İran doğumlu Alman yönetmen Barbet Schroeder’in yönettiği film More, üniversiteden mezun olduktan sonra Paris’e, ardından Amerikalı bir kızla tanışarak onun peşinden Ibiza’ya giden Alman bir gencin yaşadıklarını anlatıyor.
Ibiza uzun yıllardır hedonist bohem bir yaşam merkezi olarak insanları kendisine çekmiştir. Burjuva toplumu kısıtlamaları dışında yaşamak isteyenler için bir cazibe merkezi olan ada, bugün çokça ticarileşmiş olsa da bohem ruhundan bir şeyler saklıyor olmalı. Hala adanın kıyısında köşesinde yaşayan hippiler var.
1969 yapımı filmin müzikleri ise Pink Floyd’a ait. Klasik psychedelic sound’u oldukça baskın. Meditatif ve melankolik bu müzik bizi filmin sonuna hazırlıyor aslında. Filmde birçok işaret sonun olumlu olmayacağını anlatıyor. Rock müziğinin klasik örneklerinden biri sayılması gereken bu albüm insanı düşüncelere sevk ediyor. Filmde ve soundtrack’te oldukça çok sayıda batı dışı kültürlere göndermeler var. Ibiza’nın Fas’a yakınlığı da göz önünde bulundurulmalı. Kıyafetler, mekan dekorasyonları sanki Fas veya Tunus’ta geçtiği izlenimini yaratıyor. ‘Party Sequence’ parçası da tribal vurmalılar ile belki yönetmenin doğum yeri İran, belki de başka bir ‘oryantal’ ülke izlenimi veriyor. Yönetmenin ve müzisyenlerin en çok etkilendiklerini düşündüğüm şey ise Tanca’daki beat yazarlarının yaşamları. Burroughs’un canki hayatını deneyimlemeye çalışıp dozunu iyi ayarlayamadığı için ölen talihsiz bir genç Stefan.
Hippilerin hoşlanmadığı eroin bağımlılığı Stefan ve Estelle’i baskın sosyal ortamın beğenileri ve alışkanlıklarından uzaklaştırıp adanın uzak bir yerindeki izole bir eve kapatıyor. Pink Floyd da müziğinde dışlanmışların ve uyumsuzların sesi oluyor. Sadece burjuva toplumundan kaçarak hippi komününe gidenlerin değil, komün hayatına da uyum sağlayamayan sonsuz uyumsuzlar, sosyal olarak tüm insanlık ile ilişkilerini kesmişlerin yalnızlığını keşfediyorlar. ‘More Blues’ belki de yoksunluğun verdiği sancıların ifadesi. Bu kadar uç noktada bir izolasyon ve yalnızlığın sonunun iyi bitmesi mümkün değil.
Albüm bana kalırsa Pink Floyd’un dikkate alınması gereken, sıkı hayranların mutlaka dinlemesini tavsiye ettiğim, 5-6 dinleyişle güzelleşen bir yapıt.