“John Coltrane punk mı?” Mike Watt ile Bir Söyleşi

Son güncelleme:

Yolu Minutemen, Dos, Firehose ve Iggy & The Stooges gibi ekiplerden geçmiş punk emektarı Mike Watt ile Skype’ta buluştuğumuzda ikimiz de zayıf internet bağlantısının azizliğine uğradık. İlk birkaç dakika ümitsizce iletişim kurmaya çalışıp başaramayınca söyleşimize mail yoluyla devam etme kararı aldık. Başlıca konumuz Kawabata Makoto, Scotty Irving ve Benjy Johnson’ı da içeren yeni projesi Spirit of Hamlet ve ibugün (17 Mart) yayımlanan ilk albümleri Northwest of Hamuretto idi. Punk, noise, caz gibi türleri iç içe geçiren bu etkileyici projeyi aşağıda dinleyebilirsiniz. Uyaralım, Watt tür tanımlarından pek hazzetmiyor. Peki John Coltrane’in tüm bunlarla ilgisi ne? Sohbetimizden okuyup öğrenebilirsiniz, o da hemen aşağıda.

Nasılsın şu aralar?

Beni ağırladığın için mutluyum. Sorularını cevaplayabiliyor olmak güzel. Az önceki internet bağlantısı için kusura bakma, seni mail yoluyla elimden geldiğince cevaplayacağım.

Spirit of Hamlet’in ilk albümü çok güzel olmuş. Öncelikle dördünüzün nasıl iletişime geçip bir araya geldiğinizi konuşalım istersen. Sanırım tüm süreci sen başlatmışsın, doğru mu?

Çok incesin. Grup adına çok teşekkür ederim. Sanırım süreci başlatan ben oldum, evet. Scotty’yi kendi podcast serim Watt from Pedro Show’da ağırlayıp kendisinden bir albümü dolduracak davul kayıtları göndermesini istememle başladı her şey. Bana sekiz parça gönderdi. Yaşadığım dairede kayıt yapıyorum ben; Los Angeles Limanı’nın bir parçası olan, Hollywood’un 50 kilometre güneyindeki San Pedro’da. Thunderpants adını koyduğum ev stüdyomda davul hariç her şeyi kaydedebileceğim bir Pro Tools HD Omni kurulumum var. Scotty’nin gönderdiği kayıtlara eşzamanlı biçimde, kendisi bizzat yanımdaymış gibi düşünerek eşlik ettim. Bas gitarımla onun davullarına uyum sağladım. Çabucak halloldu her şey. İki kez düşünmedim yaptığım hiçbir şeyi, bana doğru gelen ilk hissin peşine düşüp kendimi ringin ortasına attım, davul parçalarını onlara uyumlu geleceğini düşündüğüm şeylerle doldurdum. Yardım ve yataklık ettim Scotty’ye. Sonra davul ve bas içeren kayıtları Japonya’da yaşayan Makoto’ya gönderdik. O da gitarıyla katıldı, artık üç kişi olmuştuk. Scotty’nin Benjy isimli bir dostu var, birbirlerine komşu sayılırlar, Greensboro’da yaşıyor ikisi de. Benjy’nin de Earthtones Recordings adlı bir stüdyosu var, Scotty oraya üçümüzün oluşturduğu parçalarla gitmiş, Benjy duyduklarını sevmiş ve katılmak istemiş. Fazladan gitar ve biraz da vokal eklemiş, bu albüme özel şarkı sözleri yazmış. Hatta bir şarkıda oğlu bile çalmış! Böylelikle grup dört kişiye evrilmiş oldu.

Bu albümden yaratması en kolay ve en zor iki şarkı nelerdi senin için?

