Deafheaven – Ordinary Corrupt Human Love (2018)

Deafheaven, kendi kitlesini yarattığı ivmede yaranamadığı insanları da karşısına alan bir grup. Milletin “yerleşik” ve yaygın müzik zevkleri göz önüne alındığında çok da şaşırtmayan bir durum bu: Post-rock ve shoegaze tadındaki partisyonların black metal tarzında bir vokalle flörtleşmesini sevebilmek için teoride bu türlerin hepsini seviyor olmanız gerekiyor -ki zor da olsa imkansız bir durum değil. Teoride öyle, ama zannediyoruz Allah’ın emri de değil. Daha çok metalcisini, indie’cisini, popçusunu bir rakı sofrasında bir araya getirip küslükleri giderecek potansiyelde bir grup Deafheaven. Ama evvela önümüzde insan evladının en eski düşmanlarından önyargı dikilmekte.

Ordinary Corrupt Human Love, San Francisco menşeili “aykırı metal” grubunun dördüncü uzunçaları. Deneysellik gibi sonu gelmez bir hedefin peşinde koşturan her grup gibi albümden albüme evriliyor, farklı yönlere yalpalıyorlar. Daha ilk şarkı “You Without End”‘de sürpriz olarak “yumuşak” konuk vokaller karşılıyor bizi: Nadia Kury adlı bu hanfendi, yavaşça yolunu bulup yükselen bir post-rock albümü dinlediğimizi düşündürüyor, ta ki şarkının ikinci yarısında George Clarke‘in vokalleri belirene dek. Ama onlar da fazlasıyla altyapıya yedirilmiş, sanki kapana kısılmış şekilde özgür kalmayı bekliyor. Sonraki şarkılarda buluyor da aradığı özgürlüğü; ancak ilk parçanın güzelliği gündüz gözüyle meydandaysa, öbürlerinin de grotesk bir güzelliği var, neredeyse Charles Baudelaire‘in şiirleri müziğe dökülmüş diyeceğiz.

Albümün taşıdığı grotest güzellik, önceki Deafheaven albümlerinde de mevcuttu, ancak OCHL‘da sanki daha bir naif, umut dolu tınlıyor. Sebebi albümün teması olsa gerek: Başlıktan da malum olduğu üzere aşk arayışlarına, “aşk” kavramının aynı anda ümit verici ve korkutucu olmasına dair şarkılar bunlar. “Önümüzde bir çiçek tarlası var”, diyor Clarke’ın iç parçalayan çığlığı, “Aşkım gergin bir çocuk adeta, öylece varolan o parıltılı gölcüğü kucaklamış / Aşkımın suratı mor ve şişkin şimdi, ayçiçeklerinin kökleri onu boğazından kavrayıp asmış”. Ortaya atılan bütün çiçekler, solmaya hazır; ancak öncesinde yaşamın güzelliğini tüm benlikleriyle idrak ediyorlar gibi. Yeraltı müziği, kendi yeraltı edebiyatını yazıyor sanki.

Surata atılan okkalı tokatların çok azı, insana Deafheaven’ınkiler kadar büyüleyici hisler bahşetmiştir. Teknik olduğunu hiç hissettirmeden, adeta bir duygu cümbüşü formatında karşımıza dikilen müzikler bunlar. Sonlara doğru bir başka yavaş şarkı geliyor: “Night People” adlı bu tatlılığa bilhassa dikkat edin, zira konuk kontenjanında pek sevgili Chelsea Wolfe‘u içermekte. Finaldeki “Worthless Animal” ise usulüne uygun icra edilmiş yeni bir Deafheaven şaheseri. İlk tur bittiğinde gözler yaşlı, tüyler diken.

PUANLAMA: 9/10