Ana Muhalefet Korku Salıyor

Kıyı Müzik’in, ‘kıyıda kalmış şarkıların paylaşıldığı bir platform’ olduğu gerçeğini asla aklımızdan çıkarmamakla birlikte; müziğe siyaset dünyasının musallat olduğu ya da o dünyaya ait insanların kullanmaya pek aşina olduğu araçlardan sansürün, baskının karıştığı zamanlarda sessiz kalmak pek mümkün olmuyor. Efes Pilsen One Love Festival‘in başına gelenlerin dumanı halen tütüyorken, ordan burdan, ilgili ilgisiz, duyduğumuz her müzik-siyaset eksenli olumsuz haberi, kutsadığımız ‘müzik’in kendisine yapılmış bir saldırı olarak görüyor, öfkeleniyor, endişe duyuyoruz.

Sözüm ona milyonların oylarıyla çeşitli yetkilerle donanıp yasama-yürütme görevlerini üstlenen kişiler, özellikle de temel hak ve hürriyetlerin ancak bulmaca sorusu olabildiği ülkelerde manipülasyon konusunda ayrı bir beceri yumağına evriliyorlar. Bu atletizmi ve esnekliği kazanırken de ellerinin altındaki yasama-yürütme gücünü, zincirin üçüncü halkasındaki ‘yargı’ kavramı çalışmadığı için rahatça sağa sola çekiştirebiliyor, tehdit ve baskının yardımını alabiliyor, içlerindeki sonsuz korkuyu, ötekini korkutma/ sindirme yolunu seçerek örtbas etmeye çalışıyorlar. Dünya -neyse ki- kendisini kötülükten kurtarabilecek onurlu insanlarla dolu- böyle olunca; ülkenin en ‘radikal’ gazetelerinden birinin köşe yazarı işini bırakmaya zorlandığında örneğin, kahroluyor, ama paniğe kapılmıyorsunuz.

Son günlerin gözde kelimesi ‘gündem’, tüm hızıyla başımızı döndürmeye devam etmeye çalışsa da, neyin daha fazla ‘gündem’ olması gerektiği tartışmaları ‘gündem’i oluştursa ve bizleri artık bir kara komedinin canlı oyuncularına döndürmüş olsa da hayat devam ediyor; paylaşmaya devam etmek bizleri kurtaracaktır. En baştaki rol modelimiz bir maço iken, ona benzemeye çalışmamız, ataerkil damarlarımızın kabarması gayet doğal- ‘devlet baba’ kaynaklı kürtaj tartışmalarını şükür ki geride bıraktık, öylece geçti gitti. Kadınlara yönelik şiddet, bazen fiziksel bir hale dönüşüyor ve sokak ortasında öldürülen ‘töre’ kurbanı, ‘namus’ kurbanı kadınların haberlerini ahlarla vahlarla, yapmacık isyanlarla okuyoruz; bazen de o şiddet kelimelere dökülüyor, ‘su testisi su yolunda kırılır’, ‘olimpiyat oyunlarında ‘güzellik’e de puan verilsin- çirkin kadın sporculara son!’ gibi akıl dolu seksistkıyıköşe yazarı yorum ve önermelerine ulaşıyor.

Eh, bu şartlar altında, hem baskın güce muhalif olup üstüne bir de kadın olmak zor zanaat elbette. ‘Elindeki’ gücü her şeyin üstünde tutan, o ‘elindeki’ güçten başka ‘dayanak’ noktası olmayanlarla mücadele etmek, üstelik bir de doğal sonuç olarak ‘yargı’nın da işlemediği bir heterojen ortamda mücadele etmek, Rus feminist punk grubu Pussy Riot’ın bazı üyeleri gibi mahpus damına düşmekle sonuçlanıyor ki, ‘ya benimsin ya kara toprağın’ ilkesiyle büyümüş, sonunda ‘kendisi mahpus damına düşerken, öbürünü kara toprağa gömmeye’ alışkın zihniyetin kanlı kurbanı olmaktan bir nebze daha iyidir!

Rengarenk taytları, etekleriyle, maskeleriyle bu genç Rus kadınlar memleketimin ‘maço’ erkeklerinde ya da kendi memleketlerinin ‘maço’ erkeklerinde nasıl bir imge oluşturmaktadırlar bilinmez. Bu zihniyetin evreninde neye layıktırlar, dertleri nedir; soru işareti. Siyasete, daha doğrusu Vladimir Putin’e bulanmış kiliseye gidip siyaseti kiliseye şikayet etmek, sonunda siyasetin kontrolü altındaki yargı tarafından alıkoyulup kilise tarafından da kınanmak, üzerinde ufak değişiklikler yapılırsa bizim buraların kimi öyküleriyle paralellikler gösteriyor- sonları bizim gibi olmasın.

Yaklaşık on kişiden oluştuğu tahmin edilen bu punk grubunun 21 Şubat’ta Moskova’daki bir Ortodoks kilisesinde yaptığı muhalif eylem, o ‘elinde’ güçle dolaşan maçoları çok ürkütmüş olacak ki, grubun yakalanabilen üç üyesi (Maria Alyokhina, Yekaterina Samutsevich, Nadezhda Tolokonnikova) Mart ayından bu yana hapiste. Haklarındaki karar, büyük bir ihtimalle 17 Ağustos’ta yüzlerine okunacak ve yine büyük bir ihtimalle bu Riot Grrrl ekolünden, bazısı anne, üç kadının ağzı önümüzdeki birkaç yıl boyunca sıkı sıkıya kapatılacak. Dünyanın her yerinden, dünyaca ünlü müzisyenlerden aldıkları destekler (son olarak Björk bir şarkısını gruba adadı) ise yine büyük bir olasılıkla hoş bir seda olarak kalacak, çocuklarına anlatacakları hoş bir anı olarak günlüklerine işlenecek.

Vajina demeye utanıp sıkılan bir milletin üyeleri olarak, bu isminde bile ‘ayıp’lar barındıran grubun üyeleri hakkında ne hissediyoruz bilemiyorum ama başlarındaki Putin’i, onun kadınlara yönelik sonsuz baskısını her fırsatta eleştirmeye cesaret edebilen bu kollektif hareket hakkında bir kez daha düşünmemiz gerekiyor. Bu aktivistlerin, ‘Virgin Mary, Mother of God, become a feminist! Put Putin out‘ sözleriyle bezeli kilise protestoları bardağı taşırdı Şubat ayında; insan korkuyla dolu olunca her sesi varlığına bir tehdit olarak algılayabiliyor. Bu denli korkuyor olmak ve bununla yaşamak zorunda kalmak çok zor olsa gerek.

Emre Yürüktümen

***

17 Ağustos Editi: Pussy Riot’un tutuklu üç üyesi, ‘holiganizm yaymak ve dine karşı nefret körüklemek’ suçlarından ikişer sene hapse mahkum edildi. Pussy Riot grubunun diğer üyeleri ise Putin Light Up the Flames adlı yeni bir single çıkardı.