avangart, -dı isim, Fransızca avant-garde, Öncü.
Müzik tarihinin belki de en acayip şarkı ve albümleri, avangart grup ve kişiliklerin işlerinde saklıdır -ta ki bazıları bu sanat formuna dair kalıpları baştan yazarak yeni türlere ve yeni müzisyenlere ilham ışığı olana dek. Kaleme aldığımız bu yeni yazı serisi, ilk piyasaya çıktıklarında başka kimselere benzemeyen, kimi zaman bu yüzden yadırganan, ancak zamanla sayısız insana ilhama kaynağı olup kültleşerek müziği şekillendirmiş avangart albümler ve şarkılara şapka çıkarıyor, kendilerine sevgi sözleri sarf ediyor. Beşinci tefrikada bir kez daha hepsi birbirinden farklı üç isme yer veriyoruz.
Miles Davis – Bitches Brew (1970)
Önceki tefrikalarda avangart cazı şekillendiren iki albümü, Sun Ra’dan Space is The Place ile Ornette Coleman’dan The Shape of Jazz to Come‘ı takdim etmiştik. Bitches Brew bu seriyi kendi başına pekala kusursuz bir üçlemeye dönüştürebilir. (İleride dördüncü bir albümü yazarsak da “Mahşerin Dört Atlısı” deriz belki, kim bilir.) Davis’i daha önce hiç baş koymadığı progresif bir caz füzyonu güzergahına sürükleyen Bitches Brew, ayrıca filozof Jean Paul Sartre’ya göre “yirminci yüzyılı en iyi tanımlayan sanat eseri”dir, böylesine öncüdür. Rock’tan funk’a dokunan agresif, hızlı ama ziyadesiyle şairane notaların şekillendirdiği Bitches Brew‘u takiben ne Davis bir daha eskisi gibi olmuştur, ne cazcılar, ne rock’çılar, ne de deneysel müzik sevdalıları. Billy Cobham’dan John McLaughlin’e, Chick Corea’dan Dave Holland’a kalabalık kadrosuyla tam bir şenliktir.
Kimlere İlham Verdi? Radiohead, Thelonious Monk, Bobby Previte, Gil Evans…
Kraftwerk – Autobahn (1974)
Tarihin en önemli “kırılma” albümlerinden biridir Autobahn. Kraftwerk’ün o kendine has, öncü elektronik tarzını oturtan da kendisidir. Kraftwerk için -kelime oyunu fazla gelmeyecekse- yolun viraj almaya başladığı yerdir. Krautrock etkileri burada kendini tümüyle teknolojinin kalp atışlarına teslim edecek, bu esnada da, ilginçtir, radyo dostu olma hedefini taşıyacaklardır. İnanması güç olsa da uzunçalara adını veren 22 dakikalık parça sahiden de müzik listelerinde kendine yer bulur. Kadim üye Ralf Hutter, Autobahn‘ın orijinal cazibesini şöyle açıklamıştı zamanında: “Autobahn‘ı açabilir, ardından da otoyoldaki sürüşünüze başlayabilirsiniz. İşte o zaman arabanızın da bir müzik enstrümanı olduğunu anlayacaksınız.” Hem The Beach Boys’un pop anlayışından, hem de Alman kültürünün makinavari yanından ilhamla ortaya çıkan Autobahn, günümüzde gerçek bir klasik.
Kimlere İlham Verdi? Joy Division, Gary Numan, Depeche Mode, Rammstein…
Bauhaus – “Bela Lugosi’s Dead” (1979)
Bela Lugosi sinema tarihinde korku filmlerinde oynadığı ürkütücü karakterlerle özdeşleşen ilk aktörlerden biriydi. Bauhaus ise ilk çıkışını yakaladığı bu tekli ile Lugosi’nin ölümünü ilan ederken bu durumu yüceleştiriyor, sanki Lugosi’ye yeniden hayat bahşetmeyi amaçladığı bir ayin gerçekleştiriyordu. Dokuz dakika boyunca tüm huzursuzluğuyla insana tuhaf ve karanlık olmak konusunda özgüven aşılayan, inanılmaz güçlü bir şarkıydı bu. Başrolde David Bowie’yi izlediğimiz 1983 yapımı vampir filmi The Hunger‘da kullanılması ise herhalde verilmiş en isabetli soundtrack kararlarından biriydi. Zira Lugosi de bilhassa Dracula rolüyle özdeşleşmiş bir oyuncu. Bauhaus’u ansızın, dev bir adımla büyüten şarkı, bir benzerini bugün dahi görmedi. İşte böylece 1979 yılı birçoklarına göre gotik rock tarzını doğurdu. Bauhaus ise bu akımın ilahlarından biri oldu.
Kimlere İlham Verdi? Nine Inch Nails, The Smashing Pumpkins, John Frusciante, The Cure…
Lydia Lunch – Queen of Siam (1980)
No wave’in tanrıçalarından birine geldi sıra. Nick Cave henüz genç bir delikanlıyken grubu The Birthday Party ile soluğu Berlin’de aldığında ona yol yordam gösteren, müzik anlayışına yenilikler katan isimlerden biri Lydia Lunch oldu. No wave akımının ilk temsilcilerinden olan Lunch, Nick Cave ile “Done Dun” adlı bir düette de buluşmuştur. Endüstriyel dokunuşları makina seslerine katan, müzisyenliğinin yanında şair, siyasi aktivist, oyuncu olan bu hür insan, ilk stüdyo albümü Queen of Siam ile bir şaheser yaratarak hedefi onikiden vurmayı da başarmıştır. Halen albümler çıkarmaya, şahsi birikimini sanata dökmeye devam eden Lunch, elbette çoğu yaratıcı sanatçı gibi memleketinden sıkıldı, geçtiğimiz yıllarda New York’tan Barcelona’ya göç etti. Günümüzde orada kendiyle baş başa, kimseye hesap vermeksizin yaşamaya, kendi yolunu çizmeye devam ediyor.
Kimlere İlham Verdi? Sonic Youth, Swans, Suicide, Oxbow…
Gelecek Tefrikada… Nick Cave ile köklü bir maziye sahip Alman bir müzisyenin grubu, cazı baleyle buluşturan albüm, rock’ın tersine giden bir ekip ve David Gilmour’un keşfettiği bir kadın bizlerle olacak.