1920’lerin savaş sonrası İngiltere’sinde Birmingham diye bir şehir. “Peaky Blinders”, namıdiğer Shelby ailesi ve dostları dünyaya karşı. Ne de olsa bu puslu sokaklarda, bu entrika dolu düzende birbirlerinden ve mahallelerinden başka güvenecekleri bir kurum yok. Üstelik gerçek dünyada ikamet etmiş aynı adlı çeteye kıyasla ufukları çok daha açık, önlerinde durana aşk olsun. Başlarında tüm karizmasıyla Cillian Murphy‘nin hayat verdiği Thomas Shelby; karşılarında Tom Hardy, Adrien Brody, Aidan Gillen, Noah Taylor ve daha nicesi… Ayrıca Tom Hardy’nin eşi Charlotte Riley, Helen McCrory, Paul Anderson, Sam Neill, Annabelle Wallis gibi isimler de muhteşem karakterler ve oyunculuklarıyla sizi cezbediyor. Dizinin fikir mimarı Steven Knight, Hardy’nin adeta gövde gösterisi sunduğu Locke‘ın da yönetmeni aynı zamanda. Projenin en güzel yanlarından biri ise, Nick Cave & The Bad Seeds‘in başını çektiği inanılmaz bir dizi müzikleri seçkisi. Hatta mevzubahis seçki, yayımlandığından bu yana onlarca dizi/filmde kullanılmış jenerik şarkısı “Red Right Hand” sayesinde diziyi sevmemizi sağlayan ilk şey oluyor diyebiliriz.
Uzun süredir buralara uğramayarak bizde hasret yaratan Cave ve grubuyla hiç ummadığımız kadar sık karşılaşıyoruz dizi seyiri boyunca. Bir nevi ilerideki bir buluşma için ısınma turu oluyor haliyle. 4 sezon, 24 bölüm boyunca hemen hemen her bölümün başında dinlediğimiz “Red Right Hand”i ayrıca PJ Harvey ve Iggy Pop/Jarvis Cocker yorumlarıyla da dinleme imkanı buluyoruz. İlk sezon boyunca duyduğumuz “Brother, My Cup is Empty”, “Abattoir Blues“, “Bring It On“, “God is In The House” gibi Bad Seeds şarkıları sayesinde dizi ekibinin gerçek hayranlar olduğuna kanaat getiriyoruz. İlerleyen sezonlarda “Loverman”, “I Let Love In”, “Tupelo“, “Breathless” ve “The Mercy Seat”in KCRW’daki canlı performansı gibi Bad Seeds klasikleri dinlemeye devam ediyoruz. Esas sürpriz ise Cave ile yaveri Warren Ellis‘in geçtiğimiz on yılda bestelediği film müzikleri. İlk bölümden itibaren, bilhassa ilk sezon boyunca Cave ve Ellis’in çeşitli filmlere yaptığı soundtrack çalışmalarını burada da duyuyoruz. The Proposition, The Assassination of Jesse James by The Coward Robert Ford gibi filmler.
Elbette müzik konusunda olay Nick Cave, Warren Ellis veya Bad Seeds’ten ibaret değil. Geri kalan seçki de müzikal anlamda hakiki bir zevkin göstergesi. Mesela The White Stripes şarkıları. “Ball and Biscuit”, “I Think I Smell A Rat”, “Little Cream Soda” gibileri; Jack White‘tan “Love Is Blindness”, yan grubu Raconteurs‘dan “Broken Boy Soldier”… PJ Harvey “Man-Size”, “All and Everyone“, “Down by the Water” gibi şarkılarıyla, Radiohead ise “Pyramid Song” ve “Life in a Glasshouse” ile arzı endam ediyor.Başka kimler var derseniz liste uzar gider: David Bowie, Johnny Cash, Tom Waits, Mark Lanegan, Arctic Monkeys, Black Rebel Motorcycle Club, Royal Blood, The Kills, The Black Keys, Foals, Laura Marling, Ane Brun ve daha nicesi… Anlayacağınız gerçek bir müzik şöleni.
Havalı karakterler, suç, entrika, tarih, atmosfer ve iyi müziğin birleştiği fazlasıyla karizmatik bir dizi Peaky Blinders. Boardwalk Empire başta olmak üzere Martin Scorsese yapımlarına hayransanız şüphesiz seveceksiniz. Önceden Sons of Anarchy izlemişliğiniz varsa da çok şey bulmanız mümkün. Sezonluk bölüm sayısı olarak tadında, akıp gidecek keyifli bir İngiliz yapımı arıyorsanız yine durmanız için hiçbir neden yok. Öte yandan belirtmeliyim ki sevdiğim dizilerle ilgili hep duyduğum endişe Peaky Blinders için de mevcut: Hikayenin tadında bitirilmeyip sakız gibi uzama olasılığı. Dördüncü sezon sonrası vitesi fazlasıyla ileri alıp görünürde 5. sezon için hiçbir tehdit altyapısı hazırlamayan yapım, kendini bozmadan daha nereye kadar gidecek göreceğiz. Nazar değmesin diyelim, şimdilik pek bir sıkıntı yok.