Size Özgü

Hayatta herkesin bir şansı var ya da yok bilmiyoruz. Bir yere gittiğinizde renginiz, ruhunuz, bakışınız gün içinde yaşadıklarınız etrafında ona göre şekillenir. Atıflara aldırmadan size göre iyi ya da kötü neyse o andaki şansı ya siz yaratır ya da bir türlü şans bana uğramıyor diye düşünürsüz.  

Bir kafede ya da oturmak istediğiniz herhangi bir yere kapıdan girerken kendinizi nerede iyi hissedecekseniz oraya oturursunuz.  Yerinizi beğenmezseniz bir an evvel kalkıp başka bir yere gitmek ister ya da gözünüze kestirdiğiniz masada oturan varsa bir an evvel kalksa da ben otursam diye düşünürsünüz. Beklersiniz… Beklersiniz… Sonuç ya istediğiniz gibi olur ya da hay şansıma, Murphy Kanunları işte gibi birtakım iç ses konuşmalarıyla muhasebesini yapar, neden böyle olduğuna dair senaryolar bile yazarsınız. Belki de iç muhasebesini yapmaya hiç gerek yoktur. Kalk, git işte. Ama öyle değildir. O an bunu düşünmemek imkânsızdır. Çünkü atıflara aldırmazsınız.

O beğeni, kendine aitlik hissi yolculuk yaparken de aynı değil midir? Bir korkunuz yoksa koridor kenarında sıkışmaktansa eğer hep pencere kenarında oturmak istersiniz. Sanki orası sadece size ait, dışarıya sadece siz bakıyor, insanları gizlice siz izliyorsunuzdur. Kulağınızda ya da etrafta çalan müziğin rengi, gürültü, güneşin içeri girişi, gri hava, yağmur bile sizi ona göre şekillendirir. Ruhunuz ona göre nefes almaya, devam etmeye çalışır.

Seyrek sokaklardan geçerken kalabalığı, sıkışık bir caddede kırmızı ışıkta çalan kornaların arasında yeşil ışığın yanmasını beklerken de yalnızlığı, sessizliği düşünürsünüz. Sanki bir filmin içerisinde baş rol sizsiniz de konuya göre rüyalara, hayallere dalmış gibi o an kendinizi özel ve eşsiz hissedersiniz. Çünkü siz, sizsinizdir. Yürüyüşünüz, bakışınız, o ana tahammül edişiniz, bekleyişiniz, ilerleyişiniz, kafanızın içindeki kurguladıklarınız her şey size özgüdür.

O beğeniden sonra kendine aitlik hissine yani sizi o esnadan alıp başka yerlere götüren, eşlik eden müzikler de öyle değil midir? Her anınıza ait kendi sesinizden sonra size eşlik eden müzikleriniz, listeleriniz vardır. Tıpkı o  masaya oturmak için mücadele verirken içinizde çalan gerilim ya da sert tonda çalan bir müziğin veyahut  yolculuğunuzda pencere kenarını seçişlerinizde yolda  sizinle birlikte ilerleyen, çalan müziği duyuyor, duyuruyorsunuz değil mi?

Yoksa… Bana kalsın aman kimseler duymasın, dinlemesin mi?  Yoksa… Herkes duysun dercesine sesini son ses açmak mı?

Birçok tanım gibi her insana göre bu soruların cevapları her zaman aynı değildir ve o anki ruh hâlinize, duruma göre değişir. Duyurmak, paylaşmak son ses açmak kimi zaman rahatsızlık verirken kimi zaman renginizi, ruhunuzu yeniden şekillendirirken sizi bir arayışa, yeniliğe de sürükleyebilir. Çünkü her şey gibi bu da sadece size özgüdür.

Unutmadan hayatın içindeki size özgülerin hem içinde hem dışında; güneşin parlaması gibi içinizde bir yerlerde, kıyınızda müziğiniz her zaman çalsın.

Müzik?