Geçenlerde, karantina sürecimiz henüz başlamamışken, bir kitabevine doğru takip ettiğim bir fanzinin yeni sayısını edinmek üzere yürüyüşe çıkmıştım ki, yolda hepimizin bildiği başka bir kitabevine rastladım. Normalde uğramak pek adetim olmasa da zamanım boldu, bir girip bakınayım dedim ve karikatür dergileriyle yan yana konumlanmış yeni nesil edebiyat dergilerinin arasında dolanmaya başladım. Kalabalık bir gün olması dolayısıyla epey dağınık durumda olan tezgahı karıştırırken yan tarafımda diğer görevlilere direktif veren, daha yetkili olduğuna inandığım görevli, yardımcı olmak isteyerek ne aradığımı sordu. Aslında o an özel bir şey aramasam ve yola çıkmaktaki amacımın orada bulunmayacağından emin olsam da ilgili görünen görevliye bir şeyler sorma ihtiyacı hissettim ve ellerinde fanzin bulunup bulunmadığı sorusu ağzımdan çıkıverdi. Gereksiz olduğuna emin olduğum sorumun cevabı olan “Maalesef,” sözcüğünü duymayı beklerken yerine, “Nedir, dergi adı mı?” sorusuyla karşılaştım. Bunun üzerine fanzinin aşağı yukarı nasıl bir şey olduğundan bahsettim, “Bir bilgim yok maalesef,” cevabını aldım ve teşekkür edip kitabevinden ayrıldım. Doğası gereği büyük kitleler tarafından okunmak için tasarlanmasalar da en azından bir yayın organı olarak hala kör topal varlığını sürdürdüğüne inandığım ‘fanzin’in, belki de Türkiye’nin en işlek kitabevi şubelerinden birinin çalışanı tarafından ilk defa işitilmesi yine de bekleyeceğim bir şey değildi. Bazılarımız tarafından şimdiden ‘fanzin’in tanınmadığını görmek, fanzin kültürünün belki de yavaş yavaş sona ermesi ve yerini tamamen internet bloglarına bırakması olasılığını tekrar aklıma getirdi. Türkiye’ye gelişi doksanlı yılları bulmuş, internetsiz o dönemlerde -ve belki internetli bu dönemlerde de- yazarlarına dergi veya benzeri platformlarda bulabileceklerinden çok daha geniş bir özgürlük alanı sunmuş fanzinlerin sayılarının sosyal medyanın da işin içine karışmasıyla azalma göstermesi, bu anlamda yarattığı özgürlük alanının da giderek daraldığını düşündürüyor. Bu noktada hem bu kültürün ruhunu biraz olsun canlı tutmaya katkı sağlamak, hem de Türkiye’de fanzin adına neler çıkmış hatırlamak için üzerine çok konuşulmuş, çok fazla fanzine ilham olmuş Türkiye’nin ilk fanzini Mondo Trasho’ya birlikte göz atalım istedim.
“Özgeçmiş, baskı tekniğinin bulunuşuyla ortaya çıkmış tehlikeli bir sanattır,” diyerek yayın hayatına başlıyor Mondo Trasho. Türkiye’de çıkarılan ilk fanzin olarak kabul ediliyor Mayıs 1991 baskısıyla. Üzerinde 2 TL yazsa da, genellikle dağıtımı ücretsiz, elden yapılmış. Adını John Waters’ın çektiği, Divine’ın oynadığı 1969 yapımı film Mondo Trasho’dan aldığı yönünde bir bilgiye rastlamasam da, ilk fanzinde Divine’ın konu edilmesi bu yöndeki tahminlerimizde bize yeşil ışık yakıyor diyebiliriz. Mondo Trasho; sinema, felsefe, sosyoloji, edebiyat, siyaset, müzik gibi çok çeşitli konularda içerikler barındırıyor yayın hayatı boyunca. Fanzinler, albüm ve film incelemeleri, denemeler, şiirler, kolajlar, çizimlerden tutun, absürt gazete haberlerine kadar her şeyi barındırabiliyordu. Hatta kendi dinamiğinde sanıyorum ki barındırması lazım geliyordu. Fanzinler genellikle post-punk, new-wave gibi müzik akımlarıyla beslenseler de içinde adı geçen isimler, Kraftwerk’ten Mustafa Topaloğlu’na kadar geniş bir spektrumda seyrediyor (bkz. 5. sayı – “Serhat’ın Albümleri”).
