Aylardır yarattığı belirsizlik ve kısıtlılık ortamıyla tüm dünyayı etkileyen pandemi, bizi yeni bir normale alıştırdığı gibi sanat dünyasını da zaman içinde yeni kurallarla var olma mecburiyetine sürüklemişti. Zaman zaman vaka sayılarının düşüş göstermesi kültürel anlamda bir canlılık yaratıp bizleri umutlandırsa da, salgının dinamiği karşısında uygulanan yeni kısıtlamalar artık sanatçılar için önemli ölçüde yıldırıcı olmaya başladı. Bu durum iyimser bir bakış açısıyla ele alındığında kimi sanatçıların verimliliği bakımından itici bir güç oluşturabilecek gibi görünse de, pek çok sanatçı açısından da demotive edici bir faktör olmaya devam ediyor.
Nitekim farklı ülkelerden sanatçılar ve kurumlar da bu konuya yönelik tepkilerini her geçen gün daha yüksek bir sesle dile getirmekten çekinmiyorlar. Almanya’dan Bonn Sanat Müzesi pek çok toplumsal alanın kamuya açık durumdayken müzelerin yeniden 2 hafta kapatılması kararını eleştiren bir metin yayınlarken, İtalyan opera sanatçısı Francesco Meli kısıtlamalar gündeme gelince gözden çıkarılan ilk alanın sanat olmasından yakınıyor. Yine Belçika’dan aktör Tom Dewispelaere, Godot’u Beklerken’in ilk cümlesi olan “Yapılacak bir şey yok.” diyerek aylardır oynamayı beklediği oyunundan bir kesitle durumu özetliyor.
İsyanlar bunlarla sınırlı değil; İngiltere’den, Fransa’dan sanatçıların da aklında ne zaman eski normalimize dönebileceğiz ya da dönebilecek miyiz soruları var. Türkiye’de ise maalesef sanatçılar, mesleklerini icra edememenin yanında diğer bakanlıklara ayrılan ödeneklere kıyasla kültür ve sanata ayrılan ödeneğin trajikomik yetersizliğiyle boğuşmak zorunda. Nitekim kapanmak üzere olan ya da kapanan sinemalar, tiyatrolar hatta intihar eden sanatçılar yurtdışındaki bu sözlü isyanların ete kemiğe bürünmüş hali gibi. Bir de geçtiğimiz günlerde düzenlenen Kültür ve Turizm Bakanlığı 2021 Bütçe Görüşmeleri’nde CHP İstanbul milletvekili avukat Sera Kadıgil’in dile getirdiği itirazlar var ki, bir kulak vermeden geçmemeli.
Aslına bakılırsa tüm dünyanın evlerine, kendi kabuklarına çekilmek zorunda kaldığı bir ortamda toplumu sanatsal aktivitelerden mahrum bırakmak toplumsal ruh sağlığı bakımından bir distopya yaratmaktan farksız. Umarız ki bizi orada bir yerde bekleyen, kendi ütopyamızı yaratabilmek için ihtiyacımız olan hayal gücünü bize aşılayacak olan sanat dolu günler çok uzakta değildir.
Kaynak: Tık.