Benim kısımlar hızlıca halloldu. Scotty’nin davulları hislerimle güzelce uyuştu, o yüzden ritimleri yakalayıp bası duyduğum şeylerin yapısına ve ruhuna uydurmak çok da zor olmadı. Benim katkılarım temelin bir parçasıydı, haliyle çok fazla bir şeyi şekillendirmedim. Orayı esas Benjy’ye sormak lazım, denkleme en son eklenen o oldu. Bence harika bir iş çıkardı, bütün potansiyelimizi gerçekleştirdiğimiz bir albüm ortaya çıktı.

Northwest Of Hamuretto birçok tarz arasında salınan eklektik bir iş olmuş. Benzer bir tavra sahip, türleri iç içe geçiren ve sınıflandırmalara direnen albümler içinden en sevdiklerin neler?

65 yaşıma geldim ve bunca yıldır bas çalmak bana en nihayetinde müziğin müzik olduğunu öğretti. Haliyle “tarz” dediğimiz kavramdan git gide daha da soğudum. Dinleyicileri daha müziği dinlemeden ayrıştıran sahte çizgileri ifade ediyor gibi geliyor bana bu tabir. Bugünlerde müziği ayıran etiketler kullanmamaya özen gösteriyorum. Her neyse, punk hareketinin erken zamanlarından geliyorum ben ve o zamanlar kanımca en önemli hedeflerden biri insanları müzikal anlamda şaşırtmaktı. Raymond Pettibon yıllar önce bana John Coltrane’in Ascension albümünü dinletmişti. The Germs konserinden çıkıp onun eve geçmiştik. Ona “John Coltrane punk mı?” diye sordum. Hangi “tarz”ın temsilcisi olmasının makbul olacağına dair hiçbir fikrim, duyduğum şey dışında Coltrane’e dair hiçbir bilgim yoktu. Bu kırk sene önce yaşanmış bir diyalog, ama sana aktarmam önemli diye düşündüm. Duyduğum şey beni benden aldı, hayatıma reset attı. O olaydan sonra Coltrane ile ilgili her şeyi öğrenmek istedim.

Albüm kapağında gördüğümüz bina neresi?

Kapakta North Carolina, Hamlet’te yer alan bir bina görüyoruz. Bu bina yokken yerinde başka bir bina vardı, o binada da John Coltrane (23 Eylül 1926 tarihinde) doğmuştu. Onun anısına hürmeten duran bir “Coltrane odası” var binanın içinde. 2014’te çıktığım bir ABD turnesinde o odayı ziyaret etme imkanım oldu. Şöyle ki birkaç bina ötede Coltrane’in burada doğduğunu söyleyen bir tabela vardı, ama ben “Sokakta doğmuş olacak değil ya!” diye düşünüp etrafı araştırmaya koyuldum. Oto tamirci işleten bir adam beni binaya bakarken gördü, anahtarla gelip beni Coltrane odasına götürdü. Büyüleyici bir deneyimdi yahu.

Benjy Johnson Spirit of Hamlet’i “parçası olduğum en özgürleştirici proje” sözleriyle tanımlamış. Bugüne dek bunca farklı projede bulunmuş olan sen nasıl tanımlarsın Spirit of Hamlet’i?