Genellikle elde kolaj teknikleriyle hazırlanan fanzinler o günlerde Narmanlıhan’dan temin ediliyordu. Şu an restore olmuş haliyle bir hayli değişen Narmanlıhan’da artık fanzin temin edebileceğiniz bir kitabevi ya da buna alan sağlayacak bir ortam ne yazık ki bulunmamakta, fakat İstanbul’da Mephisto, Lamelif Sahaf, Yolda Sahaf, Zebercet Sahaf gibi yerlerden çeşitli fanzinlere ulaşmak gayet mümkün.
2018 yılına geldiğimizde fanzinlerin tüm sayıları 6:45 Yayınevi’nden tanıdığımız Şenol Erdoğan tarafından Sub Press’te 320 sayfalık bir dergi haline getiriliyor, “Mondo Trasho Arşivi‘ni onu hep duymuş ama hiç okumamış nesillerle buluşturmak Sub Press‘in boyun borcudur, artık sizin!” denilerek ve 54 TL fiyat biçilerek satışa çıkarılıyor. Bu noktada da işler karışıyor ve böyle bir uygulamanın fanzin ruhuna aykırı olduğu yönünde eleştiriler yağıyor yayınevine. Fanzinin yaratıcısı Esat Cavit Başak ise bir röportajında bu konu hakkında şöyle diyor.
“Bu basılan yayın bir arşiv malzemesidir, Mondo Trasho‘ları tekrar tekrar basmak istemiyorum, bitti artık Mondo çünkü. Elimizde böyle bir cilt olarak bulunması Mondo’yu merak edenler, tekrar okumak isteyenler için güzel bir kaynak. Önemli olan bandrol ya da yayınevi değil, yapılan işin dolaşımda olması. Meraklısı Mondo’ları PDF olarak da bulabilir. Dolaşımda olması ilgilendiriyor sadece beni, gerisi boş.”
Esat Cavit Başak
1970’li yıllarda kendini göstermeye başlayan punk kültürünün o yıllarda sesini duyuracak bir yayın organı bulamamasıyla fanzin kültürünün de geliştiğini görüyoruz. Felsefesi “Senin için yaratılan kültürü tüketmeyi bırak. Kendi kültürünü yarat!” olan fanzincilik anlayışı, her şeyi bir filtreden geçirerek alıcıya sunmak zorunda olan medyaya karşı gerçekleştirilmiş bir başkaldırı aslında. Esat Cavit Başak da çevresindeki insanlara “Bir sayfa yapsana!” diyerek bu kültürü Türkiye’ye taşımış ilklerden biri. Yayın hayatı toplam 24 sayı süren Mondo Trasho’ya bugün geri dönüp baktığımızda o zamanlar Türkiye’de fanzin kültürü için adeta bir manifesto niteliği taşıdığını görmek mümkün. “Geriye hasretle, ileriye de özlemle bakmak bugünü, şimdiyi ıskalamak için nefis bir bahane,” diyor Esat Cavit Başak. Her ne kadar ilk örnekleri o dönemleri bizlere yansıtan birer arşiv niteliğinde olsa da yeni fanzinler hala ülkenin çok çeşitli yerlerinde dağıtılıyor, elden ele dolaşıyor. Güncel işleri kovalamak ve belki de üretmek, kendi fanzinini çıkarmak bugünü “Ah nerede o yıllar!” diyerek geçirmemek için iyi bir yol olabilir.
Yazıda bahsi geçen röportaja buradan ulaşabilirsiniz: Tık.
Fanzinleri incelemek isteyenler için Mondo Trasho’nun ilk yedi sayısı internette ücretsiz dolanıyor. Aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
Sayı 1: Tık.
Sayı 2: Tık.
Sayı 3: Tık.
Sayı 4: Tık.
Sayı 5: Tık.
Sayı 6: Tık.
Sayı 7: Tık.