İçine doğru konuşan, buna rağmen kendini ve kelamlarını karşıya başka çok sayıda şarkıcıdan daha net geçiren Phoebe Bridgers‘ın idolü Elliott Smith ile ruhani bir akrabalığı olduğu yönündeki görüşlerin karşı çıkılacak pek bir yanı yok. İş sadece vokallerin tonu ve tınısında değil, icracısının karanlık duygular spektrumunda da bitiyor. Sıradan bir ayrılık acısını değil, bu sıradan ayrılığın ve sonrasında gelişen tüm anksiyetelerin sanatçının perspektifinden geçişini ve yeniden doğuma meydan verdiğini görüyoruz.
Bridgers gönlünün tüm gerginliğini ve hüznünü kova kova müziğine dökerken İngilizceye hakimseniz satır satır takip edeceğiniz şiir dizeleri karalıyor. “Seni öldüreceğim / Eğer benden önce davranmazsan / Tokyo gökyüzüne bakıp düş kurarken / Dünyayı görmek isterdim / Sonra okyanusun üstünden uçtum / Ve fikrimi değiştirdim” diyor. Popüler kültür referansları da yeri geliyor sığıveriyor hatıralarının içine: “Tears in Heaven’dan nefret ediyoruz / Ama bebeğini kaybetmesi ne acı şey / John Lennon hakkında didiştik / Ben ağlayana dek / Sonra üzülüp gittim yatmaya.” Böyle görünürde basit, heyhat satır aralarında keşkelere, olmamışlıklara dair çifte anlam içeren sözlerden bol şey yok albümde. “Bugün Cadılar Bayramı, ne istersek o olabiliriz,” sözünde virgülden sonraki kısmın sadece kostümlere atıfta bulunduğunu düşünmek zor.
Çoğunlukla sessiz sakin seyreden, saykodelik dokunuşlarla süslenmiş akustik gitar pasajlarına rastladığımız Punisher, ne zaman beklenmedik virajlara girse hem insanı şaşırtıp buruk biçimde gülümsetiyor, hem de sonraki dinlemelerde mevzubahis sessiz pasajlara fazladan duygu ve anlam katıyor. “Kyoto”daki ve “ICU”daki kıpır kıpırlığıyla ilahilerine dansı getiren Bridgers, kariyerinin şimdiye kadarki zirvesini ise son şarkıda yaşıyor. “I Know The End” yine ağırbaşlı bir üslupla başlasa da ilerleyen dakikalarda uzun zamandır dinlediğimiz en yıkıcı, en ağır, en katartik şarkıya dönüşüyor. Bir ilişkinin ardından yakılan ağıt, burada geriye kalan son katılığını da çözüp kalbimize, damarlarımıza akarken biz tanıklara alkışlamaktan başka ne kalıyor? Gözyaşları muhtemelen.
Punisher‘ı sene sonu listelerinde bolca göreceğimizi adımız gibi biliyoruz. Aynı şekilde Bridgers’ın kariyerindeki şimdilik en cesur ve takdir edilesi adımı attığını da… Böylesi bir albümün alacağı her ödülün, temasa geçmeye yanaşacağı her ruhun arkasındayız. Dinlemek, paylaşmak gerek.