Model/Actriz’in duyusal patlamaları: Dogsbody

Geçtiğimiz senenin çok özel albümlerinden birini geç de olsa övelim: Boston sahnesinin en heyecan verici post-punk / no wave / noise ekibi Model/Actriz, 2016’dan beri yoğun sahne şovları ve huzursuz müzikleriyle yeraltı sahnesinin tozunu attırıyor. Künyelerinde iki EP mevcut, ancak ilk tam teşekküllü albümlerinin ortaya çıkışı 2023 şubatını buldu. Geçtiğimiz günlerde çok sayıda saygın kurumun sene sonu listelerine giren Dogsbody‘nin şarkıları yeri gelince daha erotik ve makinize edilmiş bir Black Country, New Road’u, yeri gelince daha modern imkanlara sahip bir Throbbing Gristle’ı, yeri gelince daha karanlık bir Liars’ı akla getiriyor. Gitarist Jack Wetmore, basçı Aaron Shapiro ve davulcu Ruben Radlauer‘ın sözde minimal gürültüleri; karizmatik gey vokal Cole Holden‘ın cinsel deneyimlerini kısmen spoken word bir vokalle aktardığı üslupla birleşince ortaya anında çok yeni ve özel bir şeyler çıkıyor.

Kuir ve seks pozitif bir yaşamdan anekdotlarla bezeli vokaller, kulaklara saldırı halindeki bir müzikle birleşince ortaya oldukça duyusal ve yoğun bir erotizm tasviri çıkıyor. Holden da kendini yoğun bir şekilde dışarı vurmayı seviyor zaten: Radlauer ile Wetmore’un kendisini gruba davet etmeleri; Holden’ı bir sahnede tek başına, korse içinde, başından aşağı sahte kanlar damlarken verdiği performansı seyretmeleri sonrasında gerçekleşmiş. (O da teklifi yalnızlığından kabul etmiş.) Holden’ın agresif ve uyarıcı performer üslubunun bugün ilk Model/Actriz albümünde de değişmediği açık: “Mosquito“da kendisini vücuttan vücuda atlayan bir sivrisineğe benzetiyor, “Benim kelle sayım daha yüksektir,” diye de belirtiyor. Kendisini melodramatik biri, yaptığı müzikleri de hayatını aynalayan bir opera olarak görüyor. Grup arkadaşları ise ona endüstriyel vuruşlar, nazikçe ciyaklayan gitarlar -nazikçe ciyaklamanın nasıl bir şey olduğunu duymak için albümü dinlemeniz gerek- ve katmanlı bir basitlikle eşlik ediyor.

Yanlış anlaşılmalara mahal vermemek adına şunun altını iyice çizmek gerek: Dogsbody karanlık görünse de kesinlikle karamsar bir albüm değil. Tam tersine yaşamın kendisine patlama hâlinde bir coşkuyla yaklaşan, içi içine sığmayan bir albüm. Belki de Holden için bünyesindeki (her zaman zarif olmayan) yoğunlukla yüzleşmenin, ondan olumlu bir şey sentezlemenin yolu. Grubun ilk albümünü paylaşır paylaşmaz kendini dünyanın en büyük festivallerinden Primavera Sound’un sahnesinde bulması ise hem kendileri hem de başka birçok kişi için güzel bir şey yarattıklarının kanıtı. 2024’te ve ötesinde de tüm güzellikleriyle var olmayı sürdürmeleri dileğiyle…