Efrim Manuel Menuck – Pissing Stars (2018)

Uzaktan baktığınızda hiç de bir müzisyenin ismine benzemiyor Efrim Manuel Menuck. Böyle ağırbaşlı, uzun bir isim, bir siyasetçiye ya da bir yazara daha çok yakışırmış gibi geliyor. Kendisinin ismine Godspeed You! Black Emperor‘dan aşina olanlarımız içinse ortada müziğin ötesinde, siyasi ve edebi bir tavrın olduğu aşikar. GY!BE‘nin fikir mimarlarından olan Menuck, yeri geliyor diğer projesi Silver Mt. Zion‘la da “ilginç sesler” icra ediyor. Solo kariyeri ise henüz yolun başında. 7 sene önceki ilk solo kaydı Plays “High Ground”un ortaya çıkmasının belki de yegane sebebi, taşıdığı mahremiyet boyutuydu. Memlekete, maziye, -biri Vic Chestnutt olmak üzere- göçüp giden dostlara dair bir albümdü Plays “High Ground”. Yine bir şeyler olmuş olsa gerek ki, Pissing Stars başlıklı bir devam filmi çıkmış meydana. Başlangıçta yer alan “Black Flags Ov Thee Holy Sonne”da bir çocuk sesi var, ölü yıldızlara sesleniyor. Son şarkıya kadar yıldızların hareketlerini sorgulayacağımız yolculuk böylece başlıyor.

Bir albümün, kapağını gördüğünüz an tam da zihninizde canlanan müziği sunabilmesi -bir nevi öz kavrayışa kavuşmuş olması- takdir edilesi bir husustur. Pissing Stars‘ın kapağında muhtemelen kameraya bir top fırlatırken gördüğümüz çocuğun içinde bulunduğu siyah-beyaz, flu evren de müziğin atmosferini mükemmel biçimde yansıtıyor. Zira bu şarkılarda renklere, net görüntülere yer yok. Başrolde sindirildikçe içinize oturan kederli bir masumiyet var. Bu duygu en nihayetinde özgürleştiriyor dinleyeni. Müzik için rahatlıkla GY!BE külliyatının epikliği bir gıdım düşürülmüş bir kardeşi diyebiliriz bu yüzden. Evet, tarz olarak güncel GY!BE albümlerine benzediği kuşku götürmez. Yine bol feedback’li, bol drone’lu, dibine kadar buğulu bir müzik var; lakin bu defa her köşe başından taşan, ışıltılı bir umut da mevcut. Bu umuda eşlik edense, “A Lamb in the Land of Payday Loans” dışındaki şarkılarda örtülü kalan, neredeyse “pop’vari” melodiler. İşte bu noktada bambaşka, inanılmaz şahsi bir dönemece giriyor Menuck. İyi ki de giriyor; zira bu noktada ikinci bir Luciferian Towers dinlesek aynı büyüyü hissedemezdik.

Menuck‘un müziğine kendi deneyimlerinden kattığı, ketum ama ketumluğunda samimi bir boyut var; bestelerin gücü de buradan geliyor aslında. Yıllar boyunca bu kadar gizemli kalıp da her seferinde dinleyicisinden “Evet abi, ben de” yanıtı alabilmesi de bir başka gizem. Gökteki yıldızların bize sunduğu büyülerin sınırı olmasa gerek.