Ne güzel demiş Benjy, çok tatlı konuşmuş. Açıkçası bugüne dek tarafların birbirine internet üzerinden dosya gönderdiği çok fazla projede bulundum, nereden baksam on yıldır hep yapıyorum. Ama aslında bu tarz bir çalışma disiplinin bendeki ilk örneği 1986’ya dayanır, iki kişi bas çaldığımız Dos projesine. Çünkü ben ve Kira (Roessler) ülkenin iki ucundaydık, müzik üretim sürecimiz dört kanallı kayıtları kasede çekip birbirimize kargolayarak gelişiyordu. Böylece ikimiz de müzik üretebiliyor ve müziğe tepki verip geliştirebiliyorduk. İkimiz de kendi ucubeliğimizi konuşturuyor, iki kişinin emeğini karşılıklı paslaşarak bütünlüğe ve muradına erdiriyorduk. Böyle birkaç durumda bulundum, çok da hoşuma giden bir yöntemdir. Böylelikle bütünün ne olacağına o bütünün parçaları karar veriyor; her proje ve işbirliği kendi özgün sesine kavuşuyor. Hem her ses duyuluyor, hem de o sesler yeni bir sese varıyor. Elimden geleni ortaya koyup müzik yoluyla ilginç bir diyalog kurmaya çalışıyorum. Birçok projede yer almamın sebebi hepsini öğrenme fırsatı olarak görmem, bir şeyler öğrenmek için buradayım! Spirit of Hamlet’i de Scotty, Mskoto, Benjy ve benim toplam ürünü olarak görüyorum; fırlatılmaya hazır bir roket kendisi. Müzikle ne yapılabilir sorusuna verilmiş otantik bir cevap. Hem paylaşım, hem de ifadeyle ilgili bir eser. Bir grup insanı heyecanlandırıcı ve motive edici şekilde birleştiren bir şarkılar bütünü. Bence müziğin insanlara verebileceği en büyük hediye ilhamdır. İlhama şükürler olsun.

Şimdi sırasıyla içinde yer aldığın üç grubu sayacağım, her birini “en”lik bir sıfatla tanımlar mısın?

1-Minutemen

Minutemen müziğe adım atmamın başlıca sebebi olan adamla (D. Boon) kurduğum gruptu. Onunla müzik yapmak istedim ve yaptım! Başladığımız daha on iki yaşındaydık. George Hurley de çok güzel bir insandır. Ama şunu bil ki bu dünyadan bir D. Boon geçmemiş olsaydı şu anda benden seninle müzik konuştuğum bu mail’i alamazdın.

2-The Stooges

The Stooges’a 125 ay boyunca yardım ettim, en uzun süre yardım ettiğim gruptu. İnanılmaz bir deneyimdi. Bir kez olsun içinde bulunduğum grubun en genç üyesi olmuştum! Müzik dışında Iggy kültürle, Ronnie tarihle, Scotty doğayla, Steve de siyasetle çok ilgiliydi. Çok enteresan insanlardı. Ayrıca üstünde çalıştığımız malzemeler çoktan hazırdı, bu konuda çok şanslıydım. James Williamson da bana karşı çok nazikti.

3-Porno for Pyros

Evet, bu grubu da çok severim. İlk kez bir gruba turnesinde destek olmuştum. Hâlâ da Stephen Perkins ve Peter DiStefano ile Hellride adlı bir projede çalıyorum. Per bana ilk operamı (Contemplating the Engine Room) yazmak için ihtiyaç duyduğum özgüveni aşıladı. Bu insanlar için bas çalmak benim için zevkti.

Üstünde çalıştığın eserler içinde en çok hangisiyle hatırlanmak istersin?

Muhtemelen ilk operamla. Babamın donanmada makinist olarak geçirdiği hayatını Minutemen’in hikâyesi ve D. Boon ile babamı kaybetmemle harmanlamıştım. Zor deneyimlerdi, ama bir şekilde içimden atabildiğime mutluyum. Ayrıca Raymond’ın yazıp yönettiği şu filmde yer almak da çok güzeldi:

Sana bu konularda gevezelik etmeme müsaade ettiğin için çok teşekkür ederim. Spirit of Hamlet’in bir parçası olabildiğim için cidden çok mutluyum. Bu projenin ikinci bölümünü sabırsızlıkla bekliyorum. Scotty’nin önüme sunacağı davulları, benden sonra Makoto ile Benjy’nin yapacaklarını düşününce içim içime sığmıyor. Yaşam dediğimiz şey ne ilginç! John Coltrane iyilik temsilcisi bir güç olmak istediğini söylemişti, sanırım bazı açılardan biz de tam olarak bunu hedefliyoruz. Harika değil mi?

Spirit of Hamlet’in Bandcamp sayfasına şuradan ulaşabilirsiniz.