagnold Summer) müziği olarak yazılmıştı ilk. Yönetmenin müzikal tarzına ve fikirlerine biraz ters kaldı. Ama Stuart çok istedi şarkıya devam etmeyi, biz de ettik, bitirmesi çok zor olsa da.

En kolayı da muhtemelen “Juliet Naked”. Onun kaydedilişi daha bile eski. Ama bir günde olmuş bitmişti.

Neticede bu albüm baştan sona ne kadar vaktinizi aldı?

İlk “Juliet Naked” geldi. O zamanlar bir ihtimal başka bir filmin müziklerini besteleyecektik, ama o kısım tümden yalan oldu. Muhtemelen sene 2018 idi. Şarkıların hepsinden önceyse not düştüğümüz fikirler çoktan vardı. Esas provalarda gelişen hakiki kayıt süreci aşağı yukarı 2020 sonlarında başlayıp 2021 sonlarında bitti.

Albüm kapağının hikâyesi ne?

Şimdiye kadarki kapaklarımız içinde favorim olabilir biliyor musun?

Stuart Late Developers’ın (hem geç gelişmek, hem de albüm kapağı bağlamında filmin geç çıkması anlamında düşünülebilir -ed) iyi bir başlık olduğunu düşündü. Birisi grubumuzu ‘geç gelişenler’ olarak tanımlamıştı, bir bakıma cidden de öyleyiz galiba. Bazen çok yavaş hareket ediyoruz. Bireysel olarak hiçbirimiz sofistike ya da çağının ilerisinde insanlar değiliz bence. A Bit of Previous’ta kullandığımız fotoğrafların bir “Viktorya dönemi hayaletleri” teması vardı, arkaplanda hayaletimsi figürler yer alıyordu. Stu da bu fikri aynı süreçte doğan ikinci albüme uygulayabileceğimizi düşündü: Gördüğün ekipman benim karanlık odamdan toplandı. Evimde duruyor hepsi. Misafir odam boştu, oraya karanlık oda kurup kapakta gördüğün çocuğu çağırdık. Son albümümüzden fotoğrafların filmini çıkarıyormuş gibi yaptı. Çok hoşuma gitti. İyi bir konsept bence.

Albümün kapağını açtığında da benim bahçemde kurumaya bırakılmış fotoğraflar görüyorsun. Turnedeyken arkaya o fotoğrafı yansıtıyorduk. Bahçemi sahnede görmek hoştu.

1 ile 10 arasında bir skalada ne kadar nostaljik bir insansın?

Bence oldukça nostaljiğim. 7 mi desem ki? Hatıralar benim için aşırı değerli, ama yeni fikirlere de önem veririm. O yüzden galiba 10 üzerinden 7.

Sence değeri en az bilinen Belle and Sebastian albümü?

Bilmem! (gülüyor) Write About Love olabilir. En sevdiğim şarkılardan bazıları orada bence.

Belle and Sebastian ile biriktirdiğin anılar içinde özel bir şey yarattığınızı hissettiğin ilk an net bir şekilde aklına gekiyor mu?

Bunu cidden hissettiğim birkaç konser oldu. Benim için bunun ilk örneklerinden biri Brezilya konserimizdi. O sefere özel birkaç Portekizce şarkı öğrenmiştik, oysa elbette hiçbirimiz Portekizce konuşmuyoruz. Doğru telaffuzu yakalamam için ufak dersler aldım, ama çok zorlayıcıydı. Şansıma söyleyeceğim şarkı yavaş tempoluydu, ama çalmaya başladığımız an konserdeki herkes eşlik etmeye başladı. Yavaş bir şarkı olduğundan dört bin kişinin tamamı ahenk içinde söyleyebildi. Artık iyi mi kötü mü söylüyorum önemi kalmamıştı, duyduğun tek şey seyirciydi, çok güzel bir andı. Özeldi. Sanırım o ana dek Brezilya’dan ne beklemeliyiz bilmiyorduk, konser teklifi almayı beklemediğimiz bir yerdi. Kesin çok kötü olacak demiştik, ama harika sonuçlandı.

Şu aralar ne dinliyorsun?

Babası Ukraynalı bir sanatçıyla çalışıyorum. Çalışırken de Ukraynalı sanatçılardan bolca müzik dinliyoruz. Hoşuma gidiyor.

Anlık geleceğe yönelik planlarınız ne?

Takvimimizde ufak bir turne var. Yeni müzikler üstüne de konuşuyoruz. Stüdyomuz çoktan hazır, haliyle her şey hazır olmamıza ve ne kaydedeceğimizi düşünmemize bakıyor.

Bundan 100 yıl sonrasında size özel bir anıt taş dikilmiş diyelim, üstünde Belle and Sebastian’ın hangi sözü yazardı?

Bilmem ki! (gülüyor) Gerçek yaşamda bunu seçen biz olmazdık sanki.

Peki bu şans size verilmiş olsaydı?

Zihnim boşaldı resmen! (gülüyor)

Bence en uygun sözler “The State That I Am In”den “Günaha verdim kendimi / İlahi takdire verdim” olsa gerek. Bir anıta yakışır.

Belle and Sebastian’ın Bandcamp profiline şuradan ulaşabilirsiniz.